Pazar, Kasım 04, 2018

Suskunluğun en acımasız olduğu zamanlardayım*

*Başlık: Attila İlhan 

“Ne kadar seviyorsun dersen;
“Nar” kadar derim.
Dışımdan bir ben görünürüm,
içimden binlerce sen dökülür…”
*Attila İlhan


Annemle Beykentten eve dönerken çektiğim fotoğraf bu. Gün batımı ve Büyükçekmece.. Kemoterapi sonrası, eve gitmenin verdiği sevinç üstümüzde. Bir önceki kemoterapi gibi geçmemiş 2. Randevu. Dokuzda girdim yine, saat 11.00 e kadar sıkıntılı geçti. Bende herkes gibi ilacı alıp bir an önce bitirip gidemiyorum. Biraz iğne, biraz oksijen maskesi, biraz ilaçlar... Fatma hemşire gözümün içine baktı bütün gün. Onkoloji çalışanları.. Ona bakarken biraz sonra eve gidip, ocağın altını yakacak, belki çocuklarına yemek yapacak, ortalığı toparlayacak ama burada şimdi benim başımda, yeni gezen çocuk gibi turluyor odada. Biz , alerjik olanları bir odaya topluyorlar, hemşire masasına en yakın mesafedeyiz. Dakika da üç kere yüzüme baktı, minnettarım çünkü bir yandan ilaç damardan girerken bir yandan benim gibi hassas insanlara nefes aldırmıyabiliyor. Biraz ona güvenip biraz da kendimi rahatlatıyorum. Sakinleştim. Annemi çağırdılar dışarıdan, tuvalet harici içeri giremiyor refakatçi. Seans sırasında tuvalete gitmek rahatlatıyor. Hem ona iyi olduğumu da göstermiş oluyorum. Bitti, saat 11.00 den sonra iyi geçti. Bitkinleşmeden ilk defa çıkıyorum hastaneden. Böyle iyiymiş, ilk seferinde ayakta zor duruyordum. Fehmi- Burcunun eşi- getirip götürüyor çoğunlukla bizi. Annem çok yorgun, benimle  mi babamla mı ilgilensin şaşırıyor. 
Fatma hemşire bakarmış, çıkarken gözünü benden ayırmadığı için teşekkür ettim. Hasta olarak tanımlarsak sınavlardaki kazık soruyum ben demiştim, gülmüştü. Yarı ekşınlı bir kemoterapi günü daha bitti. Yaşasın eve gidiyoruz ... Şifa olsun yine de.
Bu sabah giderken çektiğim fotoğraf. Sahil yolundan gidip geliyoruz çünkü erken saatlerde ancak 1.5-2 saatte gidebiliyoruz Çapa’ya. 

Haftasonu kaçamağı bu. Büyükçekmece sahili. Annemle,  babamı Burcu’ya (http://mutfakcami.blogspot.com) bırakıp çıktık biraz. Sessizce yürüdük, etrafa baktık, biraz konuştuk. Hava çok güzeldi, içimde girecek olduğum kemoterapi seansının heyecanıyla sakindim. Biraz oturup Burcuyla oturabilmek için eve döndük.  
                                   
Kanser, cümle içinde kullandığında konuşurken soğuk duş yaratan bir kelime. Ben bu kelimeyi kullanmaktan çekinmiyorum. Çok zor bir hastalık, hem hasta yakını hem de kendisi için. Bu yüzden iki kere ayrıcalık isteyen bir konum kanserli olmak. Mesela kanserli bir hastaya sırf ona bir şeyler söylemiş olmak için artık grip olmak gibi bir cümle kurmayın. Grip değil, yaşa da gör denecek bir hastalıkta değil. Bambaşka bir şey. Eğer ne söyleyeceğinizi bilmiyorsanız susun yeter.Kemoterapi alan birine saygı duyun bence. Çünkü sizin konuşamadığınız bu hastalık dışarıdan gözüktüğü gibi bir şey değil. Zamanı gelince ilacı al, seanslara git eve gel bir hastalık değil. Salı günü hastanede sabah sekizden 12.00 ye kadar ancak kan verdim, koşturdum, sıra bekledim ve işlemleri tamamladım. Sadece ilaç almak 4.5 saat sürdüğü için o gün ilacı alamadım mesela. Ertesi günü ne kaldı. Zaten benimkinin yavaş alınması gerekiyor. Yani bu gördüğünüz odada sabah dokuzda girip, akşam 16.00 da çıktım. Bunları görünmeyenlerin ardında ne var diye yazıyorum. Kemoterapi sonrası 2 gün sakin geçiyor, sonra inceden bir kemik ağrısı başlıyor. Oturuyorsun, kalkıyorsun, yatıyorsun o ağrı geçmiyor. Arada hafifliyor, arada şiddetleniyor. Mide bulantısı ve istifra olabiliyor. Ben bana iyi gelenleri yazmak istiyorum. Sık sık az şekilde tuzlu şeyler atıştırmak, mandalina yemek, bol sıvı almak, kefir, ayran, şekersiz meyve hoşafı içmek , ılık duş almak her gün. Bu hesapla iki saatte bir tuvalete gidiyorsun gündüz gece. O yüzden bu yazıyı da böyle bir saatte yazıyorum. Ne kadar çok sıvı alıp tuvalete giderseniz o kadar çabuk toparlanabilme şansınız var. El parmak uçlarında hissizlik olabiliyor. Ayakların altı şiş gibi acı verebiliyor. Basarken zorlanabiliyorsunuz. Bu yüzden kemoterapi alıp çalışan insanlara saygı duyuyorum. Yaptıkları çok zor bir şey.  Belki bende alışacağım ama şimdilik kitap bile okuyamıyorum düşünün. 

