Cuma, Ağustos 29, 2008

Dün bir ara sabah işe gitmemeye karar verdim. Yatıyordum , yardımcım gelecekti ama telefon açıp gelmeyeceğini söyleyince uyanmış oldum.. Çağıl'ın odasına gidip bilgisayara oturdum. Açtım bloğu dünkü yazıyı yazıyorum bir yandan da Çağıl bilgisayarı açık bırakmış virüs programı çalışıyor.. Küçük bir pencere açıldı mouse istem dışı hareket etmeye başladı.. Bir sürü pencerecikler açılıyor ben kapatıyorum, sağa sola saldırıyor , blog yazıma gitti 2 defa ben hemen mouse'u oynattım ve geri çektim.Bir yandan da içimden saydırıyorum Çağıl'a..Kendin evde yoksun ne diye böyle açık bırakıp gidiyorsun programı. Bak böyle ele geçirirler işte..Bunları sayarken de ne yapmam gerekir diye düşündüm bir an.Bilgisayarı o ulaşmadan bir ara kapattım. Sonra telefonu arıyorum nerde diye arayacağım ve böyle böyle oldu açayım mı diye soracağım. Telefon çaldı .Baktım ofis arıyor, Uzunbey açmış gülmekten konuşamıyor..
Çağıl yeni bir program almıştı, bürodan kendi bilgisayarına girip iş yapabilmek için.Nasılsa çakmam (!) diye habersiz girip virüs programını kapatmak istemiş.. - bak akıllıya ben de onu kapattım :)) Hayatımda böyle panik olduğumu hatırlamıyorum :) Uzunbey'in iş bilgisayarları çok önemli olduğundan aklım gitti virüs saldırısı oldu diye.. Gerçi evdeki Çağıl'ın bilgisayarı.. Çağıl bizim zaten bu departmanımızın temsilcisi :)) amaaaaa dün sabah ki paniğimi görmeniz lazımdı.. O gene benim izin vermediğimi görünce yazı yazıyorum ya bloğa , benim yazıma " anne, ben program açıyorum "gibi bir şey yazmak istemiş :))
Neyse kendi bilgisayarı olsa bile bana telefon açması gerektiğini anlattım ona .. Açmazsa da böyle bilgisayarı kapatıp programının bitmesine yakın canına okuyacağımı anladı.. Ne yapalım yani virüs bilgisayarı ele mi geçirseydi :P

Daha İstanbul'a gitmeden sivilceler basmıştı beni.. Yüzümde yok, boynumda ve ensemde şimdi de sırtımda.. Ben ergenken bile sivilce olayı yaşamadım ama bu sıcaklardan dolayı, klimalı ortamlarda yaşamama rağmen sivilcelerim çıkınca dr.a gittim. İlaçlarımı aldım İstanbula gittim ama geldikten sonra yine yayılmaya başladılar. Bugün de yine randevu alıp ziyaret etmek zorunda kaldım ki zaten çok terleyen bir kişiyim , sıcaklarda durma dedi ama duramıyorum zaten.. Yeni ilaçlarla ve bir şampuanla devam edeceğim..Umarım geçer.Birde deniz iyi geliyor ben yarın denize gideyim :)) Uzunbey'in ATV ' si kapıda duruyor, onunla mı gitsem .. Deniz yakın oraya kadar gidebilirim ama trafiğe çıkamıyorum.Yani çıkmıyorum aslında.. Korkuyorum bu motor tarzı aletlerden trafikte..

Dün biraz bahçeye de çıktım uzun süredir sıcaklardan dolayı çok çıkamıyoruz.. Bazen biraz esinti oluyor ama bitkilerin görüntüsü çok baygın ya da bizim bahçıvanın aşırı sulamasından dolayı bitkiler bozuk biraz. Ne yaparsan yap, kendin baktığın gibi olmuyor işte..

