Kendimi düğünde damat tarafından" saraylı halanın taktığı elmas küpeleri" kapmış gelin gibi mutlu hissediyorum.Çünkü
su gibi benim için resim yayınlamış :)))))))))))
Ben ilk defa sugibiyi okuyunca işte bende böyle yazmak istiyorum diye yazmaya karar vermiştim de.
29 yorum:
Burcu zorla bana blog açtı bir tane ..Önce yazmadım.Sonra tekrar açtı yine yazmadım ama o yazdıktan sonra hep takip ettim herkesi..Sonra bir gün sugibiyi okuyunca ne kadar doğal yazdığını görüp etkilendim ve Burcu'yu küstürmemek adına yazdım.İşte benim hikayem bu.Yazıyla aram hep iyi olmuştur zaten,en iyi dersim de edebiyat.Bir zamanlar şiir bile yazdım.Kompozisyonlarım süper sayılmaz çünkü ben serbest yazı yazmaktan hoşlanan biriyim.Konular beni kısıtlar..Şimdi de arada çok yazı yazabiliyorum ama yazı yazmak büyük bir sorumluluk.İnsan yazmadan anlayamıyor.Tıpkı annelik gibi.
Kendi yazısına en uzun yorum yazan kendini beğenmiş meşe kişilik gibi oldum ama bu da tek yorumda ne yazılmış diye girip merak edenlere surpriz olsun :)
:)))))
Kesinlikle hoş bir sürpriz oldu...
Merhaba...
En hızlı modumla söyle bir taradım blogu... Okunacak ne güzel şeyler var :)
Ne ilginç aslında, pek çoğumuz hayatlarımızı açıyoruz tanımadık insanlara :) Ve garip bir şekilde de güveniyoruz birbirimize...
Eskiden, daha eskilerdeyken internet güvenilir bir yer değildi. Hatta belki hala değil; ama samimiyeti hissedebiliyoruz ve her şey daha rahatlıyor o zaman :)
Şablonlarımız aynıymış :) Niyeyse hoşuma gitti bu :)))
Bir de o "damat tarafından gelen küpe" hissiyatını öyle iyi anlıyorum ki... Bir süre önce tanıştığım, kıymetli de bir hanımefendi olan müstakbel kayınvaldem, doğumgünüm için, bir zamanlar kendisinin kullandığı ve küçük eklemelerle benim için yenilettiği inci bir kolye armağan etti. Yüzündeki gülümsemeyle de birleşince bu armağanın manevi değeri çok çok daha arttı benim için...
Yani sana armağan edilen bu resmin, sende uyandırdığı mutluluğu -sanıyorum ki- çok iyi anlıyorum :)
Böylece de yorumuna, alakalı alakasız bir torba lafla yorum yazarak tanışma faslını da kapatmış bulunuyorum :))))
Sevgiler...
İçtenlikle...
Bir ricam var. Ukalalık saymayın lütfen. "Yayın"la "yayım" hep karışır. Hiç değilse yazı yazan dostlarımın bu iki kelimeyi karıştırmamalarını istiyorum. Yayın basılıp satışa çıkarılan esere verilen ad. Eski deyimle neşriyat. Yayım ise yaymaktan geliyor. Okunacak şeylerin basılıp dağıtılması. Yani günlüklerde yazılıp okuyuculara sunulanlar bir yerde dağıtılan yazılar. Sonuç olarak günlüklerde yazdıklarımız "yayım"dır, yayın değil.
pek güzel resim olmuş:))
nimet
Bal, uğramana çok sevindim :) Yorum yazmana da :))
Punto, normalde yazılarımı en az 3 kere okuyup gönderiyorum ben :) bazen iş,güç derken yarım yamalak okuduklarımda oluyor.Bu da onlardan biri, yayım tabii ki..Teşekkür ederim.Hatamın sizin gibi biri tarafından düzeltilmesi de ancak gurur verir.
Daha önce de uzun ve paragraf bırakmadan yazıyordum..Benim için bir kaçıştı yazılarım, dikkat etmiyordum.Oysa bu yazıları günlük en az 250 kişi okuyor dünyanın her yerinden.O da sayenizde düzeldi :))
Nimet, sağol, Sugibinin kedisi var ya oradan esinlendim :))
Sevgili Punto,
TDK yayım sözcüğünü şöyle tanımlıyor: "Kitap, gazete gibi okunacak şeylerin basılıp dağıtılması. Herhangi bir eserin radyo ve televizyon aracılığıyla dinleyiciye, seyirciye ulaştırılması, neşir."
