Cumartesi, Mart 31, 2007


Nenoni beni sobelemiş..Anlat bir masal demiş..Ben Babamın çok sevdiğimiz ve her birimize hatta bizim çocuklarımıza bile anlattığı çok güzel bir masalı yazmak istedim..Sonra Burcuyla konuşurken onun da o masalı çok sevdiğini öğrenince ve yazmak istediğini öğrenince bu görevi de ona verdim..Yani Babamın o çok sevdiğimiz Salomon masalını Burcu anlatacak ben bu yüzden size internetten bulduğum bir masalı yazacağım..


"SİHİRLİ FASULYELER"

Bir zamanlar yoksul ve dul bir kadın varmış. Oğlu çok tembel bir delikanlı olduğu için paraları yok denecek kadar azmış. Bir gün o kadar zor bir duruma düşmüşler ki, kadıncağız ellerinde kalan tek mal varlığını, "Süt Beyazı" isimli ineklerini satmaya karar vermiş. Oğluna ineği pazara götürüp satabileceği en iyi fiyata satmasını söylemiş.
Delikanlı pazara giderken yolda tuhaf bir yaşlı adama rastlamış. Yaşlı adam ineğe bir göz atmış ve delikanlıya, “Bak çocuğum, bana bu ineği verirsen karşılığında sana çok değerli şeyler veririm,” demiş. Sonra cebinden beş fasulye tanesi çıkarmış.
“Fasulye tanesi mi?” demiş delikanlı tereddütle.
“Ama bunlar sihirli” demiş yaşlı adam. Adam öyle deyince bu iş delikanlının aklına yatmış ve fasulyeler karşılığında Süt Beyazı’nı yaşlı adama vererek yaptığı değiş tokuştan memnun, eve dönmüş.
“Anne! Bak elimde ne var!” diye seslenip olanları anlatmış delikanlı eve dönünce. Ama annesi ona çok kızmış. Fasulye tanelerini dışarı, eline geçirdiği tavayı da delikanlıya fırlatmış. Sonra da ceza olsun diye onu odasına yollamış ve ona yemek vermemiş.




Sabah olunca delikanlı gözlerine inanamamış. Yatak odasının penceresinden, dışarıda bir bitkinin hızla büyüdüğünü görmüş. Bu ne bir ağaç, ne de dev bir ayçiçeğiymiş; göğe doğru büyümüş sihirli bir sırık fasulyesiymiş. Delikanlı hemen pencereden sarkıp sihirli fasulyeye tutunmuş ve tırmanmaya başlamış.
Yarım saat sonra kendini, her şeyin normalden daha büyük olduğu garip bir ülkede bulmuş. Tarlaların ötesinde çok büyük bir ev varmış. Delikanlı evin yanına gidip kapıyı çalmış. Kapıyı bir kadın açmış.
“Yiyecek bir şeyiniz var mı?” diye sormuş delikanlı.
“Var,” demiş kadın. “Ama dev kocam gelince ortadan kaybolman gerek. Çünkü çocuklara hiç dayanamaz, onları hemen yer.”
Delikanlı tam bir şeyler yemek üzere sofraya otururken dışarıdan birinin gür bir sesle şunları söylediğini duymuş:
“Fee-fi-fo-fum,
işte bir çocuk kokusu duydum.
Ölü de olsa, diri de olsa güzeldir onları yemek.
Kemiklerini öğütür, yaparım kendime ekmek.”
“Fırına saklan. Hemen!” demiş kadın delikanlıya. Sonra da kocasına, “Ne çocuğu hayatım, dün kediye verdiğim et parçalarının kokusunu aldın herhalde,” diye seslenmiş.
Yemekten sonra dev kese kese altınlarını saymaya başlamış. Kısa bir süre sonra altın saymaktan yorulup uykuya dalmış. Delikanlı saklandığı yerden çıkıp bir kese altın almış. Keseyi sihirli fasulyesinden aşağıya atmış, ardından fasulyenin sırığına tutuna tutuna aşağıya inmiş. Annesi artık şanslarının döndüğüne bir türlü inanamamış.
Ama birkaç ay sonra ellerindeki tüm altınlar bitmiş. Delikanlı tekrar sihirli fasulyesine tırmanarak devin yaşadığı ülkeye gitmiş. Devin karısı bu kez ona kuşkucu bir şekilde davranıyormuş.
“Geçen gelişinde bir kese altınımız kayboldu,” diye iğnelemiş onu. Ama yine de delikanlıyı içeri almış.
Çok geçmeden dev çıkagelmiş. “Fee-fi-fo-fum,” diye bir şarkı söylüyormuş. Bunu duyan delikanlı hemen yine fırına saklanmış.
“Ne çocuğu, hayatım,” demiş devin karısı. “Dün yediğin piliç haşlamanın kokusunu duydun herhalde. Sen etli böreğini yemene bak!”
Yemeğini bitirdikten sonra dev, karısına, “Kadın, bana tavuğumu getir,” demiş. Karısı hemen tavuğu getirmiş. “Yumurtla!” diye emretmiş dev ve delikanlının hayret dolu bakışları altında tavuk altın bir yumurta yumurtlamış. Tabii delikanlı tavuğu da alıp evine götürmüş.







Delikanlı ile annesi böylece zengin olmuşlar. Ama bir yıl sonra çocuk şansını bir kez daha denemeye karar vermiş ve tekrar sihirli fasulyesine tırmanmış. Bu sefer eve, devin karısına görünmeden girip, bir bakır tencerenin içine saklanmış.
Dev girmiş içeri. “Fee-fi-fo-fum,” diye başlamış yine tekerlemesine.
“Eğer bu yine o lanet olası çocuksa, fırına bak hayatım, kesin oradadır,” demiş karısı.
Delikanlı orada değilmiş tabii ki.
“Buralarda bir yerde, eminim,” diye gürlemiş dev, ama karısıyla birlikte evin altını üstüne getirmelerine rağmen onu bulamamışlar.
Bu sefer dev yemekten sonra altın bir harp çıkarmış ortaya. “Söyle!” diye emretmiş ve harp ninniler söyleyip onu uyutmuş. O an delikanlı bu harpı her şeyden çok istediğini anlamış. Horlamakta olan devin dizine tırmanmış, masaya atlamış ve harpı kapmış.
“İmdat!” diye bağırmış harp. Delikanlı, sırtında harp, masadan aşağıya atlamış. Dev peşine takılmış. Delikanlı sihirli fasulyesini yarıladığında harp, “İmdat!” diye bağırmış yine. Dev delikanlının peşinden sırık fasulyesine atlamış.
Delikanlı aşağıya ulaşınca, “Anne! Çabuk bir balta getir,” diye bağırmış. İkisi birlikte sihirli fasulyeyi baltayla kesmeye başlamışlar. Bir süre sonra sihirli fasulyeyle birlikte dev de yere düşmüş ve anında ölmüş.
O günden sora delikanlıyla annesi zenginler gibi yaşamışlar. Onlar söyledikçe tavuk altın yumurta yumurtluyormuş. İnsanlar altın harpı dinlemek için onlara para ödüyorlarmış. Delikanlının güzel bir prensesle evlendiği de söyleniyor. Kim bilir belki de gerçekten evlenmiştir.
...
Tabi ki Mutfakcamı Burcuyu sobeliyorum bize Salomon masalını anlatması için...