Ramazan geliyor, ben oruç tutmuyorum. Ticari hayatta ramazanın gelmesinden dolayı burada zorluk çekiyoruz , sizde de öylemi bilmem. Bir ay boyunca insanlar ramazanı bahane edip işleri yavaşlatıyorlar, işe geç geliyorlar ve erken gidiyorlar.. Oysa İstanbulda dükkanlar iftardan sonra da açık olur, burada kapalı.. Saat dört dediniz mi o gün o iş kalır. Tahsilata gidilmez. Zaten ramazan var diye sezonda bitti. Bunun yanı sıra İstanbulda ramazanın ilk günü ben mutlaka Oruç Babaya giderdim. O günleri özlüyorum.Ramazanın ruhu bile buralara uğramıyor. Merak edenlere ; Oruç Babaya gittiğim senelerde oruç tutardım :)

Normalde klimayı sevmem, hem rahatsız edip gıcık yapıyor bende hem de küresel ısınma anlamında kullanmak çok faydalı değil ama bu sivilceler yüzünden klimalı ortamlar haricinde duramıyorum.

Resim benim balkon gibi bu yüzden bana çok tanıdık geldi :)

Bir yandan evin her yerinden çiçek fışkırsın istiyorum bir yandan da büyük boş bahçe.. Her iki düşünce için de hemen harekete geçmem mümkün değil. Şimdilik havaların biraz serinlemesini bekliyorum ki bahçede istemediğim noktaları değiştireyim.

Çarşamba, Ağustos 27, 2008

Mimarsinan Köprüsü - İstanbul 2.bölüm

Burcu gittikten sonra tabii ki hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Sadece annem beni çok özel yerlere götürdü.. Burcu nasılsa arkeolog, o çok görmüştür öyle yerler ben seni gel kervansarayın oraya götüreyim canım kızım dediğinden bende severek onu dinledim. Gittik Mimarsinan köprüsüne bir keyif aldık ki sormayın.Yolu düşenlerin, hatta özellikle ramazan ayında gitmelerini tavsiye ediyorum. Geceleri özel ramazan eğlenceleri düzenliyorlar.

(Resimleri tıklayarak büyütünüz ve öyle bakınız lütfen)

Köprüdeki gelinle damat, istesem orda olamazlardı herhalde.Köprünün çevresindeki cafelere gelenlerde oldukça fazlaydı.Tabii manzara harika..Sessiz bir dinginlik hakim her yere. Sadece cafelerin müzik gürültüsü..

http://www.sinanasaygi.com/ diye çok güzel bir siteden aldım bu bilgileri ve eskizleri..


Biz zamanımızda fazla olmadığından sadece köprü tarafında gezindik annemle, daha sonra da E5 ' e bakan tarafta oturduk resimlerde göreceğiniz üzere..




Bir köprü bu kadar mı güzel olabilir, çevresiyle ve yöresiyle bu kadar mı bağdaşır.. Biz çocukken de trafiğe kapalıydı ama babamın teyzesi açık zamanlarıyla ilgili hikayeler anlatırdı bize.

Sokullu Mehmet Paşa Mescidi eskizi
Orada köprünün yanında bir kervansaray (Sultan Süleyman Kervansarayı) ve bir mescid bulunmakta .( Sokullu Mehmet Paşa Mescidi) Onlarda yine Mimarsinan'ın eserleri. Yine ben çocukken kervansaray harabe ve köprünün çevresi farklı konumdaydı. Büyükçekmece Belediyesi sanırım Karayolları ile birlikte düzenlemelerle orayı bambaşka hale getirdi. Barış Manço amfitiyatrosu yapılmış birde, festivalde etkinliklerin düzenlendiği..

Sultan Süleyman Kervansarayı dıştan görünüşü..

İçten görünüşü.. Kervansarayda eskiden atlar aşağıdaki kısıma bağlanırmış..Yüksek kısımda da sıra sıra yataklar olurmuş.Gece herkesin atı önünde bir şekilde konaklanırmış.Biryerlerde okumuştum aklımda öyle kalmış :))



Bu arada biz yerlisi Mimarsinan Köprüsü deriz, hatta köyü bile vardır Büyükçekmecenin ama kayıtlarda Sultan Süleyman (Büyükçekmece Köprüsü) diye geçiyor. Benim için Mimar Sinan.


