Cumartesi, Aralık 31, 2005

Çarşamba, Aralık 28, 2005

YAKIN TARİH !

Ben çocukken şubat tatillerinde (ocak tatili şubatta olurdu ve adına şubat tatili derdik) ve yaz tatillerinde Annem ve Babam İstanbul'a gelip tiyatroya, sinemaya ve bilimum eğlenceli yerlere giderdik..O zamanlar Beyoğluna arabayla girerlerdi..Daha trafiğe kapanmamıştı cadde.Tepebaşında Pera Palas' ın karşı sokağında bir yokuş vardır..Kasımpaşa yokuşu..Babamın teyzesi orada otururdu..Çoğu zaman onda kalırdık..Eski İstanbul kadınlarındandı İffet teyze tam 45 yıl Sultanahmet adliyesinde memur olarak çalıştı..Dilinde yarısı yanmış bir sigara , ölene kadar dudağından düşürmedi onu..Tanıdığım güçlü kadınlardandı..Kocası öldükten sonra , çocuğuda yoktu, senelerce yalnız yaşadı.Bazen de Sultanahmete işyerine uğrardık ziyarete..Zaten 10 yaşından sonra babamın memleketi olan İstanbul' un bir ilçesine taşındık..İstanbul' a dair hatırladığım ilk şey 6-7 yaşlarındayken Taksim meydanında kocaman dev gibi bir ekrandan yayın yapılırdı..Evdeki tv.den sonra gördüğüm en büyük ekrandı o..Babamın dayısının çocukları Osmanbey' de bir taverna işletirdi..pasaj içinde .Hatırladığım en eski anılar Taksim, Sulatanahmet, Tepebaşı, Osmanbey' ait.Birde vatan caddesindeki lunapark gazinosu..Nedense o kalmış aklımda.Annemle Anneannem her geldiğinde bir gazinoya giderdik..Çok gezmişliğim vardır sanatçıları..Geçen gün aklıma geldi de eski tramvaylarda biletçiler olurdu..Evde oyun oynarken çoğu zaman o tramvaydaki biletçi olup herkese bilet satardım ben..Daha o zamanlardan satışla ilgili işlere özendiğimi hatırladım birden..Hatırlayamadığım arka kapıdan binip ön kapıdan mı inilirdi acaba..Çünkü biletçiler şimdi ki gibi önde değillerdi..Şimdiki şişhane durağının orada çok güzel eski ahşap evler vardı..O zamanda eski evlere hastaymışım yani.Ve en köşedeki -şu an orada trafik ışıkları var-arsa boştu..Yıkık dökük küçük bir bina vardı en son..Benim çok eski hatırladıklarıma en yakınlar bunlar...
Bir başka zaman babamla sinemaya gidiyoruz..Bu daha yeni onlara göre..Jaws..Çemberlitaş şafak..11 yaşlarındayım..aynı sinemada bir tatlıcı var..Muhtemelen sütiş..Kazandibi yiyiyoruz..Sonra da filme giriyoruz.Filmin öyle bir sahnesi var ki bir ara sessizce gelen köpekbalığı birden tekneden aşağı bakan birine denizden çıkıp atlıyor..Çığlık atıyorum ve karanlıktayız ama çok utanıyorum.Babam genelde aklına geldikçe hala anlatır..Sinemadan çıkınca beni Babiali yokuşunda gezdirip matbaalara ve kitapçılara bakıyoruz..Kitap alıyoruz..Okuma alışkanlığım ondan geçmiş zaten..O semte ve geziye bayılıyorum.Üstüme kitap kokuları sinmiş..Hoşuma gidiyor..Nasıl gazeteci olunur babama soruyorum:)
Deniz kıyısında bir semtte oturuyoruz.İlk geldiğimizde domates tarlaları olan yerler zamanla mütahitlere veriliyor ve evler dikiliyor..En az 4 katlı..Geldiğimizde küçük bir belediye olan memleket zamanla kocaman bir şehir oluyor..Hatta meşhur İzmit depreminde ilk bu evler çatlıyor..Eee ovaya ev yaparsan olacağı bu.Sonra kışı hatırlıyorum..O kış çok kar yağdığı için yollar 3 gün kapanıyor..Laleli' den kalkan bavul dolu otobüsler şirin beldemizde mahsur kalıyor..
Beyaz turistler o bölgede yeterli otel olmadığı için evlere dağıtılıyor..2 sene önce yine meşhur Balkanlardan gelen soğuk hava şartları aynı şehirde beni yakalıyor ama bu sefer yol o kadar kalabalık ki asfalt kar tutmuyor yoğunluktan..Trafik yoğunluğundan..Ama ara yollarda herkes mahsur.Kimsenin aklına o yolları açmak gelmiyor ki..Burası Türkiye...
Bunları niye yazdım..Çünkü anlattığım yakın tarih.Çok uzak zamanları anlatmıyorum ki ben..Hepimizin çok yakın zamanlarını hatırlatmaya çalıştım..Şimdi bunların aynısını ben buraya geldiğimde küçük bir kasaba olan yaşadığım yerde yaşıyorum..Burası artık şehirleşiyor..Ve ben bunu aşama aşama yaşıyorum..Tüm gayretim önce heryeri beton yapanları uyarmak..Yavaş yavaş koruma altına alınmış yerler yeni mahallelere dönüşüyor..Görüyorsunuz ve engel olamıyorsunuz..Bir zamanlar bizim denize girdiğimiz yerlerde çocuklarımız denize giremiyor diye buralara geldik belki ama korkarım çocuklarımızın çocukları da buralardan denize giremeyecekler..Nerden biliyorsun derseniz geçmişten derim..Hem de çok yakın geçmişten...