 
Genelde kafamda on kere yazı yazıyorum, bazen not alıyorum bazen de unutuyorum. Saçlarımı kestirdiğimi yazmış mıydım bilmiyorum. Bu olayın en güzel hatırlanacak kısmı Burcunun oğlunun da benimle oturup aynı zamanda saçını kazıtması oldu.Liseye giden yeğenim, babam için eve gelen berbere saçını kestirtti. Ben şoke oldum. Nerden bakarsan bak, zor bir olay bizim için. Eline avuç avuç saç gelmeye başlayınca insan kestirmesi gerektiğini biliyor ama yapması söylendiği kadar kolay olmuyor. Bu konuda Atahan ‘ın bana verdiği bu destek karşısında çok duygulandım, onun bir kez daha ne kadar iyi yürekli bir çocuk olduğunu farkettim. 
Bu arada bedelli askerliğe giden Çağıl geçen hafta geldi. Kim ne derse desin benim için iyi oldu. Şimdi ona her zamankinden fazla ihtiyacımız oluyor. Babamında hasta olması bazen bizi hastane trafiğinde ya da özel durumlarda sıkıştırabiliyor. 
Babam ameliyattan sonra artık evde, dikişlerinin alındı, iyileşmeye çalışıyor. Zor bir dönemi atlattık, daha farklı bir döneme yavaş yavaş başlıyoruz. 
Annem, saçım kesildiğinden beri beni asker kızım diye seviyor :) Uzun, kendi saçımın renginde , düz saçlı bir peruk aldım ana kendime yine de peruksuz gezmek daha kolayıma geliyor. 


Salı, Ekim 09, 2018

Sabahları “olabilirin” kokusunu severim


Alfred Lambart'ın 1931 tarihli resmi Juliet, Daughter of Richard H. Fox of Surrey

Anlatacaklarım pek içaçıcı değil. Bu yüzden resim güzel olsun dedim. Dün ilk kemoterapiye girdim. Ortak salonda yaklaşık on koltuk var, hepsi dolmadı. Beraber girdiklerimiz geldi, ilacını gayet güzel aldı ve gitti.Bende ilaç alerjisi oluştu, kötü bir kriz geçirdim önce , kıpkırmızı oldum ve nefes alamadım. Belimde, göğsümde sanırım ayaklarımda bir baskı oluştu, parmağımı kımıltadamıyorum. Hemşirehanım başka bir hastaya ilaç takıyordu. Sadece nefes alamıyorum dedim. Anında dönüp müdahale etti, oksijen maskesi taktı, ilaca iğne yaptı, damarımdan bir şeyler verdi. Oksijeni aldıkça nefesim biraz düzeldi. Yavaş yavaş sakinledim. Dinlendim. Bir müddet sonra takmak zorundayız ki ilaç bitsin. Zaten 4 saat sürüyor. Tekrar taktık, oksijen maskesine devam , arada hafif ekşınlar olmuyor değil. Diğerleri bittikçe gitti. Kimsede çıt yok. Ben salonda kapalı gişe oynuyorum. Her dakika endişe. Normalde soğukkanlı biriyim. Vücudum hassas demek ki , ilaç alerjim olduğunu bilmiyordum. Sadece iki gün üstüste yumurta yemem , yumurtaya alerjim vardı.iyi oldukça sakinleşmek için cebe bakıyorum. Annem dışarıda. İçeriden çıkan bir hasta kadın, sabahleyin sırada annemi gördüğünden tutup ona sizin yakınınız kriz geçirdi, ilaca alerjisi çıktı demiş. Tabii ki yakınları içeri almıyorlar. Annemi dışarıda düşünebiliyor musunuz ? Ben biraz sakinleşince cepten annemin bizim aile grubuna bunu yazdığını gördüm. Tuvalete gitmek isteyince refakatçınız gelsin mi diyorlar. Tuvalete gidebilir miyim deyince, annemi içeri aldılar. Onunla gittik. Ayakta ve iyi olduğumu gördü, konuştuk, çıktı. Bir müddet sonra  tek ilaç torbası kaldığında  uyku gibi bir ağırlık bastırmaya başladı. Uyuyunca anında hem rüya görmeye başlıyorum hem de iyi nefes alamadığımı farkettim. Bunu yaklaşık 3-4 kere yaşadım. Uykuya direndim. Sonrasında dayanamamışım.Bayılmışım.. Meğer o uyku  değil baygınlıkmış.