Köprünün çekmece tarafından girişi,karşıda Mimarsinan heykeli ve kervansaray.Heykelin arkası da mescid.

Yorumlarda bulduğum kitaplardan alınan bir bilgi:
Hazret-İ Sultan Süleyman kim ona şah-rahola sırat-ı mustakim Başladı bu cisrolmadan temam kıldı azm-i süy-i cenabü'l-naim Geldi anı zıll-İ Hakk Sultan Selim itdi tekmiloldı cisr-iazim.



Bu büyük köprünün inşa tarihi,inşaat masrafları ve ebced hessabıyla Süleyman Kanuni'nin inşasına başladığı 973 tarihi çıkar. Köprünün diğer tarafında;' Yabdı ab üzre bu cisri Şeh Selim ; mısraının bulunduğu göze çarpar ki ebced hesabıyla Süleyman Kanuni'nin vefatıyla Sultan Selim'in tamamladığı tarihtir.


Diğer bir noktada yazılı olan; inşasına geçdi bu demde cihanda pir Mimar Sinan mısrası ile de söz konusu köprünün 996 (1588) tamamlanma tarihi çıkar. Bu köprünün mimarı meşhur Mimar Sinan olup inşaat masrafı için 114 yük 73.853 akçe sarfedilmiştir. 'Hams seb'in tis'a mie' (975) tarhi de yazılıdır.' Büyük ustaya saygılarımla..


seyretmeye doyamadım o gün köprüyü
e5 teki köprü ve arkada albatros sahili
köprünün diğer ucundan görünüm
yansıma..
E5 manzarasında ördekler..



Annemle oturduğumuz yer.. Telefonla konuşurken resimlemişim :) Soğuk diyet colalarımızı içerek etrafı seyrettik bir süre.

Yukarıdaki köprü fotoğrafları benim.Son fotoğraf arkasındaki tüm haşmetiyle çimento fabrikasını gösterdiği için ve köprüyü çok hoş belgelediği için konmuştur. (Ercüment Akat fotoğrafı)

Mimarsinanın hayatı

Büyükçekmece Belediyesi, kervansaray çevresine küçük yöresel evler şeklinde lokantalar yapmış. Mesela Trabzon evinde Karadeniz yöresel yemekleri-karalahana sarması gibi- lezzetleri yiyebiliyorsunuz..Her evin dekorasyonu ve yemeği farklı.Çok başarılı bir uygulama olduğunu düşünüyorum.Böylece her esnafın müşterisi farklı oluyor.

ara not

Çağıl bu akşam maça gitti.Bazı akşamlar haftada bir - onbeşgünde bir maça gidiyor kendinden büyük ağbileriyle.. Hatta maçta geçen bahar takılmışlar sen çalışmıyormusun bu hafta diye.. O da bizim büroya geliyor ya, yok bu hafta okuldayım ağbi demiş :) Sen askerden gelmedin mi diye de ısrarla sormuşlar :) 28-30 yaşında adamlarla oynarsan olacağı bu dedim bende..

Hala işyerinde taka bilgisayarı kullanıyorum.. İş biraz inada bindi biraz çaktırmayın. Bu da benim masaüstüm. Zeugmanın meşhur çingenesi.. Benim en sevdiğim figür.
Geçen hafta sergiden aldığımız fotoğraf..Dijital değil bu arada söyleyeyim dedim..Üç ayrı teknenin denize yansımasıymış..Uğur Bey öyle dedi.

Resimdeki takım benim Çorlu Avantaj Mudodan aldığım masa örtüsü takımı.. Birde o mavi sürahi takımı aldım.Bu da puf'taki şiltesi..


Etamini hatırlarsanız bana otel müdürü olan bir arkadaşım hediye etmişti kışın. Annem geldiğinde ancak kumaş almıştık.O da İstanbul da makinada yapabilirim demişti..Bu gidişimde bitirdi ve alıp eve geldim. İçindeki tona en uygun renk mavi olduğundan kumaşını mavi aldık. Bence çok güzel oldu , hemen kanepeye koydum.