Pazar, Aralık 25, 2005

SOĞUK MU SOĞUK

Yandaki resim benim 10 yaşına kadar yaşadığım yere, Annemin memleketine ait.Yani arkadaşlar kar deyince benim aklıma böyle bir yer geliyor.Bakmayın öyle şimdi kar görmeye dağa çıktığımıza.Gerçi ben kar görmeye değil şarap içmeye ve gezmeye gitmiştim.Tabiki biliyordum burdaki karın benim gördüklerimden farklı olduğunu..Hiç bir yerde karın bu kadar güzel görünebileceğini düşünmüyorum.Yollarda nerdeyse yolda kalsakta biraz seyretsek diye düşünüyorsunuz.Ben senelerce oraya giderken; bayramlarda ya da tatillerde, bindiğim otobüslerde kaya kaya da gitsek hiç korkmam.Çünkü bilirim ki oranın şöförleri her tür havada direksiyon sallamıştır.Oysa buradan İstanbul' a giderken uyku bana haram..Benim uçak korkum olduğu için çok mecbur kalmadıkça havayolunu kullanmıyorum.Öyle ki karlı gecelerde nerdeyse şimdi uçarız diye kendimi kollamaktan uyuyamıyorum. Onun için buranın kar havasını sıcak iklim olduğundan ancak soğuk yaptığında anlıyorsunuz.Yani karı görmeden..Soğuktan..Zaten 35 senede bir kar yağdığı için burdan dışarı çıkmayanlar karı bilmiyor.Onun için burada kar yok, soğuğu var..Yani burası ya sıcak olsun ya da kar soğuğu olmasın çünkü gündüz dışarıda gezilmiyor..Denizkenarında oturulmuyor. Her sabah yürüyemiyoruz artık.Ya gerçek kar olsun -İstanbul' da ki gibi- ya da herzaman olduğu gibi kışın soğuk saat 19.00 dan sonra olsun..Bizde keyfimize bakalım..Akdeniz hayalimizi yaşayalım ne o öyle kar soğuğu..Bıktırmayın bakiim beni..Burada evler genelde yazlık ve apart olarak düşünüldüğü için kaloriferli ev azınlıkta.Hatta yok gibi.Klima evleri ısıtır diye bir akdeniz geyiği bilem var :) Ben değil klima ile şömineyi gümbür gümbür yaktığımda bile ısınamıyorum.İnsanın kendi evi olmayınca da çareler tükeniyor.Gündüz ve ılık akşamlarda klima, soğuk ve misafir gecelerinde şömine..Arabanın bagajıyla alınmış odunlar çıtırdarken ki mutluluğumun en az denize bakarken aldığım keyif kadar büyük olduğunu söyleyebilirim.Tabiki kendi evimi kaloriferli yapacağımı söylemek istiyorum..Hem de şömineli..Çifte kavrulmuş..Zevk için karşılıklı yakacağım..Soğuk sabahlarımın hayalleri bu.Aslında yazının başında çok güzel bir yelkenli resmi koyup yazıyı böyle günleri hatırlayınız gibi sözlerle devam ettirirken birden resmin bu soğuk günlerde sırıttığını farkettim..Çıkart bakalım onu oradan biraz nostalji yapalım dedim kendime ve google' da bu resmi buldum.Gerçi bende de böyle bir resim var ama çerçeve de .Şimdi tarayıcı büroda , yarın çalışmıyoruz..Pazartesiye kadar bekleyemem yazmak için.Düşündüğüm anda yazmam lazım benim.Bu yazının hamişini ben size söyleyeyim: 1- Kar çocuğu olduğum için iyi kızak kayarım. 2- Kar yağarsa böyle yağmalı. 3-Akdenize kalorifersiz ev yapmak yasaklansın..Biz kuzeyden gelenler üşüyoruz çünkü. 4- Siz sormadan ben söyleyeyim ..Resimde ki yer D....... Trakya. Onun için ben her ...Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar.Aşrı aşrı memlekete kız vermesinlerde kötü olurum.Kasap havasında da oynarım..Hatta burada düğünlerde- balolarda :) - bitirirken kasapsız bitirdikleri için o düğün bana bitmemiş gibi gelir.Ben gelin olsam o düğünde kasap bitmeden gitmem derdim. Kesinlikle derdim :)