Yayın ise "Basılıp satışa çıkarılan kitap, gazete gibi okunan veya radyo ve televizyon aracılığıyla halka sunulan, duyurulan, iletilen şey, neşriyat"
Yayım yapılan iş; yayın ise işin sonucu, elde edilen nesnesi oluyor bu durumda...
Evet, Yazıdaki "Çünkü su gibi benim için resim yayınlamış." cümlesinde yanlış sözcük kullanımı söz konusu.
Fakat bu durumda senin yazdığın "Sonuç olarak günlüklerde yazdıklarımız "yayım"dır, yayın değil." cümlesi de tam doğru olmuyor. Günlüklere yazma işimiz "yayımlamak", oluşan yazılarımız ise "yayın" oluyor... Satılmasa da :)
Yanılıyor muyum?
Yani özetle, bana göre bu cümle "Sonuç olarak günlüklerde yazDIKlarımız "yayım"dır, yayın değil." değil; "Sonuç olarak günlüklerde yazMamız (yazma işimiz) "yayımdır", yayın değil." olmalıydı.
:)
Uzattım; ama olsun...
Not: Aralardaki büyük harfler, vurgu amaçlıdır. Dikkat çekmeye yöneliktir. :)
:))))
Rica ederim Asortik Krep...
Yorum yazmak bir yana; yorumlar üzerine gevezelik bile etmeye başladım. :)))
Fazla kaptırmışım, ama aklımı kurcaladı sadece...
Sevgiler...
Bir de düzeltme...
Sevgili Punto'ya ilk hitabımda, beni meşgul eden sorunun karmaşasıyla "sen" demişim. Olumsuz yönde bir ifade değildi; ama yanlış anlaşılmak da istemem :)
......
Aaaaaaa çok uzattım :)))))
Yazılarını okadar severek okuyorum ki burdan Burcu'ya ve Sugibi'ye teşekkür etmek istiyorum.Sende benim için özelsin, siteme ilk yorumu atan, varlığımı hisseden...yorumu gördüğümde okadar heyecenlanmış ve mutlu olmuştum ki anlatamam.Bende sanal dünyaya şüpheyle bakardım ama şimdi görüyorum ki kişiliklerimizi yansıtıyoruz, birbirimizi anlıyoruz, içtenlikle paylaşıyoruz, her birimiz ayrı dünyalarda olsakta okadar çok ortak paydamız var ki...Elmas küpe tanımı çok hoştu ve iyiki yazıyorsun.Ben de çok uzattım, sevgiyle kal...
Bal, bu arada benimde bir inci setim var alırken bu gelinime kalsın ben ölünce demiştim :)) Çağıl daha beş yaşlarında ve nasıl duygulanmıştı bu lafıma anlatamam ..
Ben de düzenleyip hediye edeceğim gerçekten ama ..
Bu arada bana bol bol yorum yazabilirsin :)) günlük hayatta nasılsam burada da öyleyim :)
Sofi, seninle karşılaştıran hayata teşekkür ederim.
Seninle heyecanlanıyorum, Ahçı'nın yanında olmasına seviniyorum.Kısacası herbiriniz benim için yeni bir arkadaş yeni bir kardeş oldunuz.Bazen adı geçince yaşadığınız yerlerin ya da sizin karşılaştığınız olaylar hakkında sayenizde bilgi sahibi oluyorum.Özellikle gezi yazılarında aklıma geliyor okuduklarım ve burada şu varmış, şurada şunu yapalım diyebiliyorum hiç gitmediğim yerler hakkında.Ya da meslekle ilgili detaylarda kendi işimde hatırlayıp insanlara davranışlarımda empati yapmaya çalıyorum.Kısaca blog dünyasının herzaman bir şekilde yararını görmüş biri olarak hiç bir şey olmasa bile içimi döküyorum ve kafamı dinlendirmek üzere kullanıyorum bu da yetiyor bana.Yorumlarda da anonimlere izin vermediğim için abuk sabuk yazanlarla da uğraşmıyorum.Tavsiye ederim.Yalnız anonim yazan çok sevdiğim kişilerde vardı aralarında ama mail atıyorlar en azından.Mail atamayacak olanlara tavsiyem sayfa açmasalarda bir dakika ayırıp kendileri adına yorumcu kimlik alıp yorum yazabilirler.