Kendime geldiğimde önünde beş kişi bana sesleniyordu. Yine ara verdik. Hayatımda ilk defa bayıldım. Narkoz etkisi hariç. Neden olduğunu bilmiyorum. Sormak da istemedim. Çünkü tansiyonum kendime geldiğinde zaten 8/5 gibi birşeydi. Bir müddet sonra saat 11.00 randevulu hasta amcayla ben kaldığından ve sanırım tansiyonum düştüğünden annemi içeri aldılar. Tansiyondan sonra oksijen maskesini hiç çıkarmadım. En azından o kısmı iyi geçti. Saat 9.00 dan 16.00 ya kadar ekşınlı bir kemoterapi geçirmiş oldum. Çıktığımda savaştan çıkmış asker gibiydim. Yorgunluğum yüzümden okunuyordu, aynada yüzüme baktım. Beğenmedim ki daha saçım, kaşım falan dökülmedi. Yaklaşık 1.5 haftasonra dökülebilirmiş. Dökülmeyedebilir de diyorlar. Çektiğin bürokratik koşturmalar, ağrı, sızı yanında bunlar hiç bir şey. Takmıyorum, peruk takabilir, saçımı kazıtabilirim. Sonra çıktık, Burcu ile Fehmi beni eve getirdiler. Evde halam geldi Lüleburgaz’dan onunla kalıyoruz. Çok yorgundum, üç posta uyudum. Grup arkadaşlarıma ortak mesaj çektim. Telefon açmamaya çalıştım. Dinleniyorum. Kemoterapi yan etkileri genelde 2. Gün ve 3. Gün çıkarmış. Çıkmayabilirmişte. Çıkmasın diyorum. Evdeyim, dinlenmeye çalışıyorum.


Dün hikaye sadece benim hikayem olmayacak yazmalıydım aslında. Ben İstanbul’a tedaviye geldiğimde ameliyat sonrası dr a gittik kontrole. Annem bu aşamalarda sağolsun hep yanımda. Benim Prof Dr um hem iyi bir ameliyat yaptı- içimden çıkan yaklaşık 4 litrelik tümörü patlatmadan aldı, ve beni karşısına oturtup ameliyat öncesi tüm aşamaları anlatıp, hem sakinleştirdi, hem de her hafta kontrole çağırıp dikişlerimi iyice geçirene kadar ilgilendi. (Beylikdüzü Medilife Hastanesi Rehat Faikoğlu) Eli de çok hafif , onun sayesinde jinekolog muayenesine korkmadan girdim, ona güvendim ki bu hasta Dr olayında çok önemli.  Yine böyle bir kontrolde bende böyle anlatınca uzun zamandır  sıkıntı yaşayan annem ona danışmak için bir soru sordu, oda geç muayene edeyim dedi. Annemin sıkıntısı deri üstünde,  bikini bölgesinde. Daha bakmasıyla bu kesinlikle kanser onu almamız gerek demesi bir oldu. Meğer annemin önemsemediği siğil cilt kanseri çıktı. Faik Bey ertesi gün yaptığı operasyonla onu aldı. Annemin tedavisi devam edecek ama önce sen bir kemoterapi ye başla ben sonra dedi. Dr çok oyalanmamak şartıyla olabilir dedi. Bu aşamalar devam ederken babam sarılık oldu. Aile hekimine gittik. Kan tahlili kötü  çıktı ve babamı hemen bir araştırma hastanesine sevkettiler. Benim Dr um Çapa Onkoloji Klinik Şefi Prof. Dr.Sezai Vatansever, aynı zamanda İç hastalıkları Uzmanı,bu yüzden babamı da ona götürdük. Tahliller ve tetkikler sonucu Babamda da pankreas tümörü çıktı.Babam 13 eylülden bu yana hastanede, tahlil değerleri yüzünden ve şeker, yüksek tansiyon gibi hastalıkları yüzünden hemen ameliyat olamadı. Çapa’daki cerrahi yapmadı.Bizde şu an hastane değiştirdik Hasekide yatıyor. Annem babamla  kalıyor, iki gece de bir kardeşim Çağlar’la yer değiştiriyorlar. Burcu onları asiste ediyor. gündüz ya da haftasonları, beni burda yalnız bırakmıyor, ben halamla kalıyorum. Çağıl Ankara’ya askere gitti, bugün ben kemoterapide , babam ameliyat tetkiklerinde, Çağıl’da birliğine teslim oldu. Hayatım bu ara bir Türk filmi ekşınlığında geçiyor yani. Şimdilik iyiyim, evdeyim, ara ara sızı hissediyorum. Tedavide ısırgan otu, alkol, bitki çayları,kan portakalı, greyfurt ve nar yasak şu an. Geri kalan her şey az ve sık aralıklarla yenebilirmiş. Ha birde kemoterapi sonrası bol sıvı alımı dendi. Bende sık sık içmeye çalışıyorum. Bu gecelik bu kadar. 