Masal ve resimler : www.zihnisinir.com




BİR BAŞKA SOBE İÇİN...



Bir zamanlar Gün beni sobelemiş ve çantamdaki eşyalarımı anlatmamı istemişti..Biz taşındık ve bu sobeyi yanıtlamaya şimdiye kadar zaman bulamadım ben.. Ona beni unutmadığı için buradan teşekkür ediyor sadece en sevdiğim çantamın resmini koyuyorum.Çok geç kaldığım için kimseyi sobelemeden bu sayfayı kapatıyorum :))

Çantamda cüzdanım, eye liner, ruj, dudak kalemi ve iri dişli tarak bulunan makyaj çantam, bozuk para cüzdanı, mutlaka ajanda ve kalem, dijital fotoğraf makinesi,anahtarlığım, kartvizitlerim, kolonyalı mendiller, küçük bir çakı(babam hediye etti) bazen yedek şarjlı pil, diyet çubuk büsküvi paketi, yüzük ve küpeler, (bazen evden çıkarken yetiştiremem ve arabada sonradan takarım)..Kışın siyah şapkam ve eldivenlerim çünkü Fethiye çok geniş bir alana dağıldığı için aynı gün içerisinde daha yüksek yerlere çıktığında hava buz gibi olur..Kışın yediden sonra da Fethiye soğuk olur ..Onun için benim üstümde bahar iyice gelene kadar mutlaka bir ceket ya da mont olur..
Çantalarımı giydiğim ayakkabıya göre değiştiririm sık sık..Bu kış çoğunlukla bu çantayı kullandım yeni aldığım botla..Genelde büyük çantaları çok severim ama hem iş çantası hem de özel çanta kullandığım Fethiye zamanlarında özel çantalarımın boyu biraz küçülmüştür..Diğer çantam elde taşınan bir portföy çantadır..İçinde işle ilgili tüm evraklar ve çalışmalar bulunur..Deri iş çantalarıma genelde herkes hasta olur :) Fethiye sıcak bir memleket olduğu için insanlar çanta taşımazken ben iki çanta birden taşırım :)) Çünkü çok gezdiğim için nerede iş görüşmesi yapacağımız belli olmaz iş çantam küçük bürom gibidir..İçinde teklifler bulunur :))

Cuma, Mart 30, 2007

Salı gününün akşamüstü telefon geldi Çağıl'ın okulundan..Çağıl futbol oynarken ayağını burkmuş ve topuğa giden ana kemikte çatlak oluşmuş..Uzunbey okula gidip onu aldı ve film çektirdi..Sonra beraber ortopediste götürdük.Dr. çatlak için çok endişelenmedi ama sol ayak bileği o kadar şişti ki anlatamam.Bu şekilde üstüne basması olmaz alçıya alalım dedi..Önce olmaz gibi geldi ama Çağıl' ın hareketliliğini hatırlayınca koruyamayacağını düşünüp evet dedik..Hergün de yazılısı var ve okula gitmek zorunda..İlk gün Uzunbey götürüp getirdi..Bugün de servise kadar arabayla bıraktık 2 sokak ileriye..Bizim okulun kuralı varda bir acaip eve en yakın caddeden geçiyorlar..Kimseye sokağa girmiyor.Neyse bugün sokağın başında bırakmış..Herkes medeniyet ilerledikçe ilerler bizim ülkemizde kurallar tersine..Servis var ama caddeden geçer..Neden? Canları öyle istiyor!

Dün kuafördeydim..Manikür ve saç boyama işlerimi yaptırdım..Bu sefer hafif bir kızıl verdi yine saçıma kuaförüm..Kesimi de çok güzel..uzun süredir bu kadar güzel kesim yapmamıştı..İstanbuldan geldikten sonra beğenmediğim bir kuaföre gidiyordum ve sonunda beni sinir edince bunu kendim seçtim..Aslında bir sürü kuaför müşterim var ama İzmirli biri bu ve en azından ne dediysem anlıyor..Bir gün arayıp Nilüfer'in saç modelini göstermiştim tv den..İşte bu renk ve model istiyorum demiştim..İzmirli Fethiyede benim tarz da müşteriye alışkın değil..Dumur olmuştu :)))Şimdi İstanbuldan da bir başka kuaför getirmiş dün biraz sohbet ettik..Daha da iyi olmuş bence..Umarım hep böyle giderde ben de Sevil Kuaförü değiştirmem hiç :)

Bugün evdeydim..Evimizin pencerelerine ferforje demir yaptırdık..Ayrıca balkon kapıları 3 tane ve giriş balkonda korkuluk ve kapı..Tam 16 parça pencerem var benim kapılarla..Köşe bir ev olduğundan sokağa bakan duvarlarda da pencereler var..Bu yüzden sabahtan beri ferforjelerle uğraşıyorlar..Aynı zamanda hazır evdeyken su tamiratçısını da getirdik ve tamir işlerini hallettik..Çok yoruldum..Bir iş yapmadım ama ustaların arkasında gezmekten yoruldum..Tam da bitmedi çünkü şimdi temizlik yapmak gerekiyor..Ben oturmuş blog yazıyorum..Hatta yemekte yapsam iyi olur çünkü sadece bakla pişirdim bugün.Giriş balkona takılan kilidi beğenmediğim için yarın yine gelecek usta..Hem de Çağılın odasına sineklik yapılacak..Bir Trilye gezisinde Çağıl yerde eski bir kilit bulmuştu aslında..Onu bulup kapıya onu mu taktırsam.Ben çok severim öyle sürgülü eski kilitleri..Şimdi aklıma geldi..Kalkıp bulayım kilidi hatta yavaştan da temizliğe başlayayım..Yarın 3 ten sonra dernek toplantım var ve sabah usta geleceği için temizlik için tam zaman ayıramam yine..


Bugün Mevlüt Kandili..Tüm blog camiasının kandili mübarek olsun :))

Not : Dün aslında yazmak istediğim önemli bir nokta var ki yazmadan edemedim..Şöminenin önü için ben usta ölçü almaya geldiğinde bir kapak istedim..Yani içinde tel olan ve şöminenin ağzı büyüklüğünde bir aparat..Böylece gece yatarken ya da şömine çok alevli olduğunda ateşlerin zemine düşmesini engelleyen parça..Hazırları var ama bizim şömine biraz büyük ve kademeli bir girişi var, tam olsun istedim..Usta diğer parçaları indirdi ve büyük bir ciddiyetle şöminenin kapağını getirdi..O da ne ! Ben estetik ve güzel olsun derken ferforje kapağın boyalı olmasını kastetmemişimdir..Ben zaten demirin ham ve siyah vuruşlarını severim, sert görünüşünü..Amcam bana jest olsun diye kapağın üstüne yaptığı 2 dal ve bir çok yaprağı doğanın rengine uydurmuş ve boyamış..Düşünebiliyormusunuz..Ben onu hayatta öyle kullanmam..Ferforjeyi çok severim hatta hafif yeşil efektlerine bile zor tahammül ederim ama öyle ciddi ve bak bunu ben yaptım kıvamında getirdi ki ustaya hiç bir şey söyleyemedim..Sonra kendim boyamaya karar verdim..Akşam karşısında bakamadım bile kapağa..Tv seyredip yattım..Şimdi siz bunda ne var diyebilirsiniz ama telefonda Burcu ve evde Uzunbey dün bunu anlattığımda krize girdiler gülerken..Bu tarz şeylere takıntılı olduğum için ustayı nasıl geri çeviremediğimi gözünde canlandırıp hatta Uzunbeyin bu boyanmaz şimdi deyip benimle dalga geçmesi bile olayı unutturmadı..Şimdi siyah boyayla bir eski bir bank ve şömine kapağı var boyanacak..Boya Asortikkrep.

