Perşembe, Ocak 29, 2015

Deniz de bendim, düşleyen de denizi...*

(Ponçik ölmeseydi bu yazı geliyordu yayıma.O gece durumlar değişti ama her bloğu açtığımda resmini görmemek adına yeni yazıyı daha çabuk yollamaya karar verdim.)

Kabuk bağladım ben.Belki bu yüzden yazamadım, belki zamansızlıktan. Sorguluyorum, seyrediyorum çevremi, bir yandan işe verdim kendimi çalışıyorum. İçimden resmi geçitler gibi geçen duygularım var oysa.Sırasına göre yaşıyorum hayatı. Hayat ; bana hep sürpriz yapmanı bekledim ben.Komik değil mi..? Oysa sürprizleri sevmem. Her bana seni hatırlatan ayrıntıda bir es verdim... Başka gözle bakmayı öğrendim.Sorunlarda  boğulmadım,onları aşmayı denedim,çünkü güç verdin. Zamansızlıkta ümit verdin, çaresizlikte umut verdin.Her duyduğum müzikte sevgi verdin :) Yeni şarkılar keşfetmenin yeni insanlar tanımak kadar keyif verdiğini öğrendim. Sokak itlerini sevmeyi öğrendim, bahçeleri sevmeyi.. Sarmaşıklara başka bir gözle bakmayı öğrendim..İnsanlara da başka bir gözle bakmayı senden öğrendim hayat ben.Denize açılan sokaklarda gezmeyi öğrendim.İçimden okumayı, yazmayı birde :) Yani nasıl derler, sabırlı olmayı. Beklemeyi öğrendim en çok. Öğrenebildin mi muamma ama, en çok onu deneyimledim. 


 Hayat; bir gün de okurken karşıma çıkan Simurg'un hikayesiyle büyüdüm ben, olgunlaştım.Küllerimden doğmayı öğrendim. Yemyeşil yollarda bisiklet kullandım rüyalarımda.Denizlere fısıldadım. Teknelere binip şarkılar dinledim... 
Geçmişe dönmeden geleceğe bakmayı öğrendim ben...

... ... ... ...


Yazının bundan sonraki kısmı tamamen başka psikolojide yazıldığından değişti doğal olarak. Dün(pazar günü) neler yaşadım,önce biraz onu anlatayım.İnsanın kedisi de olsa elinde can vermesi çok acı bir şey ki o kedi olmaktan çıkıp benim çocuğum gibi olmuştu o ayrı.Göğsümde yatıyordu, normal bir kedi yavrusu olmadığı için de çok hareketli değildi,hep yazdım kendine ait bir ritüeli vardı ve 3 yaşında küçük erkek çocuğum gibiydi :) Dinliyor ama hep bir dünyayla hesaplaşma peşinde anlamaya çalışan bakışlar atıyordu.. Yukarıdaki fotoğrafında  sanki kedi değilde insan gibi beni dinlerken.
Öldüğü anda -sabaha karşı 4.30- çok yağmur ve gök gürültüsü vardı,evde köpekler ve diğer kedimiz olduğundan salonda tutamazdım, doğal olarak evin girişine koydu Uzunbey , sonra sabaha karşı yaşadıklarım bir rüya mı diye düşündüm,gidip baktım ona, orada öylece yatıyordu bir hasır sepet üstünde.Elinden yitip gitmesi çok kötü bir duygu, onu yaşamak ,özellikle de sevdiğin birinin son dakikasını paylaşmak bu dünya için zor bir görev. Benim için herhangi biri bile olsa ben onu o şekilde gönderip direk olaya dönebilen biri olamam zaten, herkes için de zor olmalı.İnsanlar neler yaşıyorlar, bizler neler düşünüyoruz günlük hayatta. Yaşam böyle bir şey işte.
Sonra oturdum sabaha kadar ,resimlerine baktım,yazıyı yazdım ki biraz rahatlayayım.sekizden sonra uyuyakalmışım,uyandığımda Ponçik yanağımdan öpüyordu beni,yani bana öyle geldi.Vedalaştı sanki... O dakikalarda Uzunbey onu karşıki ormana defnediyormuş oysa.Böyle işte ,sevdim mi çok seviyorum.Bu bazen bir kedi yavrusu, bazen bir kaktüs, bazen de bir şehir olabiliyor.
 
Bu son soğuklardan ve yağmurlardan bahçem çok etkilendi, bu gördüğünüz çiçek şu an bu durumda değil.
Bahçeye çıkmaya fırsatım olmuyor,kaktüsler de kötü durumda.Ancak bugün yağan onca yağmura rağmen çıkıp dışarıdaki kaktüsleri biraz toparlayabildim.
Erika ve diğerleri evde bir boşluk hissediyorlar ama ne olduğunu anlamış değiller.Normalde Ponçik yanımızdaysa onun yanına oturmalarına ya da onunla oynamalarına izin vermiyorduk, Gece rahat vermeyebilir diye Erika'yı yanımıza alıyorduk. Sadece Ponçik gidip Ateş ve Ares'in üstüne yatarsa kıpırdamadan yatıyorlardı.Onun hasta olması evde ayrıcalıklı olmasını sağlıyordu. Bir tek Erika rahat vermiyordu, bu yüzden gündüz Erika dışarıda kalırken Ponçik içeride,gece ayrı odalarda, çoğu zamanda Erika diye bağırarak onu sıkıştırmasını önlüyorduk. Kıskandığını söylememe gerek yok sanırım.İki kedi evi olmasına rağmen o hep Ponçik'i çıkarıp kendi yattı.Biri dört aylıksa diğerininde altı aylık olduğunu belirtmem lazım aslında. Ponçik geldiğinde Erika iki aylık ya var ya yoktu.
Geçtiğimiz hafta ilk defa dikiş makinasını açtım.Bu yastığın yuvarlak olanına astar dikmem gerekiyordu, fermuarı bozuk olan bir yastık kılıfını biçtim, kenarlarını diktim ama yer yer iplik koptu,masura çıktı falan.Hadi ipliğin yolunu buldum da çıkan masura da hangi parça önce girecek,nasıl yuvaya oturacak karıştırarak ve anneme whatsapp tan sorup , fotoğraf çekip gönderdim. El yordamıyla yaptım,diktim ve hemen kullanmaya başladım.Böyle basit şeyleri paylaşıyorum ama dikiş dikmek benim için çok önemli, annemden öğrenmek ve onun gibi dikmek hep hayal ettiğim bir şeydi.O hafta sonu dikiş diktim.
Arada kahve molaları verdim.
Çay içtim.
Erika, çatı kuşu...

