Pazar, Kasım 04, 2018

Suskunluğun en acımasız olduğu zamanlardayım*

*Başlık: Attila İlhan 

“Ne kadar seviyorsun dersen;
“Nar” kadar derim.
Dışımdan bir ben görünürüm,
içimden binlerce sen dökülür…”
*Attila İlhan


Annemle Beykentten eve dönerken çektiğim fotoğraf bu. Gün batımı ve Büyükçekmece.. Kemoterapi sonrası, eve gitmenin verdiği sevinç üstümüzde. Bir önceki kemoterapi gibi geçmemiş 2. Randevu. Dokuzda girdim yine, saat 11.00 e kadar sıkıntılı geçti. Bende herkes gibi ilacı alıp bir an önce bitirip gidemiyorum. Biraz iğne, biraz oksijen maskesi, biraz ilaçlar... Fatma hemşire gözümün içine baktı bütün gün. Onkoloji çalışanları.. Ona bakarken biraz sonra eve gidip, ocağın altını yakacak, belki çocuklarına yemek yapacak, ortalığı toparlayacak ama burada şimdi benim başımda, yeni gezen çocuk gibi turluyor odada. Biz , alerjik olanları bir odaya topluyorlar, hemşire masasına en yakın mesafedeyiz. Dakika da üç kere yüzüme baktı, minnettarım çünkü bir yandan ilaç damardan girerken bir yandan benim gibi hassas insanlara nefes aldırmıyabiliyor. Biraz ona güvenip biraz da kendimi rahatlatıyorum. Sakinleştim. Annemi çağırdılar dışarıdan, tuvalet harici içeri giremiyor refakatçi. Seans sırasında tuvalete gitmek rahatlatıyor. Hem ona iyi olduğumu da göstermiş oluyorum. Bitti, saat 11.00 den sonra iyi geçti. Bitkinleşmeden ilk defa çıkıyorum hastaneden. Böyle iyiymiş, ilk seferinde ayakta zor duruyordum. Fehmi- Burcunun eşi- getirip götürüyor çoğunlukla bizi. Annem çok yorgun, benimle  mi babamla mı ilgilensin şaşırıyor. 
Fatma hemşire bakarmış, çıkarken gözünü benden ayırmadığı için teşekkür ettim. Hasta olarak tanımlarsak sınavlardaki kazık soruyum ben demiştim, gülmüştü. Yarı ekşınlı bir kemoterapi günü daha bitti. Yaşasın eve gidiyoruz ... Şifa olsun yine de.
Bu sabah giderken çektiğim fotoğraf. Sahil yolundan gidip geliyoruz çünkü erken saatlerde ancak 1.5-2 saatte gidebiliyoruz Çapa’ya. 

Haftasonu kaçamağı bu. Büyükçekmece sahili. Annemle,  babamı Burcu’ya (http://mutfakcami.blogspot.com) bırakıp çıktık biraz. Sessizce yürüdük, etrafa baktık, biraz konuştuk. Hava çok güzeldi, içimde girecek olduğum kemoterapi seansının heyecanıyla sakindim. Biraz oturup Burcuyla oturabilmek için eve döndük.  
                                   
Kanser, cümle içinde kullandığında konuşurken soğuk duş yaratan bir kelime. Ben bu kelimeyi kullanmaktan çekinmiyorum. Çok zor bir hastalık, hem hasta yakını hem de kendisi için. Bu yüzden iki kere ayrıcalık isteyen bir konum kanserli olmak. Mesela kanserli bir hastaya sırf ona bir şeyler söylemiş olmak için artık grip olmak gibi bir cümle kurmayın. Grip değil, yaşa da gör denecek bir hastalıkta değil. Bambaşka bir şey. Eğer ne söyleyeceğinizi bilmiyorsanız susun yeter.Kemoterapi alan birine saygı duyun bence. Çünkü sizin konuşamadığınız bu hastalık dışarıdan gözüktüğü gibi bir şey değil. Zamanı gelince ilacı al, seanslara git eve gel bir hastalık değil. Salı günü hastanede sabah sekizden 12.00 ye kadar ancak kan verdim, koşturdum, sıra bekledim ve işlemleri tamamladım. Sadece ilaç almak 4.5 saat sürdüğü için o gün ilacı alamadım mesela. Ertesi günü ne kaldı. Zaten benimkinin yavaş alınması gerekiyor. Yani bu gördüğünüz odada sabah dokuzda girip, akşam 16.00 da çıktım. Bunları görünmeyenlerin ardında ne var diye yazıyorum. Kemoterapi sonrası 2 gün sakin geçiyor, sonra inceden bir kemik ağrısı başlıyor. Oturuyorsun, kalkıyorsun, yatıyorsun o ağrı geçmiyor. Arada hafifliyor, arada şiddetleniyor. Mide bulantısı ve istifra olabiliyor. Ben bana iyi gelenleri yazmak istiyorum. Sık sık az şekilde tuzlu şeyler atıştırmak, mandalina yemek, bol sıvı almak, kefir, ayran, şekersiz meyve hoşafı içmek , ılık duş almak her gün. Bu hesapla iki saatte bir tuvalete gidiyorsun gündüz gece. O yüzden bu yazıyı da böyle bir saatte yazıyorum. Ne kadar çok sıvı alıp tuvalete giderseniz o kadar çabuk toparlanabilme şansınız var. El parmak uçlarında hissizlik olabiliyor. Ayakların altı şiş gibi acı verebiliyor. Basarken zorlanabiliyorsunuz. Bu yüzden kemoterapi alıp çalışan insanlara saygı duyuyorum. Yaptıkları çok zor bir şey.  Belki bende alışacağım ama şimdilik kitap bile okuyamıyorum düşünün. 

 
Genelde kafamda on kere yazı yazıyorum, bazen not alıyorum bazen de unutuyorum. Saçlarımı kestirdiğimi yazmış mıydım bilmiyorum. Bu olayın en güzel hatırlanacak kısmı Burcunun oğlunun da benimle oturup aynı zamanda saçını kazıtması oldu.Liseye giden yeğenim, babam için eve gelen berbere saçını kestirtti. Ben şoke oldum. Nerden bakarsan bak, zor bir olay bizim için. Eline avuç avuç saç gelmeye başlayınca insan kestirmesi gerektiğini biliyor ama yapması söylendiği kadar kolay olmuyor. Bu konuda Atahan ‘ın bana verdiği bu destek karşısında çok duygulandım, onun bir kez daha ne kadar iyi yürekli bir çocuk olduğunu farkettim. 
Bu arada bedelli askerliğe giden Çağıl geçen hafta geldi. Kim ne derse desin benim için iyi oldu. Şimdi ona her zamankinden fazla ihtiyacımız oluyor. Babamında hasta olması bazen bizi hastane trafiğinde ya da özel durumlarda sıkıştırabiliyor. 
Babam ameliyattan sonra artık evde, dikişlerinin alındı, iyileşmeye çalışıyor. Zor bir dönemi atlattık, daha farklı bir döneme yavaş yavaş başlıyoruz. 
Annem, saçım kesildiğinden beri beni asker kızım diye seviyor :) Uzun, kendi saçımın renginde , düz saçlı bir peruk aldım ana kendime yine de peruksuz gezmek daha kolayıma geliyor.