Salı, Mart 27, 2007


Sevgili Hülya beni bir oyuna davet etmiş..Aldığın, kullandığın ve memnun kaldığın ürünleri anlatıyorsun..Ben geçen gece Mariachi denen ve piyasaya yeni giren agav(tekila yapımında kullanılan bir bitkiymiş ) ve limon aromalı soğuk içilmesi gereken bu biradan içtim..Meksikada bir tekila markası olarak bilinen Mariachi halk ozanı anlamına geliyor.. Ben içtim ve çok beğendim :) Kırmızı şapkası aynı zamanda bira açacağı olarakta kullanılıyor.



Bu piyasaya yeni çıktığında da onu denemiştim..Çok güzeldi..Adı birde Lüleburgaz olsaydı iyi olurdu ama ne yapalım artık Burgaz'la da idare edeceğiz..Tadı güzeldi de şişe tasarımı kötüydü..Oysa ki yeni rakı şişesinin yeni tasarımı çoook güzeldi :)




Geçtiğimiz hafta bana ev hediyesi olarak gelen Arzum Çaycı ve aşağıda gördüğünüz Türk kahvesi cezvesi sanırım bundan sonra en çok kullandığım ürünler olacak..Bu renk ve dizaynda mutfağımda yerini aldı :)

Eşimin bana hediye aldığı dijital Nikon marka fotoğraf makinem hem iş hem de özel hayatımda artık vazgeçilmezim..Çantamda her zaman taşıyorum ve çok kullanışlı buluyorum :))

Ben de Yalnızlar Kraliçesini ve Boriporiyi bu oyuna davet ediyorum..

Ayrıca Hülya'ya teşekkür ediyorum..

Bu gece evde neskahvemi GönülHanımla içtim :)) Buralarda olduğunu duyunca dayanamadım ve eve kahveye davet ettim..Görümcesiyle aynı sokakta oturduğumuz için beş dakikada buluşup eve geldik ve bir saat çok güzel sohbet ettik..Çok keyifli bir akşamdı :))

Pazar, Mart 25, 2007


Çarşamba gününden beri yazı yazmamışım..Dolu dolu geçtiği içindir..Perşembeden başlayarak kısaca geçeyim.
Perşembe soğuk ve kapalı bir gündü..Çalıştık ve cuma günü işe uğramayacağım için bir kısım işlerimi hallettim..

Cuma günü Yaşlılar Haftası nedeniyle açılacak olan kermese gitmem gerekiyordu..Öğlene kadar evde usta bekledim..Pencerelere demir yaptırıyoruz da..Hatta önde giriş kapısının olduğu yeri de küçük bir giriş balkon diyelim demir yaptırıyorum hatta kapı da.Çünkü etraf köpek dolu bir gün ayakkabılarımızın çalındığını görmek istemem..Bizim sitede köpek yok ama kapılar açık kaldığında köpekler girip beğendiklerini alıp götürüyorlar..Hem de etraf derli toplu gözüküyor..Neyse usta işini bitirdi tam, benim de gitme saatim yaklaştı, hava bozmaya başladı..

Öyle bir yer ki ben normalde iki minübüs yolunun ortasında oturuyorum ama minübüsü kullanmadığım için huzurevine giden minübüsün nerden geçtiğini bilmiyorum..Diğerine binsem yine de yürüyeceğim hem de huzurevi neredeyse benim evimin hizasında.Elime şemsiyemi aldım ve yürüyerek huzurevine kadar gittim..Yolda biraz atıştırdı ama şemsiyeyle idare ettim..Ben girdikten yarım saat sonra bir yağmur başladı ki eğer yolda yakalansaydım mümkün değil gidemezdim.Çok kalabalık olmadığı için çok satış yapamadık ama fırtınadan Antalya' ya uçaklar inemediğinden panele katılacak konuklar bile gelememişti anlayın artık havanın kötülüğünü..

O gece bende bir sıkıntı var ama yorgunluk desem değil yarı uykulu bir biçimde 11.30 a kadar uyudum aşağıda kanepede..Sonra yarı uykulu bir şekilde 1.30 a takıldım ve nasıl bir fırtına başladı anlatamam..Sesten oturulmuyor içeride..Elektirk gitti.Bende yukarı yatağa çıktım..Uyumaya çalıştım ama olmadı..3.30 a kadar öyle döndüm durdum. Tam uyumuştumki bir gürültü ile uyandık..Yine de her yer karanlık olduğundan ve uykusuz olduğumdan kalkamadım ve uyudum yine.

Sabah Çağıl' ı okula geçirirken iki araba arasında bizim bahçenin kenarındaki telefon direğini gördük yerde..Akşam ki gürültünün o olduğunu anladık.Tam arabaya beş cm mesafede yerde yatıyordu..Kablolar arabanın üstünde ve yanında olduğundan ve elektrik telleri de olabileceğinden ben Uzunbeyi uyandırmaya gittim yukarı ki arabayı çeksin..Hazır elektrik yokken ortalığı toparlayalım.Sonra anlaşıldı ki sadece telefon telleri bunlar.Sokağın sonundaki ağaç yıkılmış ve gerginliğe dayanamayan ağaç telefon direği kaldırım hizasından kırılmış, iki arabanın ortasına düşmüş..Cumartesi gelip baştan savma bir şekilde takıp gittiler..Gerçi bizim telefonumuz ve internetimiz çalışıyordu :)

Cumartesi akşamı bizim buraya gelmemize sebep olan Ahmet Beyler geldiler güle güle oturuna..Niye böyle yazdım çünkü Ahmet Bey'le Sinanobadan komşuyduk biz ve hayatımızda Fethiye diye bir yere gitmemiştik..Onun anne ve babası 15 yıl önce buraya yerleşmişler İstanbuldan..Ahmet Bey' de onları ziyarete gelecekti bir ondokuz mayıs tatilinde..Dört gün için Uzunbey' de gelsin mi benimle dedi..Biz de o zamana kadar ayrı hiç tatile gitmemişiz ama arada askerlik yaptığını saymazsak hiç te ayrılmamışız :) Uzunbey'le.O sene çok çalıştığımız için bunalmıştık ve ikimiz birden gidebilecek halde değildik iş olarak..Ben kaldım Uzunbey geldi gezmeye..Hatta ben bana ne soruyorsun isterse gidebilir ben karışmam öyle şeylere dedim..Çok demokratik bir kadın olduğumu söylemişmiydim ? Yani tabi ki fikrimi alır ama öyle gidemezsin , ben kalamam, ben işi çeviremem, gitme yok bende geleyim diyecek bir yapım yoktur..Şartlar müsaitti ve özellikle git dedim çünkü işten güçten çok bunalmıştık bir ara..O zamanlar borsa da var..Kriz zamanları ve Uzunbeyin kendi mesleği olduğu için borsadan uzak kalamıyor..Oynayanlar ne demek istediğimi iyi bilir :)

