Pazartesi, Mayıs 22, 2006






Ben genelde internetten hikaye almayı sevmiyorum ama bu hikayeyi ilk defa gördüm ve hoşuma gitti...
...

Şehirliye anlatması zor..

Havaların sürekli kapalı gittigi günlerdeydik. Kış bitmiyor, bahar bir türlü kendini göstermiyordu. Karamsarlık ve iç sıkıntısı sanki havayla birlikte insanlarin yüregine de çöküyordu.O gün ögleden sonra güneş sıcak yüzünü gösterir gibi oldu.. Hastane ortamından kaçma isteğiyle, işlerimi toparlayıp yakınımızdaki parka yöneldim. Boş banklardan birine oturup koltuğumun altındaki gazetenin sayfalarını çevirmeye başladım.Yaşlıca bir bey, izin isteyerek, bankın diğer ucuna oturdu.Cebinden çıkardığı ekmegi ufalayarak sağa sola atmaya basladı. Serçelerin, coskuyla sunulan ekmeği ufalama çabalari o kadar güzeldi ki, ürkütmemek için kafamı gazeteme gömdüm. Göz ucuyla da bakıyorum. Bir süre sonra adamın kuşlara bir şeyler söylediğini, daha doğrusu konuşmaya çabaladığını fark edince ilgisiz kalamadım. Mırıl mırıl bir şeyler anlatıyordu. Cebimdeki bisküvilerden birini ufalayip ben de kuşların ziyafetine katkıda bulunmak istedim. Adam, ellerimi tutarak engel oldu.
- Onlar şekerli bisküvi degil mi?
- Evet.
- Şekerli bisküvi verme kuşlara!
- Niçin? Onlara zarar mı verir?
- Anlatmasi uzun sürer şimdi. Kuşlara iyilik yapmak istiyorsan, şekerli bisküvi verme o kadar...*** Şaşırmıştım. Sert, hatta biraz kaba bir üslupla söylenen bu sözler merakımı uyandırmıştı.
- Minicik kuşlara zararlıysa, bizler de mi yemesek bu bisküvileri acaba? diyecek oldum.Baştan asağıya dikkatlice süzdükten sonra beni, dedi ki:
- Sehirde doğmus büyümüş birine benziyorsun. Sen yiyebilirsin. Sana zarar vermez!
Çattık dedim içimden. Adam biraz kaçık diye düşünmeye baslamıstım ki:
- Beyim dedi. Ben köyde büyüdüm. Şehirden hep uzak durdum. Ne zaman ki, torunum dünyaya geldi, onun hatırına kışları şehre, torunumun yanına gelmeye başladım. Ama şehirden nefret ediyorum. Alışamadım. Biraz güneş çıktığında hemen kendimi parka atıyorum. Şu ileride, salıncakta sallanan kırmızılı kız da benim torunum...
- Allah bağışlasın. Kaç yaşında?
- Dört. Seneye yuvaya gidecek insallah. O zaman, ben de onun başını beklemekten kurtulup, kaçacağım bu şehirden...
- Nedir sizi bu kadar rahatsız eden? Neden kaçıyorsunuz? Burada her şey var!
- Tam da bu yüzden kaçmak istiyorum ya! Şu kuşlara bir bak hele. Ekmek kırıntılarıyla karınlarını doyururlar. Onlara şekerli bisküvi verirsen, daha da severek yerler. Ne var ki, bisküvinin tadını alan kuşlar kuru ekmege bakmamaya başlar. Sonra da aç kalırlar. Dahası, şekerli bisküvi iştahlarını açar. Doysalar bile, yemeğe devam ederler. Çatlayıncaya kadar yerler. İşte o yüzden engel oldum onlara bisküvi vermene...
- Ben tam olarak anlayamadım sizi!
- İnsanlar da böyle. Şehirde her şeyden bol bol var. Şehre ve modern hayata alışan bu kuşlar gibi oluyor. Ne yese doymuyor! Şehir bozuyor insanları.. Ben de bu şehir insanları gibi olmadan bir önce köye dönmek istiyorum... Hiç sesimi çıkarmadım.
- Bilir misin, diye sürdürdü konuşmasını. Çiçeğe ihtiyacından fazla su verirsen, boğuldugunu anlamadan yaşar ama yavas yavas kökleri çürür, şehir insanları da böyle... Derin bir iç çekti. Cebinde kalan son ekmek kırıntılarını da serptikten sonra ayağa kalktı, kaygılı gözlere salıncakta sallanan torununa baktı ve...
- Şehirliye anlatması zor! dedi.Sonra da yürüdü gitti...