Cuma, Aralık 23, 2005

ÖZLEMEK GÜZELDİR

(resmi kaldırdım) İşte bu benim yakışıklı yeğenim Atahan (Atoş). Burcu'nun oğlu. Atahan Babamın bonusu gibidir. Burcu da Babama benzer. Aynı şekilde huylarıda benzer. Bazen Annem ile Ben Burcu'yu kızdırırız.. Babamla Burcu'nun birbirine benzemelerinden dolayı anlaşmaları zordur. Genelde çatışırlar. Atahan doğduğunda aynı Burcu'nun bebekliğine benziyordu. O kadar ki Burcu'nun erkek haliydi. Hâlâda öyle. Üçümüz Çanakkale'de gezdiğimizde Atahan çok hoş bir çocuk olduğu için herkes onu sever..Gururla gezerim ben onunla.Her anne bebeği beğenilsin ister aslında.Genelde Atahan'ı benim oğlum sanırlar..Her ne kadar Burcu' ya benzese de.Aslında Burcu' da biraz bana benzer..Yani yüzlerimiz aynıdır.Ben renk olarak kumralım.O sarışın.Renkli gözlü..Ben onu kızdırırım..Çok güzel olduğum için benim çocuğum sandılar diye..Burcu' da beni kızdırır ben çok genç olduğum için seni annesi sanıyorlar diye.. Geçtiğimiz bayram ordaydım..Çok güzeldi onlarla gezmek..Ben Çanakkale' yi severim..Oraya gitmeyi de..Onlarla gezmeyi de.Bazen keşke daha yakın otursak diye düşünüyorum..Atahan'ın büyüdüğünü kaçırmak hoşuma gitmiyor.Bir yandan da onun ne kadar çok annesine benzediğini düşünüyorum..Son gittiğimde Truva atını bana Atahan anlattı..Keyiften nasıl dinleyeceğimi şaşırdım.Onu ilk gördüğümde ben doğurmuş gibi sevmiştim.O da beni sanırım.Teyzeler neden anne yarısı oluyor şimdi biliyorum.Çanakkale ' ye gitmek beni en az İstanbul' a gitmek kadar sevindirir..Her motora binişimde aklıma Burcu' yu evlendirdiğimizde düğünden sonra dönüşümüz gelir.Öyle zor gelmişti ki onu oralarda bırakmak.Motordan inip yüzerek geri çekebilirim sandım bir an.Bir yandan da kendimi bırakırsam Anneminde bırakacağından korktum.Halbuki Annem öyle zamanlarda benden daha metanetlidir.Kendini biz gözden kaybolana kadar bırakmaz.Özlem çok garip bir şeymiş , en çokta zamanla alışırsın diyenlere kızarım ben..Özlemin de alışması olur mu ya.. Kaç sene oldu ben hala alışmadım alışmakta istemiyorum..Ben özlemeyi severim.İnsanın sevdiklerini özlemesi kadar doğal bir şey olabilir mi! Ben bunu bir kere eşim askere gittiğinde bir de buraya taşındığımızda dibine kadar yaşadım...
Özlemek güzeldir...İnsana yaşadığını hissettirir.