Geldi ve dört gün boyunca Ahmet Bey' le gezmişler burada..Geldikten sonra beş ay bana Fethiye' yi anlattı..En sonunda bir gün dedim ki böyle anlatmakla olmuyor kalk gidelim..Arabaya atladık ve Çağıl' ı babamlara bırakarak yayla yolundan 9 saatte Fethiye' ye geldik.iki gün arabayla Fethiye' nin her yerini gezdik..Burada şimdiki oturduğum mahallede bir apartta kaldık..Çünkü oteller kışın kapalı burda..Yani o zamanlar..Bizde ilk defa apartta kalıyoruz..Büyük ve geniş bir ev.Pencerelerde demir yok..Tek katlı bir ev..Gece hırsız girer diye endişelendim ben..Mahalle arasındayız ama belli olmaz.Yani biz şehirliyiz ya..Endişelenecek bir şeyler buluruz hep.Sonra döndük..

Fethiye hoşumuza gitmişti ve o zaman gelişmeye çok açık bir yer olduğu çok belliydi.1999 kasımda gelmiştik..Ramazandı ve beşte her yer kapanmıştı..Kafamıza göre bir yer bulamadık, bir iki pazarlık yaptık hoşumuza gitmedi..Bir şey yapmadan döndük..Tam bir sene sonra yine kasım ayında ise bu bahsettiğim Ahmet Beylerle beraber kocaman bir taşıma kamyonuna eşyalarımızı doldurduk ve Fethiye' ye geldik.Bir senede Fethiye çok değişmişti ve hep burada çok güzel gelişmeler yaşayacağımızı düşünmüştük..Nitekim ben geleli 6.5 sene olmasına rağmen o kadar büyük değişiklikler oldu ki burada..Fethiye o kadar değişti ki anlatamam..O zaman gördüğümüz belirtiler yavaş yavaş hayata geçti ve burası hala da gelişmekte olan bir şehir..Hala bakir, hala güzel ve hala gelişiyor.

İşte bize oturmaya gelen Ahmet Bey' le bizim hikayemiz bu..Dün akşam onun yeğeni ile Çağıl' ın geldiğimiz seneki hallerini hatırlayıp zaman ne kadar çabuk geçiyor muhabbeti yaptık sahiden de zaman ne kadar çabuk geçiyor.. (mu?)

Bu sabah Kargı' ya kahvaltıya gittik..Artık orası iyice tanındığı için çok kalabalıktı ve gelen insan kalitesi de bayağı düşüktü..Bunu söylememin sebebi biz kahvaltıya giderken gazetelerimizi alırız ve açık havada güneşin altında gazete keyfi yaparız, rüzgarın ve dalgaların sesiyle arada sohbet ederiz..Çevrede o kadar çok car car insan sesi vardı ki ilk defa dalgaların sesini bastırdı.Daha sakin bir yer bulmamız lazım..Pazar sabahı o kadar kalabalık yer çekilmiyor..Gerçi deniz mevsiminde daha sakin olur çünkü herkez deniz kenarında kendi piknik yaptığından dışarıdaki yemek yerleri yazın çok kalabalık olmuyor..

Yemekten sonra iyi bir uyku çektiğim için şimdi yazı yazabiliyorum..Yarın yine işgünü..İşime severek gidiyorum..Bu hafta demirciler geleceği için bir gün yine evdeyim..Evde usta peşinde dolaşmakta bayağı zor olduğundan yoğun bir gün olur kesin.
Kahvaltıdan sonra Uzunbeyle aldığımız ortancaları ve morsalkımları da yazmam lazım..Bahçe de evin hemen bitişiğine kocaman bir çam ağacımız var..Daha önce yazdım mı bilmiyorum..Yaşı bizden büyüktür..Muhtemelen kırk yaşlarında..Bayağı güzel gölgesi var..Altını da çim ektik ya çimler yeşerdi ve biçmeye hazır hale geliyorlar..

Uzunbey makina almış yarın öbür gün gelir..Sabah akşam çıkıp suluyor ..Sitenin bahçevanı var ama biz onları beklemedik..Bir avuç bahçe zaten.Bende bugün duvar diplerine sardunyalarımı diktim..Çamın yanına ortancaları kapıların girişlerine de mor salkımları..Bahçe de çalıştık yani kahvaltıdan geldikten sonra..Biz geldiğimizde elektrikte gelmişti..Ya tabi söylemeyi unuttum Yatağan Termik Santralinde bakım yapıldığı için her hafta pazar günleri saat 3 e kadar elektrik olmuyor bu aralar..Bizde kendimizi dışarı atıyoruz :) Aslında bizim dışarı atlamamız için sebep gerekmiyor ya.Böyle dışarıda çalıştıktan sonra evde kendimize tereyağlı karides tava yaptık..Yanına da amerikan salata..Haftasonları güzel beslenmeye dikkat de ediyoruz galiba..Yemek güzel şey ne diyeyim :))

Çarşamba, Mart 21, 2007



Annem ve Babam :) Çanakkale' de.. Burcu' da.Hatta şimdi benim bloğumu okuyormuş.Hava bozukmuş ama beraber oturuyorlarmış..Haftasonu için ben de gitmek isterdim ama önümüzdeki günlerde böyle bir şey olması söz konusu değil :( Oysa gitmeyi ne çok isterdim.

Neyse özlemlerimle üzmeyeyim şimdi sizi..Bu hafta pazartesiden beri çalışma , iş ve gönüllü işler üzerinden dolu dolu 3 gün geçirdim.Şükran Teyzeyle buluştuk dün ve Huzurevi Gönüllüleri olarak Yaşlılar Haftası nedeniyle düzenlenecek olan kermese hazırlık yaptık..Yarın huzurevinde kermesimiz var..Bu kermeste başta Şükran Teyzenin yaptığı resimler, arkadaşların boyadığı taşlar,huzurevinden bir hanımın yaptığı nazarlıklar, esnafın verdiği yiyecek desteği ve Fethiye evinden gelen ve satışa yardımcı yemekler satılacak.

Bugün sabahtan beri bilgisayardaydım..Uzunbey'le yemeğe gittik.Şimdi yemek sonrası mayışma hallerinde yazıyı yazıyorum.Kaç gündür de kendime bir yazı yazamadım..Eve gidince yemek ve yemek sonrası uyumalar yüzünden bir işte yapamadım..