Pazar, Ekim 07, 2018

Söyleyin yarime baharları beklesin*

Bu anlatacağım hikaye, yaşamın içinde gizli bir benlik gibi. İçine girmeden hissedebileceğin bir şey değil. Damdan düşme hali ama o kadar kötü ki duygu ki damdan düşene bu da benden diyemiyorsun. Kimse düşmesin, yaşamasın istiyorsun. Dün hastaneye giderken bu satırlarda yazdıklarımı düşündüm. Saklamak istemiyorum. İnsanların niye sakladıklarını da çok iyi anlıyorum çünkü bu hastalık zamanında o kadar yoruluyorsun ki kimse fazladan konuşsun istemiyorsun, çok sormasın,  bazıları canını yakmasın, kullanmasın, Oh olmuş diyecek, hala nisbet yapıp sana Facebook’lardan cevap verecek, geçmiş olsun diye arayıp, arkandan ben aradım diye vicdanını rahatlatacak insanlar istemiyorsun. Bir önemi de yok ki. Benim hayatımda olmalarından ben insan olarak utanıyorum sadece.Çünkü bu öyle bir hastalık ki gözünü açıp sabahleyin yatakta bunlar bir kabus mu diyebiliyorsun... Hoş daha tedavinin daha zorlu kısımları da başlamadı...  Herkes duyduğu zaman seni güçsüz görsün istemiyorsun. Genelde insan öğrendiğinde niye ben diyormuş. Ben öğrendiğimde neden ve niçin olduğunu hemen kavradım. Çok üzüldüm ben, kendimi de üzdüm. Şu an bu konumda diyorum ki sakın kendinizi üzmeyin. Hele insanlar için asla. Şu an nefret dolu muyum? Etrafımdaki herkesi seviyorum ama şimdi akıllandım, artık değmeyenleri ayıklıyorum. Ölümden korkmuyorum, güçlü biri olduğumu biliyorum. Sonuna kadar gideceğimi de. Bunun için zor yollardan geçmeye başladım. Hikayenin devamında bana katılacağınıza eminim. Bunlar hastalık hezeyanları değil, gerçek duygular, emin olabilirsiniz.

Buraya bunları yazmamın sebepleri çok. Saklamayacağım derken yazmaktan bahsediyordum. Bloğa başlarken ölene kadar yazarım diyordum. (2005 )İlk sebebi bu. Ölene kadar yazacağım.
Yine benim gibi hastalanmış bir blogırı takip ediyordum ben. Uzun zamandır yazmamış, eylülde vefat ettiğini öğrendim. Daha kırkı çıkmamış. Çok üzüldüm tabii.. O yazmasaydı onun gibi mücadeleci bir ruhu tanımayacaktım, onun için devam etmeye karar verdim.
İnsan ölümle ilk randevu da çocuğunu düşünüyor, çocuğum ne düşünüyor bilmiyorum ama o beni tanıdı, yaşadık, yaşıyoruz. İlerisi için bir gün olmazsam torunlarım, akrabalarım, arkadaşlarım, beni özleyenler görsün, okuyup özlem gidersin diye yazıyorum.
Birde hastalığımı yaşayan, benim gibi hissedenler için yazıyorum... Saklamadan, herşeyi.

Herşey uzun zamandır yazmadığım, ara ara buralara uğrayıp durduğum zaman başladı. Mayısta annemle babam 1.5 ay bende kaldılar. Sonra ben onlarla beraber İstanbul’a geldim. Annem ve halamla Lüleburgazlı hanımlarla beraber bir haftalık Karadeniz turuna gittik. Böyle ayrıntılı yazmamın sebebini biraz sonra anlatacağım.

Evdeyim, Fethiye çok sıcak. Ben yüksek tansiyon için ilaç kullanıyorum ve sıcağın beni rahatsız etmesini buna bağlıyorum. Buraya çok yazmadım bu aralar, üç senede sağlıklı bir şekilde 28 kilo verdim. Biraz Karatay Diyeti, yazın her gün yüzmek, beslenme tarzını değiştirmek, eski zamanlarda olmadığım kadar sağlıklıyım. Yalnız bir sorun var, çok halsizim.Sigara içmedim hiç hayatımda, kilo verdim ama yatmak için bir kat çıkıyorum ki yatağa zor atıyorum kendimi. Birde kansızlığım var ocaktan beri , ilaç kullanıyorum, ilaçlardan kabız olduğumu düşünüyorum. Demir hapı falan içiyorum çünkü. Kontrolüm var temmuzda Dr çağırdı kontrol için. Sabah kalktım, yataktan sürünerek çıkıyorum resmen. Haziranın sonundayız, arkadaşım iyi gözükmüyorsun sen, temmuzu bekleme dedi. Aile hekimine gittim, kan verdim. Bir saat sonra hemşire bana Facebook’tan ulaştı. Nedense tel kayıtlı değilmiş onlarda. - Hemen bizi arayın. Bir şey olduğunu anlıyorsun zaten ama ben bu konularda sakin, soğukkanlı biriyim. Geleyim mi hemen yazdım. Gel dedi. Eve çok yakın, arabayla hemen gittim. Ocak ayında 11-15 olması gereken hemoglobin bende 9 çıkmıştı, 3 çeşit ilaç kullanmama rağmen bu oran 6.4 e düşmüş.Dr. Ben nasıl oldu da sizin kansız olduğunuzu farketmedim yüzünüzden diye düşünmüştüm, siz allık mı kullanıyorsunuz dedi. Hayatımda hiç kullanmadım, ben beyaz tenli ve kırmızı yanaklı bir kadınım dedim. Kan değerlerimden rahatsız olduğunu, kesinlikle bu akşam ya da yarın hastaneye gidip kan almam gerektiğini söyledi. 24 Temmuz Salı gününü es geçip, ertesi gün hastaneye gittim. Ertesi günler hastanelerde kimseye söylemeden, sadece bir arkadaşımın bilgisiyle gidip geldim. 26 Temmuz’da karnımda bir kitle olduğunu ve bunun da yumurtalık kanseri olduğunu öğrendim.