Perşembe, Aralık 22, 2005

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ


Bugün sizlerle aramızda sır olan bir şey paylaşmak istiyorum..Eğer mümkün olsaydı zaten bloğumun ismi bu olacaktı..Benim en sevdiğim tablo..Büromda masamın başında asılı olan güzel şey.. Mesenger' da ki ismim :
"Kaplumbağa terbiyecisi" benim.. Blog dünyasında bu ismi bir başkası alıp blog açtığı için ve bunu sonradan öğrendiğim için bloğumun ismi olmadı..Ben bunu bilmediğim için blogger olarak değil yorumcu olarak kullandım.Daha sonra bu isme açamadığımı öğrenince ve zaten Burcu bana bloğu süpriz açtığı için genelde başka bloglara yorum yazdığım isim değil Burcu' nun bana taktığı bu isimle bloğumu açtım.İsmimi seviyorum..Yine de bunu paylaşmak istedim..Zaten artık mesengerda da Kaplumbağa Terbiyecisini mail sapığıma kaptırdım ya artık sadece geçmişte kalan güzel bir isim oldu.Bu arada sapığım artık sanırım mail listemdeki insanları devamlı kontrol etmiyor.Yalnız annemin iş arkadaşına kendini kameradan göstermiş.Ben diye düşünebiliyormusunuz..Hayır kendini lezbiyen olarak tanıtması, borç para ve kontür istemesi beni fazla üzmedi. Üzdüğü nokta kameradan kendini ben diye tanıtması oldu..Ve birbirimizi görmediğimiz annemin iş arkadaşı - çünkü daha önce anneme iş ile ilgili bir resim gönderecektim ve onun mesengerı açıktı.Böylece F. hanım benim yüzümden bir sapığa sahip oldu.- akşam eve gittiğinde ona ben seni görmek istiyorum diye kamerayı ! açtırmış.Kendini ben diye tanıtmış..Sonra o da benim gibi mailini kaptırmış..Ben F. hanıma telefon açtım ve mesengerdaki bütün adresleri uyarmasını ve kendi mail adresini silmelerini istemesini önerdim.. Ve ona dedim ki ben anneme benzerim..Sakın başkalarına ben diye bakma..F. hanım kameradan görünen kişinin sosyetik! gösterişli genç bir hanım olduğunu söyledi..Ama sarışın.Ben koyu kumral, beyaz tenliyim ve asortik olduğum tescilli hatta adım öyle ama lütfen sarışın" baayan" hatta artık iyice bayan lezbiyen manyağı, arkadaşlarımı rahat bırak..Senin aradığın cinsten insanlar değil onlar.Adımı da artık rahat bırak..Tamam değişik ve güzel bir adım var ! ama bu kadar da sahiplenilmez ki.Oğlumla da benim ismimle 3 saat sohbet edip bilgisayarının numarasını kaptığımız ama aklımın ermediği bu numarayı sahte numara olarak verebilecek bilgisayar yeteneğine sahip olan ama "değil" kelimesini "deyil" olarak kullanabilen cahil yaratıklardan uyuz kapıyorum artık.YOKOL HAYATIMDAN...