Bardak takımı da Mudodan.. Böğürtlenler Fethiyeden..

Ne kadar büyük olduklarını göstermek açısından balkonda yerken çektim pazar günü. Fethiyede bu böğürtlenleri yeni açılan Kalepark Restaurantta bulabilirsiniz..-araya reklam aldım- :)

Kaktüs çeliklerim bugün geldi bende hemen yerine yerleştirdim. Kovayı Muğla gezisinde eski çarşıdan almıştım. 15 YTL - Yani Uzunbey bana aldı..Birde hani ucu damla akan sulama kaplarından aldı ki eskiden ben çocukken Çatalcada bizimkilerde vardı onlardan..

Aslında bu gece bu yazıyı yazmama sebep olan olayı paylaşmak istiyorum sizinle.. Hayatımda ilk defa bir Hırıstiyan cenazesine gittim..Tanıdığım biriydi ve hatta taktir ettiğim bir kişiydi Clarissa.Uzun adını google a girmesin diye yazmayacağım.
Geçtiğimiz hafta geldiğim çarşamba günü Uzunbey aradı ve onu kaybettiğimizi haber verdi. O gün Fethiye'de müslüman mezarlığında imam eşliğinde dualarla uğurladık.Türklerle İngilizlerin karışık olduğu bir grup insan önce İngilizce sonra da Türkçe Clarissa hakkında söylenenleri dinledi.Sonra önce papazla dua ettiler sonra da imamla arapça dua ederek uğurladık onu. Bu veda atv gibi tvlerde çıkmasaydı burdan okumanızda söz konusu olmayacaktı ama tv de verdiğinden ve buraya kayıt düşmek istediğimden yazıyorum..
Clarissa , FiG adını verdiğimiz Fethiye İnternational Grup'un ilk kurucu üyelerindendi.. Hatta ilk çin yemeği derslerini o vererek Fig in tanıtımında çalışan ve olgun davranışlarıyla herkesin gönlünü kazanan , benim burada tanıdığım ilk İngilizlerdendi.. İki sene evvel kanser hastalığına yakalandığını anlayınca tedavi görmeye başladıktan sonra eşine ben Fethiye de ölmek istiyorum diyerek İngiltereye gitmeyeceğini belirtmiş ve 16 ağustos gününde vefat etmişti.
Dualardan sonra sevdiği şarkılar açıldı ve toprağa verildi..Mezarlıkta diğer Fethiyede yaşayan ve orada kalmak isteyen yabancı dediğimiz ama bizim ülkemizi tercih ederek aslında bazı zamanlarda bizden fazla Türkiyeli bir kaç yabancı mezarın yanına defnedildi..
Allahtan rahmet ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum..
Söyleyebileceğim.. "ellerini açmış dua ederken İngiliz ya da Türk olman farketmiyor , onlarda bizlerle ellerini açıp onun için dua ettiler ve hepimizin kalbi o an Clarissa için hüzün doluydu sadece..diyebilirim.

Resimde solda ki sarışın hanımın arkasındayım.. Özellikle görünmeyecek yerlerde kaldım..Gözlük olmasına rağmen duygulandığımı ve ağladığımı saklamayacağım.

Salı, Ağustos 26, 2008

güzel bir gece

İstanbuldan geldiğimden beri çok yoğun olmasa da bir tempodaydım. Hatta İstanbul yazısının 2. bölümünü daha yazamadığım gibi kafamda toparlayamadım bile..Yine aynı düzene girdim..İş-ev-keyif :) Keyif kısmı işin keyfe sıkıştırılmış halleri..Mesela Uzunbeyle fotoğraf sergisine gittik bir müşterimizin..İki senede bir yapıyor bu sergiyi ve Çağdaş yaşamı Destekleme Derneğine bağışlıyor sattığı resimleri.. Aslında şu an Uzunbeyin odasında ,fotoğrafını da çektim ama bu resimler daha ağır bastı :)