Dün huzurevinde satış standlarımızı ayarladık..Sonra dönüşte Şükran Teyze' nin yeni evine uğradım..Bir kahve içtik beraber..Evi de kendi gibiydi.Bana kendi beğendiği ve yalnızken satın aldığı örtüleri hediye etti..Ondan dönüşte yürüyerek eve geldim..Zaten aynı mahallede oturuyoruz.Daha yolda Uzunbey aradı nerdesin Çağıl çok acıkmış hadi yemeğe gidelim diye..Uzun süredir balık yememiştik bende son zamanlarda dikkat ediyorum ya yediklerime balıkpazarına gidelim dedik..Orada balığı alıp balıkçıların etrafındaki lokantalarda sadece içecek ve salata alıp pişirmeye para veriyorsunuz..Her yerde öyle mi bilmem ama buradaki esnafın hem servisi kötü hem de çok pahalı..Ben balık pişirmediğim için de hep balık yemeğe oraya gidiyoruz..Bir sürü lokanta var ama hepsi birbirinin aynı..Benim gideceğim yerde servis iyi olmalı..Servisi kötü, bir de çok pahalı yer ise uyuz oluyorum.Zaten böyle yapa yapa müşterileri kaçırıyorlar..Salak bunlar.Deniz memleketinde her gece içki içenler hariç insanları balıktan soğutuyorlar.Sonra da işlerimiz bozuldu deyip zırlıyorlar..Bizde yani bizim gibi düşünenlerde gidip başka yerlerde balık yiyiyoruz işte..Balığı dahil Eğirdir' de 8 kişi içtiğimiz biralarla beraber 90 ytl para ödemiştik levreklere..Dün biz ancak 3 kişi yarı fiyatına yemek yedik.

Eskiden ne güzel Balıkları seçerdik Balıkçı Kenan' da hatta pişirtip eve servis getirirlerdi..Bende bol bol misafirlerime alırdım, alıp Anneme giderdim ve ekmek arası midye yerdik bol bol Beylikdüzünde..
Çocukluğumda da balıkçılar daha mı esnaftı bunlar ancak buyrun desin..Yönlendirme yok sen bakınca da sanki çok ilginç bir şey yapmışsın gibi bakmalar..Nerde eski balıkçılar yahu ?
Bak şimdi aklıma geldi de anlatayım size de..Biz ilkokuldayken Mimarsinan' da otururduk..O zamanlar Mimarsinan küçük bir sahil köyüydü..Şimdiki gibi kültürsüz belediye başkanları yoktu! (Akp partiden mi atmış ..İyi yapmış :) geç kalmış) Hatta muhtarı vardı..Sonra zaten belediye olunca ilk başkan o seçildi..Bizim evimiz denizi gören yazlık için yapılan ve köyün dışında bir buğday tarlasının ortasından yolu olan şimdiki Mimarsinan sitelerinin içinde zamanına göre güzel bir evdi..Düşünsenize buğday başaklarının arasından yola çıkıp 50 metre ötesinden de denize girerdik :)
Neyse biz balkondan balıkçı teknelerinin döndüğünü görünce direk aşağı köyün içine inerdi Babam ve balık alırdı..Annem ' de o kadar çok severdi ki balığı biz iki akşamda bir kuzinenin fırınında pişmiş ya da tavada kızarmış balık yemeden duramazdık..Hatta o kadar çok yemişimdir ki çocukken uzun süre balık yemedim..Balıkçıların denizden dönüşünü kestiğimiz için ne kadar taze balık yediğimizi ve balığın iyisinin Mimarsinanlı balıkçılar tarafından bize öğretildiğini de anlatmıyorum artık.Yani işte böyle balık ve deniz kültürünün nefesini içinden iyice hisseden biri olarak ben bu balık pazarına girdiğimde nasıl da kokmuş balığı şuna kakalayım diyen ,öbür taraftan da iki tabak bir salata masaya koyup kendini lokantacı sana bu anlayışa uyuz oluyorum işte..Bir başka hatıramda da misafir götürdüğümüz insanın önüne hesap pusulasını bırakan kendini garson sanan uyuz yaratıkla ilgili olduğu için bir daha gidip gitmeyeceğimi bilmiyorum..Gördüğüm insanlarıda yönlendirmeyeceğime eminim :)
...
Soluk solgun bir gün Fethiye' de..Alışık olmadığımız için herkeste bir moralsizlik ve isteksizlik var..Yağmur ha yağdı ha yağacak..Birde işten anlamayan müşteriler denk gelince vay halimize..

Pazartesi, Mart 19, 2007

İktisat..


Bugün gelen bir mailden..

"Sadrettin Kuşoğlu'ndan..

Ekonomi hocamız yılın ilk dersine şöyle başlamıştı:

- Öğrencilerim, birazdan size on dakika içinde ilk iktisat dersini vereceğim. Bu on dakika yeterli olacak. Geri kalan zamanda yani bütün bir yıl boyunca, "zenginlerin yazdırdığı" müfredatı okuyacağız.

Dedi ve devam etti:

- Arkadaşlarım. Iktisat üçe ayrılır: Ticaret, siyaset, savaş.

1- Bir milyon dolara kadar para kazanmak isteyenler ticaret..

2- Bir milyar dolara kadar para kazanmak isteyenler siyaset...

3- Daha çok kazanmak isteyenlerse savaş yaparlar!.."

Pazar, Mart 18, 2007


Çanakkale' ye selam olsun ...Çanakkale zaferimiz kutlu olsun.

Cumartesi, Mart 17, 2007


İstanbul Aşkı

Ben yaşamın adını İSTANBUL koydum
Soyadım RÜYA
Kimse sevmese hiç, ben seveceğim!
Daima seveceğim..

Düşersen kaldırırım
Durursan yürürüm senin yerine
Ağlarsan güldürürüm
Susarsan konuşurum sana ait kelimelerle..

Seni düşünerek…
Özleyerek, severek yaşamak..
Rüyalarıma düş olman öyle güzel ki..

Ey! Teninin kokusunu bilmediğim..
Hayatımın en uzak..
En sıcak..
Sevdasısın.

Ben yaşamın adını İSTANBUL koydum
Soyadını RÜYA
Burada yaşamaktan mutluyum ya!.

Yaşarsan İstanbul’da yaşa
Seversen İstanbul’da sev
Ve ölürsen
Yine İstanbul’da öl.

Bir başka geçer
İstanbul’un akşamları
Sahillerinde beste yapar
Martı sesleri
Eminönü’nde danseder güvercinler
Şairlere ilhamdır Heybeliada.

Sevgi orda
Neşe orda
Belli ki ALLAH da
Sevmiş.

Denizi güzel
Kadını güzel
Bir gecesi on yıla bedel.

Y Karaer





İlk resim: Devrimhan Kaşkaya
İkinci resim : Zeynep Hanım..