47 yaşındayım, çocuk doğurdum, aile hekimine bile sayılı gitmiş, oldukça sağlıklı gözüken biriydim. Son üç yılda 28 kiloyu sağlıkla vermiş, başı bile ağrımayan, az ilaç kullanan, güçlü, kuvvetli bir kadındım.Hiç kanamam olmadı, ağrım sızım yok, oldukça hareketliyim. Kendimi hayatımda halsizlik hariç en iyi hissettiğim dönemdeyim. Dr. bana söyleyemedi  zaten bana bakışından ben anladım. Cuma günü biletimi almış, kardeşlerimle iyi bir Jinekolog arayışına girmiş, evi toparlamış, yanıma süresi ne kadar olduğunu bilmediğim bir ayrılığa indirgenmiş bavulumu hazırlamış halde yanına gittim. Tomografi sonucunu alıp Dr. a gittim. Hazırlığımı anlattım. Hayatın yanında Türk filmleri haltetmiş. Gözlerinin içine bakıp bana kansersin diyemeyen Dr.um bana sadece onlara söyle iyi bir onkologda araştırsınlar dedi. Teşekkür edip, bütün cd ve sonuçları aldım.


Kardeşlerimle paylaştım ama bir türlü yanına gitmeden anneme nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum. Korkuyorum. Ben gidene kadar kafayı yer, beni görüp rahatlayana kadar aklım onda kalır. Ne
yapayım, nasıl yapayım. Daha yeni de geldim İstanbul’dan. Ne yapayım, nasıl konuşayım derken aklıma geldi, sıcağı bahane edeyim. İyi de insan ne kadar soğukkanlı olursa olsun anne ben kanser oldum diyemiyor. Boğazına düğümleniyor kelimeler. Hatta ağlamadan geleceğimi söyleyip kapatmam lazım telefonu ki anlamasın.

Erkek Kardeşim çok iyi bir Prof. bulduğunu söyledi hemen. Kendi iş arkadaşı, öğretim görevlisi okulda, Prof. Dr. Rehat Faikoğlu. Arel üniversitesinden. Özel bir hastanede çalışıyor aynı zamanda. Hemen pazartesiye randevu aldım. Cumartesiye ancak sesimi ayarlayıp, anne sesi duymaya hazırladım kendimi. Ağlamayacağım. Kanserse kanser. Ağlamak istemiyorum.

Cumartesi ev gösterdim ben :) Gayrimenkul Danışmanıyım ya. İş beklemez, Dünya hali bu işte, Beştepe de yaşamıyorum ben. Belki aylarca çalışamayacağım. Ev göstermeye gittim. İş arkadaşımdan yardım istedim ve portföylerimi ona bıraktım ilgilensin diye. Masamı bozmadım. İyileşip, geri döneceğim çünkü. Öyle bir duruştayım ki içimden ne güçlü kadınsın sen diyorum.

Evi gösterdim, Ateş bahçede kalacak, mama aldım yeni, komşuma emanet ettim, havuzcuyu ayarladım, sadece eski komşuma Allahaısmarladığa gittim ama o bilmedi. Ona da annemlere söylemeye karar verdiğim sıcak bahanesini kullandım. Kıyamadım vedalaşmaya, hakkını helal et demek, yaşı büyük birine söylemek daha zor geldi, ameliyata gidiyorum diyemedim. Sarıldım sadece, 18 senelik hakkı var üzerimde, duygulandım ve dökülmeden çıktım hemen.

Eve geldim o gece otobüsle yola çıkacağım. Annemi aradım, acaip bir soğukkanlılıkla sıcaktan çok rahatsız olduğumu, çalışamadığımı, yeni geldiğimi ama onları çok özlediğimi ve şakayla karışık Büyükçekmece ‘ de ki festivali bensiz nasıl geçiriyorsun, bende seninle olmak istiyorum diye bir çırpıda sıraladım. Pazar günü kahvaltıya beni beklemesini söyledim. Kapattım. Şaşırdı, yeni gelmişim ama bir şey sormadı Allahtan.