Pazar günü her yer kalabalık olduğu için denize gitmedik, evde dvd izledik. Daha önceden istediğimiz M.Ö. ve Next diye harika iki film.Akşamda ben Koku diye bir şey seyrettim ama bence bu filmi Türkler yapsaydı adama yapmadığımızı bırakmazdık..Yabancılar yapınca alkışlıyoruz gibi geldi..Sanki ara ara çok güzel konu yakalamış ama ara ara o kadar saçmaladı ki zor dayandım.Uzunbey uyudu zaten..Filmde mantık hataları da vardı bu arada. . Yani kendi içinde.. oradan kaçırdım sanırım :)
Bugün oğluşum geldi,akşam yoksa sabah mı demeliydim beşe kadar onu bekledim.En son Afyonda mesajlaşıyoruz ve ben dokuza kadar uyuyorum..Sonra da işe geldik ve onu karşılamaya gittik otogara..Yeni bürom yakın olduğundan o gelince arıyor ve zaten trafik olmadığından büroda bekledik Uzunbeyle.. Sonra da onu bekleyen Dilaracanla beraber kahvaltıya gittik.Onu eve bırakıp işe döndük..
Bu güzel resimler Ölüdenizde geçen akşam gittiğimiz yemek resimleri..Yukarıdaki o masada oturduk ve Fethiyede terlediğimiz sıcaklıktan bir kaç saatliğine bile olsa kurtulduk. Hafif esintiliydi ve çok sevdiğimiz bir dostumuzla beraber çok güzel bir akşam yemeği yedik.

Geçenlerde İstanbula gitmeden Uzunbeyle bir Muğla gezimiz olmuştu yazmamışım..Belki bu ara yine bir Muğla gezisi yaparız Uzunbeyle..İşle ilgili bir durum bu.Hatta Müzekard almak içinde başvurdum ama Bodrumdan gidip almak gerekiyormuş diye internetten almaya karar verdim.

Onunla Muğla'ya gitmek keyifli oluyor, eskisi gibi bir yerlere kaçıyormuşuz hissi veriyor bana.. Hem ne görürsem alıyor :)) Muğla köftesi yemeden Muğla simidi almadan da dönmüyoruz.. Orda onu ben yönlendiriyorum çünkü ben daha çok gittim Muğlaya.. Bu arada biz bu sefer yine eski çarşı içinde bir yerde köfte yedik.Hani o mavi çerçeveli dükkanda yedik ama orası el değiştirmiş ve daha temiz güleryüzlü insanlar devralmışlar.Yine de Muğlada yabancı olduğumuzu anlıyorlar her halükarda.:))

Geçen hafta gitmemiz gereken Karaağaç'a da bir türlü gidemedik . Umarım bir terslik çıkmaz. Gerçi itiraz haklarımız var ama uzun sürüyor işlemler.

Resim : Paradise Garden - Ölüdeniz..  Resimlere tıklayıp büyütebilirsiniz.

Güncelleme: O yemeklerden sonra  mekana küstüğümden uzun zamandır gitmiyorum.Mümkün olsa yazıyı silerim ama geçmişle ilgili yazıları kaldıramama gibi bir kuralım var sırf bu yüzden yazıyı silmedim.

Hiç bir şey göründüğü gibi değildir...!

Cuma, Ağustos 22, 2008

İstanbul 1. bölüm - Burcu' lu kısım



Nerden başlasam nasıl anlatsam durumları yok aslında. Çok güzel günler geçirdim. Uzun süredir fotoğrafımı koymadığımı farkettim ve özel istek üzerine bol gıdılı fotoğrafımla İstanbul yazıma başlıyorum.

Pazar :

Buradan gitmeden daha pazar günü denize gittik Uzunbeyle, çok güzel bir koyda ve nefis denizimizde yüzdük, onu bile denize sokabildim yani.. O güzel olmayan zamanlarda girmez, ben bir yudum su bulsam atlarım :)

Salı:
Çağılla pazartesi akşamı yola çıktık ve bizi Büyükçekmeceden Annemle Babam karşıladılar. Eve geldik Burcu ile Atahan'da orada.