Pazartesi, Aralık 19, 2005

İKNA ETMEK VE KEŞFETMEK

Ben pasta kursuna gitmek istiyorum..Nerde gideceksin diyeceksiniz..ya da burayı bilenler güldürme beni diyebilir..ama ben gitmek istiyorum..rejim yaptığım için bu aralar hamurişi yemiyorum ama ben böyle ilginç kurslara gitmek istiyorum..Eşim ve bir arkadaşımız var sinemacı biz o meşhur festival komitesindeyiz ya bunlar bütün gün benimle dalga geçerler etrafta ne kadar gönüllü yani parasız iş varsa ben ordaymışım.Ne yapayım yani çok seviyorum çalışmayı..Paralı ya da parasız bir şeyler için koşturmak beni oyalıyor..ben hayatı para kazandıran şeyler ve kazandırmayanlar diye ikiye ayıramam ki!Neyse bu konuda eşim artık daha anlayışlı beni artık eskisi kadar yormuyor..Bu şekilde daha anlayışlı ve daha çalışkan olduğum için artık özgürüm.Onu ikna edebilmek zor ama imkansız değil..Böyle olduğu zaman ilişkimiz daha bir oturuyor..Kaç senedir beraberiz ama hergün yeni bir şeyler keşfedebiliyoruz..Demek ki seneler süren evlilikler böyle eskimiyormuş..Biz 17 senedir beraberiz..Dün yani 18 aralık günü bizim beraberliğimizin yıldönümüydü..Böyle zamanlarda birbirine hediye alma hatta hatırlama , hatırlayamama olaylarına takmam ben..Çünkü zaman içerisinde o kadar çok şey yaşadık ki beraber..Evliliğin bir evresi var ki o kısma dışarıdan hiçbirşey dahil değil , kafanda yarattığın bir çift var ve yapması gerekenler şimdiye kadar anlatılanlardan ve yaşanılanlardan ibaret.Örnekler çok.. Bu kimi ve neyi örnek almanı gerektiren olaylardan oluşan bir örgü.Bunu takip edip etmemen sana kalmış..Biz bunu bir dönem yaşadık ve evet mutlu, huzurlu ve sakin bir hayatın var..Ama bir şekilde hayatın çizgisi bir yerlerden sapınca o çizgiyi bir daha toparlayıp toparlayamamak senin elinde..Yani o çizgi saptığında eğer 2. bir yol çizebiliyorsan yol devam edebiliyor..Ya da devam ettirmek istiyorsan..Çoğu insan bu engebeli yolu aşmayı hayata karşı durduğu kişiyle aşmayı göze alamıyor..Ya da almak istemiyor..Birşekilde kurtulmak istiyorsa onu sebep yapıyor..Ben hayatımın o zor evrelerini o çok sevdiğim şehirdekilerden ve yaşadıklarımdan daha çok sevdim..Kendimi o zamanlar daha özgür ve güçlü bulduğumu söylemem lazım.Ve hergün hayata karşı daha güçlendiğimi, aileminde o zamanlar daha güçlü bağlara sahip olduğunu öğrendim..Zor zamanlar olduğunda mutlaka bu gidişin bir dönüşü olduğunu düşünerek hareket ederim ben..Yani benim bıraktığım zaman ya bitişe yakın bir zamansa diye düşünerek mücadeleyi bırakmam.Son günlerde okuduğum bloglarda gördüğüm olaylar genelde bu mücadelelerle ilgili olaylar..Keşke insanlar bazı düşünceleri birbirine anlatamadığı zamanlarda bu gidişatı bir şekilde düzeltebileceklerine inansa..Keşke onlara tek tek ulaşıp şimdiye kadar keşfettiklerinin devede kulak olduğuna inandırabilsem..Keşke hayatın ve evliliklerinin birbirini yeniden keşfedebilmekler olduğunu söyleyebilsem..Benzetebilmekler değil, keşefedebilmekler ve değiştirilebilen duygulardan, düşüncelerden bahsedebilsem...Hayat ikna etmekle çok ilişkili eğer karşınızdakini ikna edemiyorsanız kendinizi ikna etmeye çalışın derim..Zaten hiç bir zaman birşeyleri değiştirmiyorsunuz..Sadece anlayışınızı ya da bakış açınızı değiştirebiliyorsunuz..Bu da size yepyeni ufuklar açıyor...
Hayatı ve sevgiyi ikna edin edin ki son dakika o kapıyı kapatmış olmayasınız...
Görüşmek üzere..

Cumartesi, Aralık 17, 2005

BURCUNUN BATTANİYESİ

Bugün cumartesi bir seramik atölyesini ziyarete gittim..Yeni bir şeyler üretmek çok güzel..Seramik zaten benim hastalığım..Ama tabiki yapması söylemesi kadar kolay olmuyor.Ordan eve yürüyerek döndüm.55 dk. sürdü.Yalnız başına yürümek sıkıcı ama başka çarem yoktu .Dünde yürüyemedim..Cumartesi -pazar günleri yürümüyoruz kızlarla.Herkesin haftasonu planları oluyor..Ben genelde işim yoksa evde geçiriyorum zamanımı.Çünkü pazar günleri planlarını eşimin çalışmadığı tek günü olduğu için ona bırakıyorum..Ve o günü mümkünse dinlenerek veya gezerek geçiriyoruz.Yani temizlik günüm cumartesi, başka bir günüm yok.Yürüyüşten yeni gelmiş biri olarak dinlenme zamanımı bilgisayar başında geçiriyorum.Biraz sonra kalkıp bir yandan yemek yapmaya bir yandan işe vereceğim kendimi.
Dün Burcu aradı bana ördüğü battaniyeyi bayramda bitirmeye çalışacak ki Annemlerle göndersin..Buradan blog dünyasına sesleniyorum...Öyle buluşup, pasta börek yemelerle, birbirinizin hamaratlıklarını anlatmayla olmuyor demek ki bu işler..Bloglar arasında benim gibi yılbaşı hediyesi olan vaaaaaaaaaaaaaaaarrrrmııııııııııııııı?
(Bana gönderdiğinde çekip resminide buradan göstereceğim ...)
Görüşmek üzere...