Pazar günü sabahı, İstanbul. Eve vardım, söyleyeceğim ama Burcu ve Çağıl’ da çağırdım. Hatta Çağlar’ı. İnsan annesine ve babasına söyleyemiyor. Yani ben çok zorlandım. Ağlamadan bir ara sakince söyledim. Yukarıda yazdıklarımı özetledim ve yarın randevu aldım, benimle gelir misiniz dedim. Duygusallık yok, istemiyorum, beni de zorlamayın, sizde sakin olun, ben iyi olacağım, tedavi olacağım, iyiyim , ağrım sızım yok dedim.

Bu son bir kaç günde ben kanserden bir kaç kiloyu çok hızlı vermişim yalnız farkında değilim. Son günlerde kitle zayıflayınca elime gelmeye başlamıştı ama ben nasılsa kontrole gidince baktıracağımdan çok hızlı hareket etmemiştim.

Pazartesi, Prof.Dr. Rehat Bey, daha sonuçları görünce ve muayeneden sonra hemen teşhisi koydu, üç günde bana 4 ünite kan verdirdi  ve 2 Ağustosta ameliyat etti. Açık ve büyük bir ameliyatla iki yumurtalığım ve rahim alındı. İki yumurtalığımdan  4 kiloya yakın kitle çıktı. Nasıl anlamadın diyeceksiniz ? Bilmiyorum. Son dönemdeki zayıflama olmasa elime gelmeyecekti, son zamanlarda aşırı tatlı krizlerine giriyordum mesela, vücuttaki kanı toparlayan, kanı emdikçe büyüyen tümörmüş. Dr.um 3-4 senelik bir şey olduğunu söyledi. Patlamamasının hayatımın şansı olduğunu birde. Ben 3-4 sene evvel zaten hayatımın en kötü zamanlarını yaşıyordum dedim. Boşanalı da 1.5 sene oldu, o zamanda hayatımı yeniden düzenliyordum. Hiç kendimi dinleyecek  zamanım olmadı ki dedim. Yumurtalık kanserinde kanama olmaması çok enteresan, ayrıca adet dönemlerim devam ediyor, sadece bir kaç gün gecikiyor, bende menopoza girebilirim herhalde diye normal karşılıyorum. Benim hastalığım bile sinsi... Kanserin tüm belirtilerini okudum sonra. Ağrı yok, kabızlığı içtiğim Demir haplarına bağlamışım. Zayıflamayı da normal şartlarda üç senedir azar azar zayıflıyorum yani, ondan. Sadece çok halsizim, onu da Fethiye sıcağına ve tansiyona bağlıyorum ve öğlen dışarı çıkmıyorum. İştahım süper yalnız, bir tatlı krizine giriyorum anlatamam. Bunun altından diyabet çıkacak herhalde diye düşünüyorum ama aklıma hiç kanser gelmiyor. Aniden zayıflayınca sadece son günlerde karnımı elledikçe kitle yavaş yavaş rahatsız etmeye başladı ve en son çok sık tuvalete çıkmaya başladım. Aynı hamileler gibi. Ben Karadeniz turundan ve İstanbul’dan 9 temmuzda dönmüştüm düşünün 26 temmuzda hastalığımı öğrendim. Yani beni rahatsız edebilecek tüm belirtileri yaşamam onbeş gün içinde nerdeyse... Yani bir şeylerin ters gittiğini anlamam, hastalığın sinsiliği ve hiç beklemediğiniz bir sürpriz.

-devamı gelecek bölümde. Pazartesi ilk kemoterapiyi alacağım, duruma göre yazarım-
 * Başlık : https://m.youtube.com/watch?v=9vXkX0EP_7Y



Pazar, Eylül 30, 2018

Ne zaman mutlu olmaya kalksam otur diyor yalnızlığım, otur. *

Hayat bu ara çok zorluyor beni.. Uzun bir yazı gelecek ama babamın bilgisayarında 5 ve S harfi çalışmıyor. Çağıl gelince bakarım dedi. İstanbulluyum artık. Başımızda dertler çok. Yavaş yavaş anlatacağım. Bugün için https://m.youtube.com/watch?v=IYnu4-69fTA böyle.
*Başlık : K.İskender

Pazar, Eylül 02, 2018

Düş kuruyorsa bir insan çaresizliğindendir.



Bu aralar İstanbuldayım.En güzel bayram, ailenle beraber olduğun bayramdır yazıp bırakmışım. Uzun süredir yazıp yazmama konusunda karar veremedim.Yazsam olmuyor, yazmasan kendimi iyi hissetmiyorum.Önce başka bir blog mu açsam diye düşündüm. Burcu yaz abla diye beni sıkıştırıyor. Ben dolandırmadan laf söylediğimden usulüyle nasıl yazılır bilemiyorum ama bir yerden başlamak lazım. Zamanla taşlar oturacaktır eminim.
Çekmece sahili
Önce haberler ; yaklaşık bir sene kadar İstanbul ikametindeyim. Annemlerden uzak olmak istemediğimden onlarla yaşamaya başladım.Açıkçası onlar da başka eve izin vermediler.. Fethiye' deki evi bırakmadım. Şimdilik 2. ev olarak kullanılacak. Yazık-kışlık misali... Tekrar memleketine dönmek güzel bir şey.İstanbul seni özlemişim. Dostlarımız ve arkadaşlarımız beni çok güzel karşıladılar. 