Hemen gezi planlarımızı yaptık. Biliyorsunuz Aneannemin senesi olduğu için ve Burcu da pazara kadar gideceği için Demirköy'e erken gitmek zorunda kaldık.

Altta resimlerde göreceğiniz üzre Fatih'te Nermincim' e gittik. O bizim yakın akrabamız hem de arkadaşımız..

Silivriye gittik Dayımlara -Burcuyu geçirdiğimiz gün- Marmara manzaralı balkonda çay içtik :)


Dayımın oğlu İzmiri kazanan kuzen.. Bana yazdığınız yorumlardaki bilgileri aktarmak üzere aradığımda zaten İzmire gitmişlerdi..

Sinanobaya Çarlilere gittik çaya. Çarli çalışıyordu, Arzu bizi çok güzel ağırladı..Öyle ki tadı damağımızda kaldı :) Her gelişimizde gitmek isteriz davet ederlerse :)) Bu arada resimdeki sağdaki son apartman benim eski evim :) Sinanoba..

Çarlinin sitesi..Karşıda Annemlerin evi gözüküyor :) Bahçede bol bol oya ağacı gördüm.. Zamanı herhalde, İstanbulda her yerde açmışlardı.

Annemin Arzu için yaptığı örtü. Annem ona İngilizce bir şeyler söyledi ama ben dilimize yerleşmesin diye örtü diyorum :))

Arabadan Çarlinin eve giriş, telefon numarası anadolu yakasındaki firmanın..Yoksa site Sinanobada.

Sinanoba ben otururken sakin bir yerdi.. Oysa şimdi çok yoğunluğu olan bir yer. Her yer sitelerle dolmuş. Orayı çok sevdiğimden her gittiğimde duygulanıyorum.

Mimaroba..

Burası da İğneada.. Burcu çok güzel resimler koymuş.Ben baktım o kadar güzel resim bulamadığım için koymadım.Bir tek Limanda bunu çekmişim. Birde orada biz Atahanla denize girdik,vaktim olmadı resim çekmeye.. Aynen eskisi kadar güzel, tabii ki yapılaşma olmuş ama hala bakir. Ömrümde hiç bir yerde görmediğim genişlikte kumsallarıyla oraya gidipte denize girmesem olmazdı. Denizde öğretmen kampının orada çarşaf gibiydi o gün. Oysa benim çocukluğumun hatıraları hırçın ve dalgalı Karadenizden oluşur..Uzunbeyle 98 de gitmiştik en son adaya.. Hatta hep beraber piknik yaptık. Anneannemin çok hoşuna gitmişti.. Birde Uzunbey mangalda çok iyidir, yardımcı da olur, evlendiğimizden beri yazlığımız olduğundan hep mangalı o yapar. Anneannemin hoşuna giden Uzunbeyin servisi ve yardımıydı.Bizim Trakya da erkekler bakar hanımlar yapar çünkü :) Yani o çevrede..