>> Dolmabahce' de trafik isiginin kirmiza donmesi ile yavaslayarak durdum.
>>> Arkamdaki arac ise duramadi ve carpistik. Ilk saskinligi atlattiktan
>>> sonra
>>> motoru durdurup asagi indim. Carpan aracta hasar buyuk gorunuyordu.
>>> Aracin
>>> soforu iyi giyimli yasli beyefendi heyecanlanmisti. Telasla arabasindan
>>> indi. Bu arada yanimizdan akmaya devam eden trafikte az daha bir aracin
>>> altinda kaliyordu. Beti benzi atmisti. Koluna girip kaldirima cikarmamla
>>> yere yigildi. Gomlegini acip kemerini gevsettim. Ayaklarini yukari
>> kaldirip
>>> nabzini kontrol ettim. Kisa surede toparladi. Ayaga kalkmaya calisti.
>> Koluna
>>> girip yol kenarindaki cay bahcesine kadar eslik ettim. Bir bardak su
>>> icti.
>>> Konusmadan, oylece arabasina bakti. Haber verip polis beklemeye
>>> basladik.
>> Bu
>>> arada sigorta sirketlerimizi de aradik. Yakinlarina haber vermek
>>> istedim,
>> "
>>> gerek yok telaslandirmayalim bizimkileri " diyerek engel oldu.
>>> Beyazlamis
>>> saclari, birkac gunluk sakali ve yuzundeki derin kirisIklariyla hayati
>> dolu
>>> yasamis birine benziyordu. Kaza nedeniyle ilk anda yasadigim korku,
>>> saskinlik ve islerimden geri kalmamin verdigi sIkinti, sinirlilik, cay
>>> bahcesinde ictigimiz ilk caylarla kaybolmustu. Biraz konusturup
>> gevsemesini,
>>> rahatlamasini saglamaya ugrasiyordum. Soze o basladi;
>>> - Beyim kusura kalma, seni de isinden ettim. Acele edeyim derken kazaya
>>> sebep oldum.
>>> - Hepimize gecmis olsun. Daha kotusu olmadigina sukretmemiz gerekiyor.
>> Sahi
>>> neydi sizi bu denli telâs ettiren; sakincasi yoksa
>>> ogrenebilirmiyim?Belli
>>> belirsiz gulumsedi. Cayini yudumladi.
>>> - Bizim mahallenin ilkokuluna basketbol ve voleybol takimina forma sozum
>>> vardi. Onlari yetistirmem gerekiyordu. Cocuklar maca cikacak, forma
>>> bekliyorlar. Daha sonra dogma buyume Sehremini ilcesinde oturdugunu,
>>> perdecilik yaptigini, isleri ogluna devredip emekli oldugunu anlatti.
>> Birkac
>>> yil once Etiler' e tasindigindan, mahallesini birakamadigindan dem
>>> vurdu.
>>> Arada sirada gittigi mahalle kahvesinde ilkokulun spor malzemesi
>> gereksinimi
>>> oldugunu ogrenince yardimci olmak isteyip aldigi forma ve esofmanlari
>> okula
>>> yetistirme telasinda oldugundan soz etti.
>>> - Madem bu kadar ozluyordunuz mahallenizi, neden tasindiniz o zaman?
>>> - Sorma beyim! Once bizim hanim, sonra cocuklar israrla tasinmak
>> istediler.
>>> Evin mutfagi kucukmus, otoparki yokmus, muhit iyi degilmis, nefes alacak
>>> yeri yokmus diyerek yillarca kafamin etini yediler. En sonunda
>>> gonullerine
>>> gore ev aldirdilar. Tasindik guzelim mahallemizden.
>>> - Tasindiginiz yerden pek memnun degilmis gibi konusuyorsunuz? Sustu bir
>>> sure. Sakinlesmis, rengi yerine gelmisti. Kazanin sokunu atlatmisti.
>>> Gelen
>>> ikinci cayin sekerini karistirirken kaslarini catip bogaza dogru bakti.
>>> - Bizimkiler cok mutlu. Sitenin her seyi var. Manzarasi, ozel guvenligi,
>>> spor salonu, seckin insanlari, yuruyus alanlari velhasil istedikleri her
>>> sey. Bir tek perde yok!
>>> - Ne guzel iste. Neyi yadirgadiginizi anlamadim dogrusu.
>>> - Perde yok diyorum, beyim; Evlerde perde yok!
>>> - Bu ne anlama geliyor?
>>> - Bir evde perde yoksa eger, ya seni gorebilecek insan yok veya kendini
>>> teshir etme geregi duyuyorsun demektir, anlamiyor musun? Bizim site icin
>> her
>>> ikisi de gecerli. Insan az, binalar uzak, herkes yalniz. Insanlar
>>> hayatini
>>> yasamaya, kendini farkli, ozel hissetmeye cabaliyor, ona buna kendi
>> hayatini
>>> gostermeyi de ihmal etmiyorlar. Satarken ev degil yasam bicimi
>> sattiklarini
>>> soyleyerek boyamislardi gozlerimizi. Dunyanin parasini odedik bu
>> yalnizliga.
>>> Simdi ayni bina icinde birbirini gormeden yasayan aileler olduk. Bir
>>> kosusturmadir gidiyor; herkes mesgul, bir o kadar da yalniz.
>>> - Siz alisamamissiniz bu hayata anlasilan?
>>> - Nasil alisayim? Perdesiz ev mi olur? Hayatinda diger insanlara da yer
>>> varsa araya perde koyarsin. Yalnizsan perdeye de ihtiyac yoktur
>>> beyim!Cocuklugunun mahallesini, insanlarini gormeden, onlarin dertlerini
>>> evinclerini bilmeden nasil mutlu olur insan? Onlar orada eksIkli iken
>> nasil
>>> rahat nefes alir, bu sehirde?Bu arada polis gelmis kaza zaptini tutmaya
>>> baslamisti. Bizimki yerinden kalkmaya niyetli degildi. Polisin yanina
>> gidip
>>> durumu anlattim. Anlayis gosterdiler. Caylarimiz bitirip cekicinin
>> gelmesini
>>> bekledik. Evine birakmayi teklif ettim, kabul etmedi. Aklina koydugunu
>>> yapmaya kararli gorunuyordu. Yoldan cevirdigimiz taksiye formalari
>>> yuklemesine yardimci oldum. Kazayi unutmustu, gozleri parliyor, "
>>> cocuklar
>>> formalarini bekliyor " diyordu. Beyefendi ile tekrar karsilasma firsatim
>>> olmadi. O gune kadar ozendigim o gorkemli sitelerin onunden gecerken
>>> artik
>>> hep o perdesiz evlere bakiyorum.
>>> Perdesiz olmanin anlamini bilmeden, kendini mesgul eden o ozel ama
>>> yalniz
>>> insanlari dusunuyorum. Yasadigim mahalleyi ve perdelerimi cok seviyorum.

....

Lütfen büyük sitelerde oturanlar ve pencerelerinde perde olmayanlar kişisel olarak algılamasınlar..Bu bir bakış açısıdır.

Teşekkürler Aysetun..Bu maili paylaştığın için.

Cuma, Mart 16, 2007


Sugibi 'nin bugünkü yazısından sonra gerçekten merak ettiğim bir konuda sizlere danışayım dedim.
1- Blog dünyasına girmenize sebep olan yazar kim?
2- Blog dünyasında en çok okuduğunuz yazar kim?

Haydi herkes bu dünyaya girmesine sebep olanları yazsın..
Daha başka sorularınız varsa ankete ekleyebilirim..

Benim blog dünyasına girmeme sebep olan sevgili kızkardeşim Mutfakcamı Burcu' dur.

En çok okuduğum yazar Sugibi' dir.

Perşembe, Mart 15, 2007

Likya yolu Projesi 3


Dünkü proje gezimizde önce Gölbent İlköğretim okuluna gidip eğitim yaptık..İlk olarak rehberlik,ilkyardım,doğa ve orman bilgisi ve turizm konulu dersler yapıldı..Daha sonra yemeğe gittik G Mahallesine..Orada gördüğümüz bu otele girdik..Manzarayı seyrettik.Otelin ismi Light House.Nişanyan'ın Küçük Oteller kitabında da geçiyor adı.

6 odalı 17 kişilik küçük bir otel ama manzarası enfesti.