Perşembe, Aralık 15, 2005

DÖRT HAYAT

Bugün sabahleyin yürüdüğüm arkadaşlarımdan birine kahve içmeye gittik.Tabiki yürüyüşümü yaptıktan sonra.Arkadaşımın yeni bir arkadaşı da buraya taşındı.Ona da herkese yaptığımız gibi destek olmaya çalışıyoruz..Bana bugün sen ne kadar hareketli birisin dedi.Bu demek oluyormuş ki odadan çıkıp tekrar gelene kadar benim gündemim değişiyor ve başka bir olaya geçiyormuşum..Evet işte benim demek istediğimde tam bu..O kadar yoğun yaşıyorum ki buraya geleli 5 sene olmasına rağmen 10 senedir burada yaşıyor hissine kapılıyorum ..Yaşadığım 4 ayrı hayat var benim..1-Bekar hayatım. 2- Evliliğim, çalışmadığım ve anne olduğum zaman. 3-İş hayatına geçiş. 4- Yaşadığım yer ve sektör değişikliği.Bütün bunları hayatımın 34 senesine sığdırmam ve aralarında ki geçişlerin yoğun ve hızlı bir şekilde olması.Ama beni bunların içinde en çok hırpalayan buraya taşınmamız oldu.Hem yeni bir yere uyum sağlamaya çalışma hem de yeni bir iş kurma.Biz zaten hep zor yolları tercih ederiz nedense eşimle.Çiğnenmemiş patikalar hastasıyızdır.Bu buralarda başarısız olduğumuz anlamına gelmesin ama tabiki söylendiği kadar da kolay olmadı.Buraya alışmam zaten benim 3 yılımı aldı.Genelde bu süre normal insanlar için 1 senedir.Ben anormalmiyim..Evet çünkü hem yoğun çalışıp hem de yaşadığın yeri kabullenememek ancak bana ait bir duygu bence.Ya da kendimi o kadar çok işe verdim ki bazen kafamı kaldırıp baktığımda ben nerdeyim duygusunu yaşamaktan ve hep hayatımı sorgulamaktan artık bende yoruldum..çevremdekileri de yordum.Geceleri kabuslar görmek çoğu zaman uyuyamamak çok yabancı değil benim için.Ya da ben burada ne arıyorum sorgulamaları.Nedense hayat burada yabancılar için çok zor.Ya da senelerdir bizim memleketimize gelenler için de öyleymiş.Ama biz anlamadık ki insan 30 sene aynı büyüdüğü yerde yaşayınca bir şekilde yabancılık duygusunu hiç tatmamış oluyorsun..Şimdi karşılıksız bir şekilde, başta benim yaşadığım yabancılığı insanlar yaşamasın diye yeni yerleşen insanlara bir şekilde ulaşmaya, elimden geldiğince onlara arkadaşlık hizmetleri sunmaya çalışıyorum.Bunu benim gibi 3 sene boyunca ikilemlerde kalmasınlar diye ve buraya daha çabuk alışsınlar diye yapıyorum.Bu davranışlarım karşısında hepsinden olumlu davranışlar görüyormuyum..hayır ama bu beni yıldırmıyor.Eskiden kendimi İstanbul'lu diye tanımlayabileceğim bir kimlikleydim..Şimdi artık Türkiyeli olduğumu hissediyorum.İzmir' den, Ankara' dan dostlarım var..Anadolu' da yaşamak İstanbul'dan konuşmaya benzemiyormuş.Her ne kadar turizmle büyümüş bir şehirde yaşıyorsakta merkeze 30 km uzakta bir köyde çocuklar 3 sınıfı aynı derslikte okuyabiliyorlar.Ya da evinde elektirik olmayan bir köyde yataksız bir döşekte uyuyabiliyorlar..Hiçbirşey ordan göründüğü gibi değilmiş..Ve hayat her zaman 5M migrosların otaparkına çektiğin arabandan, dıt dıt diye öten kapısına geçmek kadar kolay değilmiş...