Bu arada tabii ki sosyal hayatım aynı renkte ve ahenkte sürmeli. -Buna inanıyorum-

Büyükçekmece Belediyesinin 2. Kitap Günlerine katıldım dün.
 Belediye Başkanımız Hasan Akgün ve onur konuğu Emre Kongar, -fotoğraf çeken- Suat Suna ve yazar Sacide Bocan'la birlikte açılış yapıldı.Bugün tekrar gidip kitap almayı düşünüyorum.

Bu da Trakya'dan bir etkinlik.

Büyükçekmece sahili...

Perşembe, Nisan 12, 2018

Oldu oldu, olmadı çay içeriz *

Bu sefer uzun kaldım. Yaklaşık 15 gündür İstanbuldayım. Fotoğraflar eski, İstanbul sıcak olduğuna göre sanırım Fethiye iyice sıcak olmuştur. Şu an yoldayım. Ateş'i çok özledim. O da beni özlemiştir. Gidince üstüm başım batıyor zaten. İstanbul'a değişen markamızın eğitimi için gittim ama bu sefer bir türlü dönmek içimden gelmedi. 15 günü buldu. Kafam karışık , keyfim yok aslında. İnsanlara güvenimi kaybettim. Bundan sonra ne olur biter hayatı doğaçlamayla yaşayacağım.
 Erik Dalı, ben giderken çiçekteydi.

Ben giderken dutlar olmak üzereydi. Onlarla ilgili planlarım var benim. Toplayıp reçel yapacağım.

Çok acıktığım zamanlarda akıtma yapıp yiyiyorum :) Trakya lezzetleri gibisi yok.

Son okuduğum kitap. 
Teraryum mu kaktüs 
bahçesi mi?



Ofisten kız arkadaşım illa yemek yiyelim dedi, bende olur dedim. Sonra da dertleşip, keyif yaptık.

Salondan bir kesit, en sevdiğim koltuklar..

Bir sabah kahvaltısı, 
Koca Çalış
*Başlık: Küçük İskender   

Cumartesi, Mart 10, 2018

İnsanın sessizliği sözcüklerinden daha yakındır gerçeğe *


Gecenin şarkısı: https://youtu.be/I7tg5xXrR9Y

Belli bir müddet alışkanlık yapması için kısa aralıklarla yazacağım. Elimden  geldiğince yazarak  içimi temizlemek istiyorum. İçimi, dışımı, kafamı toparlamak. Bu ara ben mi çok takıyorum hayat mı bana takıyor anlamış değilim. Masallardaki günlerce yürüyen ama arkasına baktığında bir arpa boyu yol gitmiş masal kahramanları gibiyim. Etrafa baktığımda kumdan kaleler ve don kişot'un saldırıya geçmiş şövalyeler görmesi gibi yaşamaya alışamadım.
      Hayat bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama dilini çözemiyorum.
* Başlık: Halil Cibran
Yer : Karataş Plajı - Fethiye

Salı, Mart 06, 2018

Yüreğin bir bildiği vardır, aklın hiç haberdar olmadığı.


Bu aralar yazmaya çok ihtiyacım var. Aktif blog yazılarına tekrar dönsem diyorum içimden. Ticaret odasının e-ticaret eğitimine katıldım. Senelerdir bu teknik işleri ben  yapmadım.Bilmiyorum da. Sanırım ucundan kıyısından bakma, kurcalama, karıştırma zamanı geldi. Bir şeyler yapmak istiyorum. Bugüne kadar öğrendiklerim çok teknik değil ama çoğu kişiye göre daha farkındalığım olduğunu keşfettim. .

Dişle ilgili küçük bir problem yaşadım.Sanırım çözülecek. Önce çok canımı sıktı,hala geçici bir çözümle idare ediyorum.Kurs yüzünden gelecek haftayı bekliyorum.

Gayrimenkul işi hem hareketli hem değil. İstanbul gibi şehirlerden göç var ama nereden buluyorlarsa buluyorlar, yanlış yönlendirecek insanlara ulaşıyorlar.Dürüst olmak, direk söylemek bu meslekte sanırım alışılmamış davranış. İnsanlar düzenbaz tiplere alışık. 17 senedir burada yaşıyorum, artık dediğime gelen ve sen haklıymışsın gibi tepkilere çok alışığım.Yine de sıkıntı yaşayınca umarım en azından beni bulurlar, söyleyip söyleyip aynı şeyleri yaşayanlardan gına geldi.Bizi dinlemeyip boyacısının bulduğu evi alan Murat Beyin de sonunu çok merak ediyorum.

Şirket markamız değişti, bu yüzden beş gün İstanbul' a eğitime gitmem lazım.Öyle çok çalıştım ki şubat ayında, en çok portföy sayısına ulaşmak için çok çalıştım. Listeleri bekliyorum.