Likya Yolu tabelalarının ölçüleri alındı..Hem yenileri yapılacak hem de eskiler elden geçecek..

Burası da kaçak yapılaşmadan dolayı devletin el koyduğu bir bina..Tuvaletin manzarasını düşünürsek bu civardaki en güzel manzaraya sahip tuvalet diyebiliriz herhalde :))

Likya yolu Projesi 3-a


Bu ilk resim Alınca daki manzaralı evlerden..Evlerin çoğu böyle oturtulmuş ve acaip manzaralı.

Bu yol gelecekte Güneybatı Akdeniz yolunu oluşturacak ve Ölüdenizi Kaş' a bağlayacak olan yolun taslağı..Karaağaç-Kirme yolu.Yapım halinde ve görünen manzara Ölüdeniz-Akdeniz açıkları.. Bende ilk defa kullandım bu yolu..

Karaağaç-Minare köyü arasında Pınara antik kentinin yanından geçen orman yolu..Genelde ormancılar ve itfaiyeciler tarafından kullanılan oldukça yüksek manzaralı ve ancak dört çekerle gidilebilecek zorlukta bir yol..Hoplaya zıplaya ama çok keyifli bir yolculukla indik oradan.

Yolun yüksekliğini ve genişliğini anlatacak kalitede bir resim :)

Bugün beni zaman zaman bana K. adıyla yorum yazan ve uzaklarda olan bir arkadaşım ziyaret etti..Çay kahve içiremedim ama portakal bahçesinin son portakallarından ikram ettim ona..Ne güzel artık burada ve sık sık onunla beraber olacağımız bir mekanı açıyor gelecek pazartesi.Yemek konusunda iddialı bir yer olacağını düşündüğüm bu yemek adresini sizinle daha sonra paylaşacağım :)

Biraz önce düne ait çok güzel ve bol resimli bir yazı yazdım..Ne yazık ki blogger sildi..Şimdi oturup tekrar yazıyı baştan yazmak zorundayım..Çünkü dünkü gezimi anlatıyordu..Çok güzel bir gündü.Gezi de çok güzel fotoğraflar çektim ve çok eğlendim..
Umarım blogger tekrar sorun çıkarmaz.


Resim: Benim burada çok sevdiğim ve sık gittiğim Kıdrak Plajı..Yaz geldiği gibi kendimi denize atmak istiyorum..Denize gitmeyi de çok özledim :)

Salı, Mart 13, 2007


Geçtiğimiz günlerde Annemin doğumgünü yazısına yorum yazan Boripori ile ordan burdan derken öyle bir yerden tanıdık çıktık ki beni can evimden vurdu.Hem çok sevdiğim bir öğretmenimin kızı çıktı hem de O'nu yani babasını bir sene önce kaybettiğini öğrendiğimde de beni çok duygulandırdı..O günden beri mailleşiyoruz..Boriporiyi tanıdığıma çok sevindim çünkü beni öyle bir zamana götürdü ki onunla yazışmalarımız beni yine üniversiteye hazırlanan bir öğrenci gibi hissettirdi..Geçmişe gömdüğüm ve çok sevdiğim arkadaşlarımı hatırlamamı sağladı..Kaybettiklerimi anımsattı..
Teşekkür ediyorum sana geçte olsa sevdiğim bir insanla beni hayali olarakta olsa buluşturduğun için.

Resim: Büyükçekmece Mimarsinan Köprüsü: 1.Süleyman(Kanuni) (hd 1520-1566) Zigetvar seferine çıkarken, bu köprünün yapımına başlatmış 2. Selim zamanında 1566-1567 bir yılda tamamlanmıştır.Köprü Mimar Sinan'ın eseridir. Büyükçekmece ile Mimarsinan arasında ulaşımı sağlayan köprü,(Şimdi trafiğe kapalıdır) Büyükçekmece Gölü ile Marmara Denizi üzerindeki geçit üzerinde yapılmıştır.Köprü uzunluğu 636 metre, genişliği 7 metredir.

Not: Bu resmi koymamın sebebi..Boriporinin hayatımdaki bazı eski anılara köprü olmasındandır.Bir de bu köprüyü çok severim :)Resimdekinden çok daha güzel bir köprüdür.

Pazartesi, Mart 12, 2007




Kadınlar günü geçti ama ben bu bilgilere yeni ulaştım..

TÜRKİYE'DE VE DÜNYADA İLKLER


İlk Avukat: Süreyya Ağaoğlu
İlk Bakan: Prof. Dr. Türkan Akyol
İlk Başbakan: Prof. Dr. Tansu Çiller
İlk Belediye Başkanı: Müfide İlhan
İlk Büyükelçi: Filiz Dinçmen
İlk Danıştay Başkanı: Füruzan İkincioğulları
İlk Danıştay Üyesi: Şükran Esmerer
İlk Diş Hekimi: Ferdane Bozdoğan Erberk
ilk Doktor: Safiye Ali
İlk Dünya Güzeli: Keriman Halis
İlk Eczacı: Rukiye Kanat Arran
İlk Emniyet Müdürü: Feriha Sanerk
ilk Güzellik Kraliçesi Feriha Tevfik kraliçe seçildi.

İlk Hakim: Suat Berk
İlk Hazine Genel Müdürü: Aysel Gönül Öymen
İlk Hemşire: Esma Deniz
İlk Hesap Uzmanı: Müşerref Çallılar ve Güzide Amark
İlk Heykeltıraş: Sabiha Bengütaş
İlk Hukukçu: Beraat Zeki Üngör
İlk Jet Pilotu: Leman Altınçekiç
İlk kez sahneye çıkan kadın sanatçı Bedia Muvahhit

İlk Karakol Amiri: Nevlan Kulak
İlk Kaymakam: Özlem Bozkurt
İlk Kimyacı: Remziye Hisar
ilk Makinist: Seher Aytaç
İlk Milli Eğitim Müdürü: Güler Karakülah
İlk Milli Maç Hakemi: Lale Orta
İlk Muhtar: Gül Esin
İlk Müzeci: Seniha Sami
İlk Opera Sanatçısı: Semiha Berksoy
İlk Orman Mühendisi: Binnaz Zehra Sert
İlk Otomobil Yarışçısı: Samiye Morkaya
İlk Petrol Mühendisi: Halide Ural Türktan
İlk Pilot: Sabiha Gökçen
ilk Polis Memuru: Betül Diker
İlk Profesör: Dr. Fazıla Şevket Giz
İlk Radyo Spikeri: Emel Gazimihal
İlk Savcı: Tüzünkan Koçhisaroğlu
İlk Sayıştay Üyesi: Fehrunisa Etmen
İlk Senatör ve Eçi: Adile Ayda
İlk Sendika Başkanı: Dervişe Koç
ilk Subay: Ülkü Sema Toksöz
İlk TBMM Başvekili: Neriman Neftçi
İlk Türkiye Güzeli: Feriha Tevfik
İlk TV Spikeri: Nuran Devres
İlk Vali: Lale Aytaman
İlk Veteriner: Sabire Aydemir
İlk Yargıtay Üyesi: Melahat Ruacan
İlk Yüksek Mahkemesi başkanı: Firdevs Menteşe
ilk Yüksek Mimar: Münevver Gözeler
İlk Yüksek Mühendis: Sabiha Ecebilge



KAYNAK:
http://www.nevvalsevindi.com



Bunu yeni gördüm de ..Siz de görün istedim.