Şimdi nerden gittik nerden geldik anlatmak için güzel bir harita aradım, bulamadım.Bende var bir tane Trakya yolları haritası ,olmazsa bir gün onu tarayıp koyayım da nette doğru düzgün bir köy yolları haritası bulamadım çünkü.. Kabaca okla gösterilen yol normal Demirköy yoludur..
Yani Büyükçekme-Çorlu- Lüleburgaz- Pınarhisar - Demirköy-İğneada..
ama biz genelde arabayla TEM'den Çerkezköy -Saray-Poyralı-Demirköy yaparız..
Bu sefer dağdan değişik bir yol denedik.Yol asfalt, tabii diğer yola göre daha dar ama boştu. Çerkezköy- Saray-Bahçeköy-Kömürköy-Sivriler-Demirköy yaptık.
Sabah erkenden Burcu, Atahan, Çağıl, Annem ve ben arabaya binip yola koyulduk.Önce Çorlu avantaj diye bir alışveriş merkezine gittik. Daha önceden ben güne gittiğimde Çorluya gitmiştim.. Oradan Burcu ile alışveriş yaptık :) Beni zor çıkardılar.Demirköye gitmesek çıkmazdım da.. Oradan Çerkezköy ve diğer anlattığım yeşillikler içindeki yoldan konuşa konuşa, etrafa bakarak neşeli bir biçimde Demirköy'e geldik. Hatta alt yoldan geldiğimizden orada olduğumuzda sık sık gittiğimiz Fettah Ali çeşmesinde inip suyumuzu içtik, şişelerimizi doldurduk ve oraya bırakılmış küçük bir köpek yavrusunu sevdik. Demirköy'de S.Teyzemize gittik ki artık Demirköy'deki aile büyüğümüz o .. Bize kabaklı börekler,dolmalar ve turşularla bir sofra hazılrlamıştı ki anlatamam..Onu da alıp adaya geçtik.(İğneadaya yerliler ada diyorlar işte alışkanlık) Burcu hatırlamaz sanırım ama benim çocuklşuğumda her sene yazın orada ev kiralayıp otururduk biz. Yani 10 yaşıma kadar her sene tatilimi orada geçirdim deniz kıyısında.Kah izci çadırlarında kamp yaptık kah ev kiraladık kah okulda kaldık.. Başka yere tatile de gittik ama yazlık yerimiz adaydı bizim.Oranın özelliği gündüz sıcak olsa da geceleri kazakla ve uzun pantolonla gezerdik.Deniz kenarında eski bir kahvehaneden başka bir yer yoktu. Gece gidip kağıt ya da okey oynayan büyüklerle otururduk ve herkes birbirini tanırdı :)
Fettah Ali Çeşmesindeki köpek yavrusu..

Yolda giderken ormandan kesilen tomrukların depolandığı Sivriler köyü.

Batı Karadeniz bitki örtüsü.Annem papra diyordu ormandan geçerken ağacın altındaki yeşilliklere..Bende bol bol zelenika(orman gülü) gördüm ama resmini çekecek kadar yavaşlamadık hiç.

Istırancaların virajlı yolları. Hiç bir yol bu kadar virajlı gelmez bana ve çocukken hep midem bulanırdı.Şimdi çözümünü buldum.. Arabayı ben kullanıyorum, kullanamazsam da etrafı seyrediyoum ama önden.Arkada yine midem bulanıyor :)