18 yorum:

KUGUU dedi ki...

Hikayeye de, basamaklardaki eflatun ortancalara da bayildim ben. Yumusacik bir oyku Asortikcigim , sagol.

Sardunya dedi ki...

Son günlerde yine aklı kerpiçten evlere kaymaya başlayan bana ne kadar iyi geldi bu hikaye ve aslında doğru yolda olduğumu hatırlattı:))) Teşekkür ederim paylaştığın için... Isparta'da evler gördüm böyle kocaman bahçeli, bahçeleri meyve ağaçlı, birazı da ekili. aklıma sen geldin:)))

Asortik Krep dedi ki...

Kuğuu, bende şehirli olmakla beraber hikayeye bayıldım nedense..Birde öyle çok doğal ortamlarda yaşayamam..Biraz değil bayağı bir medeniyet olması lazım :)
Bir gün amerikalı bir profun evine gittim bir sebeple burada Kayaköy de..Evde ne elektrik ne su var..Yer minderinden yatağı dökme suyla yıkanılan bir banyosu vardı..Adamın yazlığı orası..Ben öyle bir ortamda duramam kesinlikle yazlık olsa bile :))
Hatta bağlasan da durmam..Ben denize gittiğimde bile burada beach club yok diye dırdırlanan bir insanım..Neyse ki Ölüdenizde help açtı bir yer..Sugar beach club..Fethiyelilere duyurulur..Adı gibi gerçekten çok şeker..
Sardunya, ben meyve ve çiçek bölümünü bir şekilde hallederim de şu bahçe işini nasıl halledicem bilmiyorum..Tipim bile müsait değil pek :)O ne demek diyeceksin şimdi..Ev için ara ara Kargı ya gidip duruyoruz ya beni gören bu yeşillik içinde bunun ne işi var gibi bakıyo..Bazen abartıp hiç bahçe görmemiş gibi davranan da var..Patlıcanla biber fidesini ayıramazmışım gibi davranıyorlar..Ayırırım canım..Canım isterse ayırırım da bahçeye de bakarım,ağaçları da aşılarım,organik tarım da yaparım :))
Köylü usulü olmaz o kadar ama o da olcak artık.
Evet ben portakal bahçesindeki o doğal ortamda, çok köy sayılmasa da o köyde, bu kadar şehir kokarken, bir şeylere inat orada yaşayacağım..Gerçi sizlere anlatamadığım bir sürü işle uğraşıyoruz ama..Bu işler söylendiği kadar kolay olmuyo..
Aklına ben gelmişim ya..Buna da çok sevindim :))

ince eleyen karakter dedi ki...

doğma büyüme isatanbullu olup koyunla kuzuyu ayıramayacak kadar doğal hayatı bilmeyen ben beş senedir karadenizde yaşamaktayım aslında yaşadığım yer köyde değil şehirde toprağıda severim ağacı da ama insanoğlu nakör misali isatnbula giderim sıkılırım buraya gelirim off hayat yok derim akşam dokuz olunca herkes yatar burda ben de daha ne istediğimi bilmiyorum kocaman bir tarla var kayınailem tabiri caizsse hobi diye burda uğraşıyorlar benimde minyatür sayılmayacak kadar büyük bir çilek bahçem var onla haşır neşir oluyorum tek sevindiğim nokta deniz kum yeşillik bağ bahçe meyvenin her çeşidi narından kivisine var bu doğal ortamda oğlumun büyümesi tek sevincim ee daha ne istiyorsun diye soransanız insan komşu akraba akşam bu güzellikler içine atılmış bir masa rahat rahat oturan ben

Gamzeli dedi ki...

Hikaye gerçekten çok güzeldi...belki bilmediğimiz birçok şeyi yüzümüze vurdun iyide oldu ..teşekkür ederim :)

tiwidi dedi ki...

Hikaye ve her zamanki gibi fotograf cok guzeldi :) Evet biz sehirliler doymak bilmiyoruz, giderek imkanlarimiz cogalsa da, mutsuz oluyoruz, daha fazlasini istiyoruz. Bende sehirliyim ama dogaya donmek istiyorum, bilmiyorum yapabilir miyim ama ilerki yillara ait , boyle kerpic odali evlerin, organik tarimin yapildigi, zaman zaman atolyelerin kuruldugu mesela kilden comlek vs. atolyesi bir ciftlik kurma ve isletme projesi var kafamda...:)ama daha cok cok uzak

Asortik Krep dedi ki...