Pazar, Mart 11, 2007


Bugün dinlendim, iş yapıcam deyip yattım, yemek işlerini Uzunbeye bıraktım..Bol bol internete girdim, telefonla konuşum, yattım.



Kendimize yatak odası aldık, gardolabımı düzenlerken farkettim ki aslında çok güzel kıyafetlerim var..Hatta bayağı bir kıyafetim var.Benim gardolabımdan çok rahat çalışan 3 kadın faydalanabilir..Ben ise kot pantolonlarım ve üstüne giydiğim her tarza uygun kıyafetlerle günümü geçiriyorum..Eski asortikliğimden eser kalmamış..Hatta detaya dikkat etmeyenler sen de asortikmisin demeye başlamış :) Yeni tanıştığım insanları hayal kırıklığına uğrattığımı düşünüp biraz da etraftaki çok güzel kadınsın biraz da zayıf olsan nağmelerinden sıkılıp azıcık zayıflamak istiyorum..Zaten iki günlük koşturmayla bile bir kilo vermişim..Yani aslında düzenli olarak beş öğün yemek yediğimde zayıflıyorum ama bu beş öğünlük düzeni tutturamıyorum bir türlü..ve biliyorum ki azıcık zayıflasam dizlerimde ağırmayacak..Esas zayıflamak isteme nedenim bu..Çünkü çok hareketli biri olduğumdan ve kiloma göre hareket etmediğim için artık dizlerim ağırmaya başladı..Şişmanlar biraz ağır olurlar değil mi? Ne münasebet..Ben 3. katta olan işyerime günde 3 defa iner çıkar hatta cumartesi yaptığım gibi 12 saat ayakta kalarak kiloyla dalga geçerim..O da diz ağrısı olarak bana geri döner..Neyse bu aralar havalar da ısınmaya başladığından artık ceketleri üzerimizden atınca ve denize gitmeye başlayınca biraz farklı görünmek istiyorum..Yaşlanıyorum mu ne! Ben eskiden hiç zayıflamak istemezdim :)

Cumartesi, Mart 10, 2007



Bugün eski oturduğum siteden komşularım geldi güle güle otur demeye..Beraber çay içip bir şeyler yedik..Onlar gidince bende biraz bilgisayara oturdum çünkü akşam da başka bir arkadaş grubumuz gelecek yeni ev gezmesine ..Çok gezenin böyle misafiri olur işte..Sabah 11.00 de Mavi Kuş Derneğimizin 1. yaş dönümünü kutladık..Hep beraber bir araya gelip sohbet ettik dernekte..Basına bilgi verdik ve dağıldık sonra..



Mavikus.org
Derneğimiz bir yaşında :))





Çanakkale ' de ..


Bugün benim kızkardeşim Mutfakcamı Burcu' nun eşinin de doğumgünü.. Onun için Çanakkale' nin bu eski zaman fotoğrafını koydum bloğa..Tarihini bulamadım..
Nice Yaşlara F..

Unutmadan yazayım aslında..Fethiye tatlarına bir de çöp-şişçi eklendi..Muğla yolunda yeni açılan bir yere gittik geçen akşam..Selit'in Ahşap Evinin karşısında..Eve de yakın sayılır..Denemeye diye gittik ama güzeldi..Sanırım gidebileceğimiz yerlere yeni bir yer eklendi :) Burada her yerde güzel yemek olmayabiliyor..Ben çok çöp-şiş sevmem ama yediklerim içinde en iyilerinden biriydi..

Perşembe, Mart 08, 2007


Bu hafta başı Uzunbey'le Muğlaya gittik..Tabi ki yemek yerimiz Çınar Köfte Salonu..



Ara sokaklardan birine arabayı parkedip, işlerimizi hallettik.. Bu arada ben bol bol fotoğraf çektim :)



Pazartesi tüm günümüz Muğla ' da geçti..Muğla' nın tek sevmediğim özelliği mesela Kültür ve Turizm Müdürlüğüne gitmişsin..x Hanımla işin var değil mi? Saat daha 13.00 Adamlar sana o hanımın 15.30 dan erken gelmeyeceğini ve bilgisayardaki işin sadece o hanım tarafından yapılacağını söylerler..İyi de bu bilgisayar işi yani şifresi olan herkes girip o işi yapabilir değil mi ? Hayır..Yapamaz..Yani en azından Muğla' da bu iş böyle..Kahretsin bu Dünya' da Muğla ' da memur olmak varmış..Adamların imar müdürlüğü de bu turizm müdürlüğü de..Eğer x hanım gelmezse sizin 2.5 saatlik yoldan gelmiş olmanız durumu değiştirmez kardeşim..Hatta 2.5 saatte dönecek olmanız tekrar x hanımı bulamamak uğruna gelmenize engel de değil! Geleceksin onlar memur..İyi de bizde halkız ya.



Muğla-Marmaris yolu Sakar denilen ve oldukça yüksek ve manzaralı yol.Aşağıda görülen yer Gökova..



Göcek geçidi..öncesi.



Yeni evimizde 1 martta balkonda yaptığımız ilk kahvaltı :)



Cumartesi akşamı Çatı Ressamları için yaptığım sağlıklı salata..





Salatanın içinde bir kat haşlanmış ve çatalla ezilmiş patates haşlama..Üstüne havuç haşlama..En üstte ise sarmısak, sirke ve zeytinyağıyla robotta çekilmiş brokoli..Böylece üç renkli salatamız hazır :)
Herkes çok beğendi..Diğer kaptaki tatlımız irmik tatlısı ama üstüne benim yaptığım portakal reçeli ile servis edilmişi :)



Son resim İstanbuldan gelirken Annemin getirdiği Çarli'nin eşi Arzu tarafından bana hediye edilmiş fular-atkı.Örneği şimdiye kadar benim görmediğim bir örnek.Bu ip ve renk ile harika uyum sağlamış olduğundan taktığım zaman herkes örneğine baktı..Teşekkür ederim Arzu..Eline sağlık..

Dünya Kadınlar Günü'nüz kutlu olsun.. Aslında bunu söylemek ve bunu kutlamak ne kadar boş gelir insana ama inanın ki böyle zamanlar olmasa dikkati bazen kadınlara nasıl çekeriz bilmem..Bugün ne güzel ki kadın sığınma evinin açılışı yapılacak Fethiye' de..Onun için güzel bir gün bugün..Biz dünyayı sadece bizden ibaret sanıyoruz bazen..Gerek dernekte gerek çevrede bizim etrafımızda ki kadınların ne kadar şanslı olduğumuzu ve böyle günler kutlamasak bazı kadınların hiç aklımıza gelmeyeceğini de düşünüyorum ..Onun için bazen farkında olmak lazım..Bizim dışımızdaki ama bir o kadar da bizim içimizde olan çaresiz kadınların günü bugün aslında..Onun için yaşantısı medeni seviyeye ulaşmış kendi ayakları üzerinde duran kadınların günü değil bugün..Başka dünyaların kadınlarını farkında olma gününüz kutlu olsun :)

Resim: Picasso "Türk kostümlü kadın"