Girişteki kaktüslerim.
Bizim evin canavarları.Ön bahçede böyle karşılıyorlar gelenleri.Hava güzelken tabii.Normalde evin içindeler.

Ares, yanımızdaki boş arsada. Arkamızda seralar, domatesler iki gün önce toplandı,marketteki reyonlardan alırsınız artık.



Yürüyüşe gittiğimiz bir günde benim evin olduğu kısım arka taraflardaki görüntüde.

Hava o kadar güzeldi ki denize girip girip çıktılar.

O geceki halleri...Arkadaki Ares. 6.5 yaşında baba, Ateş 6 aylık oğlu.Bir köpek en fazla iki yaşına kadar büyüyor, Ateş'i tahmin edemiyoruz artık.
Çalış Plajı.



Fethiye genel görünüm.

Erika
Bahçede sümbüllerim açtı.
Kayaköy Sarnıç gece görüntüsü.
En sevdiğim yastığım.

Gelelim arkadaşımın kremlerine...Oğlak Kızları Çiğdem bu güzel kremleri kendi yapıyor, doğal ve de etkili.Nereden biliyorum çünkü Çalıştaki Xmas pazarından aldım ve kullandım. İstanbul'a giderken yanımda götürdüm, her gün annemle ikimize sürdüm.Şimdi bu hafta krem atölyesi de yapıyormuş.


Avize çiçeği,Çan çiçeği, boru çiçeği. Hangi bölgede ne ad veriliyorsa...

Dikiş saati  evde elyaf olunca aynı günde bitti.

Su kuşları...
Pazar günü akşamı bu haldeydiler...Yorgunluktan hemen uyudular.

Denize girdikleri küçük koy.
Evin etrafında yeşillik alan bol ve her hayvandan bolca mevcut. Havalar iyiyken arılarımız boldu, sonra inekler, şimdi de kuzular ve anneleri otluyorlar. Geceleri de bol kurbağa sesleri arasında uyuyoruz.



Sobamızı camı patlayan şöminenin önüne kurduk şimdilik.Çünkü çok soğuk oldu ve şömine bize göre iyi ısıtmadı.Ev yeni ve etrafı açıklık. Ben üç hafta iyi hastalanınca en sonunda kurmak zorunda kaldık ama şimdi çok memnunum.İyi ki kurmuşuz diyorum.


Bir ara komşumuzun köpeği konakladı yan bahçede.Av köpeği yetiştirilmek üzere yurt dışından alınmış.Bir kaç gün bahçede yaşadı , bizde göz kulak olduk. O Uzunbey tarafından gezdirildi,bakıldı.O da Uzunbey'i sevdi. Komşularımız o evde yaşamadıklarından evsahipliğini biz yaptık.
Bugün hava soğuk, benim de perşembe günleri genelde partide toplantım olur, bugün yokmuş.Bende çocuklarla (Ares ve Ateş'le)  evde kaldım,işi astım :)  Partide yönetim kurulunda herkes bir mahalle aldı.Böylece mahalle sorumlularımız oldu.Genelde oturduğumuz mahalleleri seçtik.Artık sandık görevlilerimiz mahalleleri gezip kendi sandık seçmenlerini evlerde ziyaret edecek. Bu çalışmalar için arada toplanıyoruz.Ben de kendi mahallemde bu tarz toplantılar yapıyorum.Sandık görevlilerimizin tanıtım kartları olacak, böylece gerçekten parti görevlimiz olduklarını anlayacaksınız.


*Başlık : Edip Cansever.
Bu gece bu yazıya denk geldim,ilginç geldi.
yazı

Pazar, Ocak 25, 2015

Ponçik...

Doğuştan hastaydı, ya da zaten kötü diye annesi terketti bilmiyoruz. Bana geldiğinde sanırım bir aydan küçüktü,resimlerden de anlayacaksınız avuç içi kadar olduğunu.Bacaklarına kramp girip doktora götürünce röntgen çektirdik ve en kısa zamanda ameliyat olması gerektiğine karar verdik.Bunun için İstanbul'a gidecektik.Karın zarı yırtıkmış ve ameliyat olmazsa  kalp büyümesi var dedi doktor, fazla yaşayamaz. Çağıl gelip götürecekti onu,biletlerimizi aldık.Bende gidecektim, ameliyat ettirecektim.Ömrü yetmedi.Dün akşam onu kaybettik. Çok üzgünüm.Onu çok sevdim,bakışını, kendisini, sıcaklığını,her elini dokundurduğundaki temasını, gözlerinin içindeki manayı, minikliğini, masumluğunu, sokulmasını... Onu hiç unutmayacağım.