İyi ki sana rastlamışım :)
Sanal dünya herzaman yalan dünya değil..En azından benim çevrem için.
Yayım, yayın kelimeleri çok karıştırılan iki kelime Sevgili Asortik Krep. Ben de çoğu kez yanlışlar yapıyorum. Hepimiz yapıyoruz.
Yayım ve yayın konusunda yorumları okuyanlarda kafa karışıklığına yer vermemek için müsaade edersen bu konuda bir örnek vereyim ve konuyu kapatayım;
Gazetelerde okuduğumuz yazılar yayımlanan yazılardır. Gazete ise yayındır. Eski deyimle yazılar neşir, gazete ise neşriyat. Birine mektup yazarsanız o mektup "yayım" değildir. Zira dağıtılma özelliği yoktur.
Günlüklerdeki yazılanlar da "yayım"dır. Dağıtılma, yayma özelliği vardır. Siz günlükteki yazılarınızı kitap haline getirirseniz o zaman o "yayın" olur.
Yayımla yayın arasındaki fark zaten zihnimte mevcut idi :) Benim için "günlük yazıları"na yayım denmesi kafa karıştırıcı oldu; hala da net değil kafamda :) Yani günlük yazılarının nesnesine "yayım" demek aklıma yatmış değil :)) Onların adı en iyisi sadece "günce yazıları" olarak kalsın... Daha temiz oluyor sanki anlam... Ya da ben öyle diyeyim de benim içim rahat etsin :)))
Sevgiler...
Asortik Krep :)
Çağıl, göz açıp kapayıncaya kadar büyüyecek...
Umarım ki iyi bir insanla karşılaşsın...
Sen de bu arada kolyeni kullan; 'yaşanmışlık' havası ayrı bir anlam katıyor mücevherlere...
İçindeki cevher değişiyor; evriliyor...
Değer verenin eline geçince, o artık bir takı değil; duygu oluyor... Nesilden nesile geçen :)
Sonunda kafam karıştı işte..Artık kendi kafamdaki soru işaretleri gidene kadar bu konuyu kapatamam ben :))
Punto, şimdi bazılarımız bu yayımlardan para kazanıyoruz,reklam alıyoruz yani şimdi bu yayın olmadı mı?
Bal, sağol yani kafamı bir bu meşgul etmiyordu :)
:D
"Ağrı Dağı Efsanesi" bir yayıN.
Yapı Kredi Yayınları ise yayıMcı. Oradaki adamların işi "yayıMcılık". Yaptıkları, bastıkları "nesneler"e yayıN deniyor.
Yanılmıyorsam sözlüklerde zaten "yayıNcılık" diye bir sözcük de yok. Yanılıyorsam düzeltin lütfen...
Yani blog işi yapanlar olarak eğer bizim bu yazdıklarımız basılıyor olsaydı, yazılarımız "yayıN" olacaktı, biz de "yayıMlayan"...
Yazdıklarımız basılmadığı, satılmadığı için onlara "yayın" diyemeyiz; ama bir yazıyı okunabilir hale getirmek için bu sayfalara gönderme eylemimize "yayıMlamak" diyebiliriz.
Öyle :D
Yazılı kaynakları sormadım dikkat ederseniz internette farklı bir statüsü oluyor genelde yaptıklarımızın onu sordum.
Anlamadım?
"Günce" işte :)
Valla şu işi bir bilene sorun da hepimiz anlayalım.
Yıllarını gazetecilik gibi bir mesleğe veren Punto amca mı, yoksa okuduklarına göre yorum yapan Bal mı haklı?
Zira benim de kafam karıştı.
Berceste ben internet konusunda araştırmacıların yazdığı yazılara baktım ve sanal ortamın hukuk kurallarının ve etik yapısının şimdilik yani yeni bir sistem yaratılıncaya kadar basın-yayın etiğine göre düzenlendiğini yazıyor.Bilmem anlatabildim mi :)
Özür dilerim ben kafanızı bu kadar karıştırmak istemezdim.