Yolda durup durup karamuk( böğürtlen-karamama) topladığımızı söylememe gerek var mı..? Hem Akdenizdeki gibi kocaman olmasalarda en sevdiğim meyveler onlar. Yolda bizim gibi kenarda durup toplayanları gördükçe zaten özeniyor insan.
O gün İğneadada denize girdik, döndük mezarlığa Anneannemle Dedemi ziyaret ettik.İki torun çocuğu (Atahan ve Çağıl) mezarlarına su dökerken bizim çocuklarımızla gurur duydukları zamanları hatırlamamak mümkün mü..? Anneannemin de mezarı yapılmış artık.Teyze kızım temmuzda gittiğinde hala yemenisinin durduğunu anlattı. Bu ayın 18 inde 2. senesi doldu. Onu hala çok özlüyorum ve çok sevdikleri torunlarının çocuklarını ikisininde başında görünce hepimiz duygulandık.Çağıl ilk defa gidebildi.. Zaten bu gezi özel olarak onun için bile düzenlendi diyebilirim. Mekanları cennet olsun. Zaten cennet gibi bir yerde yatıyorlar. Orayı seviyorum.
Sadece onların olması bile yetiyor.Oraya gidince huzurlu oluyorum. Oysa çocukken kendimi Büyükçekmecede mutlu hissederdim.
Oradan evlerine gittik. Bahçesini gezdim.Hala çiçekleri duruyor. Onun sevdiği meyvelerden topladık.Hatmilerin( fatmagül diyorlar orada ) kuru tohumlarını topladım. Buradaki bahçeme ekerim diye. Gerçi annem pembe getirmişti şimdi açmış ve gidip gelirken seviyordum onu. Bunları yine ekstradan topladım. Cevizin altında durdum, etrafı seyrettim. Nedendir bilmem çektiğim tüm resimler de kıpırdamışım. Bir tane düzgün bahçe resmi yok. Komşularıyla selamlaştık, eve girdik.Dayım evi kiraya veriyor şimdi, alt kattada teyzemin evi var , arasıra gelip kalıyorlar. Annemde bir ev olsun istiyor çok ama şimdilik uygun değil. Bende istiyorum bana ne oluyorsa.En uzak ve en yoğun benim.Yani en az gelebilecek ama istiyorum, istemek parayla değil ya.
Ordan hava kararmaya başlarken çıktık. Bu sefer Pınarhisar üzerinden Lüleburgaza gideceğiz. Pınarhisara giderken Hislerimveben i aradım.Müsaitsen seni görelim dedim. Burcu da yazmış, yorgun ve paspal bir haldeydik ama o benim toprağım :)) her şekilde bizi görebilir ..
Anıtın karşısında bir köfteciye girdik, o da geldi sağolsun..Çok tatlı, çok şeker biri. Sohbet edip ,karnımızı doyurduk ve hemen yola çıktık çünkü gece eve dönmeyi düşünüyoruz. Annem direksiyonda Lüleburgaza kadar o kullandı, önce Dayıma kapıdan sonra da halama uğradık ve tekrar arabaya geç vakte eve döndük.
Ertesi gün evde güzel bir kahvaltı ile ancak kendimize geldik.
Otobandan Bahçeşehir görüntüsü


Fatihteki mahalle arası eski eserlerden..Nermincime giderken çektim.Nasıl güzel ama yanında çöp dolu.

Şimdi ben bu resmi arabadan çektim.Sonra buraya gelipte bakınca onları (ordaki adamları)gördüm. Aslında evi çektim ama oradaki adamların hareketlerinden beni çekmeyin gibi bir şey algıladığımdan yüzlerini siliyorum. Çünkü onları tanımıyorum ve rahatsızlık vermek istemem ama ev resmine bayıldım ve onları ayıkladım kendimce :))
Hırka-ı Şerif İlköğretimin tam yanı bu ev .. Nerminciğimin sokağı.. ( Gazel Vakti için yazdım :))


Mihrimah Sultan Camii galiba.. Edirnekapıdan girdikte..Arabadan çektim.
Burası Atahan'ı götürdüğümüz park, Albatrosta..

Edirnekapı, bilmeyenler için.. :) yine arabadan..

Bu kısım birinci bölümdü.Burcu gidene kadar balkonda keyifler, sahilde gece pazarı, cumartesi sosyetik pazar, gece sahil yürüyüşü, alışverişin sonuna vurma, bahause, carrefour, nescafe kaçamakları, ev ziyaretleri, Demirköye gezinti, Fatih gezmesi gibi bizim için çok eğlenceli işler yaptık. Arzunun da bizimle Fatihe gelmesi ve ilk defa beraber gitmek de çok hoşumuza gitti.O da Annem gibi çok becerikli olduğundan değişik örneklere bakmak ve o konularda sohbet etmek güzel oldu.

Burcuyu pazar günü Silivriden geçirdik, oradan dayımlara gittik.

Burcu bana abla iyi ki zayıf değilsin yoksa sen sana ne uyarsa alırdın dedi.Şimdi bu iyi mi kötü mü tam algılayamamakla beraber benim anladığım yani şişmansın ancak bu kadar buldun ama bu bile bizi yordu anlamına geldi sanırım :))

Ne yapalım.Burda öyle güzel kıyafetler yok. Bizde alışık olduğumuz üzre İstanbul çarşılarına daldık :) Bence fena da olmadı.. Aldıklarımda atla deve değil, kullandığım şeyler :)
Babam boşuna kızlarım gelince esnaf bayram yapıyor demedi ama..
İstanbul yazısının ikinci bölümünde buluşmak üzere.