Kafam karışık.Bazı durumlar için karar veremiyorum. Şartlar değişiyor, insanları artık tanıyamıyorum. Uzaklaşmak şu an yapamayacağım tek şey ama birbirine benzer davranışlardan gına geldi.

Daha sık yazmalıyım..Burası beni iyileştiriyor...
Gecenin şarkısı


Salı, Ocak 30, 2018

O beni mavi sanıyordu,boğuştuğum siyahları bilmeden*

Böylede güzel bir yerde yaşıyoruz işte. Dağlarda karlar mevcut, biz ceketle dolanıyoruz.Geceler çok soğuk,soba yakıyoruz.  Evet, uzun zamandır yazmadım.Canım yazmak istemedi.Hem yılbaşından beri faranjit olduğum için sesim çıkmıyordu, hem de yazacak çok şey olmasına rağmen yazmak içimden gelmedi.Oysa iç sesimle ne romanlar yazdım ben bu ara. Çok şey yaşadım, çok şeyden vazgeçtim,çok şey istedim.Sanırım bu aşamaları yaşamamı istedi yukarıdaki güç.Sabret dedi,sabrediyorum.Çaba göster dedi, çabalıyorum.Öğren dedi, hala öğreniyorum ve insanları tanımamı istedi. Yoksa bu yaşadıklarımın başka bir izahı olamaz.
Uzun süredir yazıyorum-dum- bırakmak hiç aklımdan geçmedi. Sanırım bu kasım ayında (18 Kasım 2005 ) blog hayatımın 13. senesine girdim.Bırakmayı hiç düşünmedim. Buradaki hayatımın büyük bir kısmı burada kayıtlı.Devam etsin istiyorum, olabildiğince de devam etmeye çalışacağım.
Yukarıdaki ev lüks bir kütük ev, 16 dönüm içinde 4+1 dubleks yanında bir de 50 m2 küçük ek binası var. Dönem dönem ben mi gidip orada yaşasam desem de orayı satıyorum :) Ben son bir senedir gayrimenkul danışmanlığı yapıyorum burada. Ben mi enteresan meslekler seçiyorum, meslekler mi beni buluyor bilmiyorum.Kitap yazacak tecrübeler ediniyorum hayatta :))
Bu bir sarmaşık. Adını daha bilmiyorum ama ondan çelikler yapıp diktim.Tutarsa çok sevineceğim. Son bir kaç sene biraz bahçeden uzak kaldım ama bu sene tekrar dönüş yaptım bahçe işlerine. Hep beraber buradan yeni düzenlemeler yapıp,yine eskisi gibi bir sürü bilgi alışverişinde bulunacağız artık.
                                        
Havanın kapalı olduğu bir Fethiye sabahı.Her sabah bu yoldan gelirken rastladığım bu manzara da o günkü tek fark özel ışıklandırılmış gibi duran hava pencereleriydi.

                                                     
Ateş gündüz bahçede gece evde yaşıyor.Eskisi gibi yaramazlık yaptığını pek söyleyemem. Ares gideli beri çok uslu bir çocuk oldu.Sorumluluk sahibi olarak bahçede çok güzel bekçilik yapıyor.Çok ilgilendiğimi söyleyemem,bu aralar hastalıktan bir türlü kafayı kaldıramadım. Artık uslu bir çocuğum var.
Ateş

Çalışmak güzel, insan çalışırken her şeyi unutuyor. 

Bu ara sık sık parti seçimleri için Muğla'ya gittim. Politika tam gaz gidiyor,görevlere devam. 

Muğla'da bir hanımın yaptığı iğne oyası işlerden.

Bu fotoğraf  İl Kongresinden

Kaktüs -sukulent işleri devam,şimdilik fazla çıkmıyorum.

Bahçesi olan arkadaşlar sağolsun, arada portakal getiriyorlar. Bende hemen reçel yapıyorum. 

Bu Aşkın Gözyaşı denen sukulentin çiçekleri.


Annem çok güzel bir kırkyama örtü yapmıştı. Burası Çağıl'ın odası aslında ama artık onun İstanbul'da evi olduğundan misafir yatak odası olarak kullanıyorum. Aslında tablo asılıydı başucunda ama silmek için indirince böyle boş kalmış duvarlar. Burası evin çatı katı.

Annem bana bir tane çift kişilik  bir tane de tek kişilik  daha yapıyor. Yalnız daha bitirmedi ve sergi açtıktan sonra bana verecekmiş.
Uzun zamandır yazmadım, yazamadım. Artık daha iyiyim.Hayatımdan gereksiz olanları çıkardıktan sonra daha mutlu ve huzurluyum. Aramayan sormayan arkadaşları da hayatımdan yavaş yavaş çıkarıyorum. Değişik bir çevre ediniyorum.Etrafımdaki çoğu insanın zaten olmasının bana bir şey katmadığını da yeni farkettim. Bence insan belli bir yaştan sonra sadeleşmeli, hayata bakışını değiştiriyor çünkü. Mutluluk kendi ayaklarının üzerinde durmak ve başkasına ihtiyacın olmamasıymış.
*Başlık: Anonim