Bir de yaşça benden büyük birisiyle beni karşılaştırmanızı da ummuyordum :)
"Yıllarını gazeteciliğe vermiş Punto mu? Yoksa kendi kendine uyduran Bal mı?" gibi olmuş bu biraz :)
Üzüldüm açıkçası...
Bal, umarım benim yorumumdan üzülmemişsindir.Ben tartışmayı belli saygı kuralları içerisinde seven biriyim.Karşımdakinin bazen kim olduğunu unutana kadar da sorgularım kafamdakini..Kesinlikle burada geçen kelimelerim seni yargılama amaçlı değildi.Eğer bu yorumlarımdan birine üzüldüysen senden özür dilerim.
Berceste'nin seni kırma amaçlı yazdığını düşünmüyorum çünkü daha önce bana karşı yazılmış daha sert yorumlarını gördüm..Sadece artık birisi bir sonuç yazsın amaçlı yazılmış olduğunu sanıyorum ben bu yorumun..Zaten dikkat edersen açık bırakmıştım.Birde beni katmamış ya da unutmuş yorumunda.Şu aşamada biz ne dersek diyelim Punto Amca haklı çıkıyor zaten :))
Gelecekte ancak internet konuları özerk olarak ele alınabildiğinde kendi etik kuralları olacaktır sanal dünyanın."Yazılı basından biraz farklı bir kullanımı var çünkü "
Hadi BAL, küsmenin sırası değil kimseyi kaybetmek istemem ben ..
Punto Amca'nın (öyle hitap ettiğiniz için öyle yazıyorum) haklılığı ya da haksızlığı diye bir kavram bile yoktu benim kafamda. Çünkü bu üzerine medenice fikir yürüttüğümüz bir konuydu diye bakıyordum.
Fikir yürütme, ille de hemen bir sonuca/çözüme bağlanması gereken bir süreçtir diye bir "yazılı" kural da yok sanıyorum.
Asortik Krep seni üzmek istemem; sana kırlımış da değilim. Söz ettiğin gibi belirli saygı çerçevesi dışında gelişen şeylerden üzülürüm ancak...
Tüm yorumlar arasındaki zincir kopukluklarını düzeltelim:
Punto "resim yayınladı demen yanlıştır Asortik, doğrusu 'yayımlamak'tır. Burada yazdıklarımız da zaten 'yayım'dır." dedi.
Ben de "evet doğrusu 'resim yayımlamaktır'; ancak burada blog yazma eylemimiz yayım, çıkan ürün ise , eğer bu basın kavramları üzerinden ilişkilendireceksek, tekrar edelim çıkan ürünümüz yayındır gibi geliyor" dedim.
Ve şöyle devam ettim "kaldı ki biz ne yayımcıyız ne de yazdıklarımız yayın; birler "günce" yazıyoruz genel ortalamada" dedim.
Çok basit ve netti bana göre...
Ve bu aşamada söz konusu olan kişi, yani Punto Bey ve benim aramda herhangi bir'kırılma-sürtüşme' vesaire hal söz konusu olmamıştır.
İş "Bir tarafta yıllarını gazeteciliğe veren A, bir tarafta okuduğuna göre yorum yapan B... Hangisine inanalım?" a varınca, bana göre hoş olmuyor. -Üstelik benim yıllarımı 'neye' verdiğim bilgisi olmaksızın :)-
Sana küsecek değilim elbette, Asortik...
Sadece "fikir yürütmeye" gösterilen hoş görüsüzlükten ve bana göre birazcık da olumsuz önyargıdan kaynaklanan hitaba kırılırım. Bu da hakkımdır sanıyorum ki...
Her ne ise...
Özetle... Kırgınlığım -bir ölçüde- sana değildir Asortik Krep...
Sevgiler...
Sevgili Bal, yazılarımda, yorumlarımda defalarca yazdım. Bir defa daha yazayım. Yazı ile anlaşmaya çalışıyoruz bu ortamda. Üstelik de hayatımızda hiç görmediğimiz, hiç tanımadığımız insanlarla. Beden dili, iletişimde/algılamada %60 öneme sahip imiş. Ses tonumuzdaki vurgu %30. En son da sözcüklerimiz %10. Biz burada sözcüklerle iletişim kurarak, birbirimizi anlamaya çalışıyoruz. Noktalama işaretleri ile vurguları vermeye çalışıyoruz. O yüzden yanlış anlaşılabilme olasılığı oldukça yüksek. Hani beden dili yerine biraz da işaretlerden koyduk diyelim ( :) gibi, :P gibi...) gene de yüzyüze konuşmanın ağırlığı gibi olmuyor.