Toprak ve Ben, sen anlattın ben gözümde canlandırdım :))Çileği de çok severim ..
Gamzeli, bana da Uzunbey göndermiş hikayeyi :)
Peggy, galiba resim zevkimiz aynı..Yalnız orada sevmediğim tek şey tavuk..Ben beslemem.

enne dedi ki...

Selam,

Kime yazacağımı bilemedim, sen yardımcı olursun belki bana? Sayfamı açtığımda sadece bazı kodlar görüyorum, yazılarım görünmüyor. Nerede hata yapmış olabilirim? Fikrin var mı?

enne dedi ki...

selam,
sorunumu çözdüm.

Asortik Krep dedi ki...

Enne, sorunu çözdüğüne sevindim..Çünkü sabahtan sitene giremedim ve panik oldum :)) bizi bıraktın diye..

elma dedi ki...

off tam benlik bir postmus..okumakta geciktim asortik...zaten icim bunaldi, daha da sert bir sekilde yuzume carpti gercekleri bu hikaye...

gazel vakti dedi ki...

Resime yazıda süper muhteşem manzaralı bi köyümüz var akrabalarda vakit geçiriyoruz.babama yalvar yakar yaptırcaz bi ec.Ama kerpiç ev olsa hakkatten iyi olur.Toprakla uğraşmayıda isterdim ama dur ya benim çocuklar bahçemide talan ederdi.Bazen şu çocuklar bonzai ağacı gibi hiç büyümiycek sanıyorum.Hayallerimde bile bi engeller.

Asortik Krep dedi ki...

Elma şekeri,bana da çarptı merak etme :))
Hazan Vakti,bloğunun ismi bile hazan vakti olunca dikkatimi çekmişti zaten..Şöyle Bahar Dalları gibi bir ismin olsaydı belki hayal de kurabilirdin sanırım :))

zeyno dedi ki...

Güzel bir hikaye.. ama nedendir bilinmez doğayı ve doğayla içiçe olmayı ne kadar seviyorsam şehir hayatını da seviyorum ben, yani büyük konuşmak da istemiyorum ama tammamen doğal yaşayabilir miyim bilmiyorum.Ne bileyim duşumu kap kap su dökerek alamam, elektriğim olmalı, şikayet etsemde gürültü, ses, canlılık olmalı. Böyle düşündüğüm için beni garipsemezsiniz umarım, şehir hayatından vazgeçemem herhalde...

Asortik Krep dedi ki...

Zeyno, biz seni neden garipseyelim ki bizde şehirli olmamızdan dolayı doğala uzağız demeye getiriyoruz zaten..Ama ben baştan beri yeşillikler içinde bir ev derken köy hayatını kastetmiyorum..Ben zaten öyle bir yaşantı süremem..Evim bahçeli ve dublex olmalı benim..Mümkünse doğal malzemeden yapılmalı..Bahçesinde ağaçlar ve çiçekler olmalı..kesin internetim olmalı :))önceki yazılarımı okudunsa hamak, veranda,kameriye ve neyse anladın zaten ne anlattığımı sanırım :))

ince eleyen karakter dedi ki...

olmuyor asortıkım krepım hamakda var veranda da attım sandalyeyı asmanın altına yaptım topraga bır hamak salıncak sabahtan berı kös kös oturuyoruz bahcemızde çiçeklenmiş ama ben mutlu değilim be arkadaşım sabahtan beri sigara olmadığı için içemiyorum tarif bakayım yapayım dedim malz eksik yapamıyorum işin yoksa bekleyecen akşamı zar zor ıkna edicen kocanı gıtcen binnbir surat alışverişe ben şöyle mümkünse ortaya karışık bır bebek etıler hatta ıstanbul alayım mis gibi

Asortik Krep dedi ki...

Toprak ve Ben, bende bir mümkünse çekmece sahil alayım..Hatta burcu da çekmece de olsun..Çarliyi de çağırayım gelsin..Annemin balkon da oturalım ya da..Nedense ortaköy aklıma geldi..her bahar gittiğimiz emirgan mı olsa..Çok kötüsün ya..Nerden çıkardın şimdi bu muhabbeti..otur sen salıncağında bende veranda da kalayım :(

Rengarenk dantel dedi ki...

güzeldi....