Bu sebeple benim amacım uzayıp giden bu tartışmada ''bir bilen'' kişi danışmanlığında noktayı koyalım demek idi. Yazının kendine yorduğun kısmında başka bir kısmı da var farkındaysan.
Ayrıca benim yanlış algılama konusundan kaynaklanan bir hatam olduysa da yaşça senden büyük birisi ile konuşurken/yazışırken çok fazla '':)'' işareti kullanman nedeniyle biraz ciddiye almıyor gibi hissetmiş olmam da olabilir.
Akıl yaşta değil, baştadır sözünden yola çıkarsak(böyle diyorum çünkü profilinden çok genç olduğunu görüyorum), sen de yıllarını bir konuya vermiş, o konunun uzmanı olmuş olabilirsin. Ama o konu, dil konusu ise lütfen ''sitem'' etmek yerine belirt.
Ben süslü sözcüklerle laf oyunları yapmayı çok fazla sevmem. Açılımı pek politik değilimdir oluyor bunun sanırım. O yüzden de ne düşünüyorsam doğrudan söylerim. Yorumum, özellikle şahsına/kişiliğine karşı yazılmış değildi. Bu ortamda elbette tartışma ve düşüncemizi söyleme özgürlüğümüz var. Sen de, ben de onu kullanmış olduk. Kırdı isem affola.
Sevgili Berceste,
Senin yorumlarında defalarca yazdığını belirttiğin şeyin aynısını ben de yıllardır internet ortamını paylaştığım insanlara söylüyorum.
O sebeptendir ki gerçekten gülümsediğim sözlerin, yazıya dönüşmüş hallerinin sonuna bir "gülümseme" işareti koyuyorum.
"Gülümseme" işaretinin, samimiyetsiz bir "küçümseme" ifadesi olarak anlaşılacağını düşünmedim.
Çünkü bazı ortamlarda yaşa göre konumlandırmıyor insan kendisini.
İfadenizdeki sertliği ben yanlış anladıysam özür dilerim.
Öte yandan eğer bir bilen kişiye ihtiyaç varsa, en nesnel olarak "sözlük"leri gösterebilirim. Bu bilgi toparlama işini de ben de çok eski bir gazeteci ağabeyimle paylaşarak kotardım.
Türk Dil Kurumu ya da Dil Derneği sözlükleri "yayım"ı yapılan iş, "yayın"ı ise işin sonucu,nesne,şey olarak ifade eder.
Açıktır ki blog yazarken "onaylama" tuşuna basana kadar yaptığımız ve bir yazıyı okuyucu tarafından okunabilir hale getirdiğimiz süreç "yayımlama"dır ve Punto Bey haklıdır.
İş yazılan yazıların kendisinin de "yayım" olarak adlandırılmasına gelince, hata oradadır. Yazılan yazının kendisi, şey olan, "yayın"dır.
"Ama para karşılığı satılmıyor, yayın diyemeyiz" açısı tam oturmamaktadır. Çünkü para karşılığı alınmaksızın basılan ve yayımlanan "yayınlar" da mevcuttur.
İşin özü budur.
Yani bilenin yaşı ya da deneyiminden ziyade, nesnel belgelerin, kavramları nasıl ifade ettiğidir.
Kafa karıştıracak bir durum yoktur.
Bunu son açıklamam olarak yazdım.
Affetmek, estağfurullah, bu sözcüğü kullanamam.
Anlaşmazlığı her iki yönden de giderilmiş olmasını dilerim sadece.
Öyle içtenlikle yazdım ki; ama mimik işaretleri kullanmadığım için "bilmiş" ya da "soğuk" gibi gelebilir bu son yazdıklarım.
Son bir not: Yaptığım sitem değildi. Sadece peşin hükümle söylenmiş bir şeyin ardında neler olabileceğinin vurgusunu yapmaktı.
İçtenlikle...
BaL
bunu yeni gördüğüme inanamıyorum. yuh bana o ayrı da, merhaba bir de:)
Merhaba :) Olsun.. Problem değil,bak gördün işte :))
Yorum Gönder