Çarşamba, Aralık 14, 2005

MAİL MANYAĞI...

Dünkü yazımda bahsettiğim ve benim mailimi ne yapıcak diye kızdığım kişi bu sabah eşimin mesenger' ında eşime benmişim gibi yani benim adımla merhaba dedi..Bizde merhaba dedik..nasılsın dedi..iyiyim sen nasılsın dedi eşim..berbat dedi.nasıl yardımcı olabilirim dedi eşim..bana kontür yollarmısın dedi..yani benim adımla benim mesengerımdaki birinden-farkında değil eşimden- kontür istiyor..ben zaten adımı kullanıyor diye uyuz oluyorum.Bir yandan da yaptığı imla hatalarına uyuz oluyorum..başkası kesin anlar ben böyle yanlış yazmam diye sinirleniyorum..değil yazacağına deyil yazıyor..en sinir olduğum şey.Neyse adresleri niye çalıp neler yaptıkları böylece ortaya çıkıyor..benim adımı kullanarak kontür ve borç para istiyor benim portföyümdeki isimlerden..çoğu aile üyesi ama içlerinde hala ulaşamadığım eski sınıf arkadaşlarımda var! hırsızlığın teknolojik olanı da böyle yapılıyor arkadaşlar.dr. bir arkadaşım var ondan da kontür istemiş..o iki cep numarası kapmış ondan.şimdi onların peşindeyiz..üstelikte bunları yapan kızmış..yani lezbiyen manyak demekte haklıymışım..çağıl bir yandan eski mail adresimi hacklemeye çalışıyor.sabahtan beri herkesle muhabbet ediyor.kesin ulaşamadığım adresler var ve birisi de yanılıp şifresini benim yüzümden kaptırırsa çok üzüleceğim.benim şifremi kaptırdığım isme bugün telefon açıp uyardım.herkesi ara mail adresini iptal ettir ki başaramasın dedim. aklıma şimdilik birşey gelmiyor..
Yorgunum, filme gittik (elizabethtown), ben beğendim..2 arkadaşımda ..21.30 da eve geldim..haber vermeyi başaramadığım arkadaşlarımı arayıp hotmail adresimi hepsinin listesinden sildireceğim ki bizim manyak daha fazla beni kullanmasın..
Görüşmek üzere..

ASORTİK İSKENDER..!

Dün yeni kurulacak bir yardım derneğinin kurulma çalışmaları için toplantım vardı.Hayırlısıyla olacak bu iş sanırım :) Bizim bir festival komitemiz vardır.Biz burada kültür ve sanat festivali yapmaya çalışıyoruz bu komiteyle.2 senededir burdaki şartların üstünde bir gayretle çok güzel festivaller düzenledik.Festivalin özelliği gerçek sanat festivali olması..Nasıl yani dediğinizi duyar gibiyim..Gerçek sanat festivali magazin dünyasından kimsenin çağrılmaması..Getirilen sanatçıların ve konukların hepsinin sanatı üstüne konuşacak birikimlerinin olması demek.Seçerken nasıl zorlandığımızı anlatamam.Tabii öyle getirelim demekle olmuyor bu işler bazen bütçe yeterli olmuyor..Yani bütçenin elverdiğince festival düzenleniyor demek istiyorum..
Ben bunları yazarken Çağıl okula gitmeye hazırlanıyor bir yandan..Kendi kendine herhalde ona yardımcı olmuyorum diye ve kahvaltısını etsin diye baskı yaptığım için asortikkrepmiş diye söylenip duruyor.Bende ona asortikkrepin oğlu da asortikkrep olur dedim.O da bana ben " asortik iskender' im "dedi :))) Asortikiskender bloğunda ki sorulara ancak cevap verecekmiş..Derslerinden zamanı olmuyormuş .Bunu da araya sıkıştırayım dedim.Birde bana - ne hava atar gibi toplantım var diye yazıyorsun dedi..Oğlum bu benim, hayatım.. dedim..Eleştirmenim aslanlar gibi peşimde yani..
Bugün sonunda kızlarla sinemaya gidebileceğiz..Elizabethtown akşam seansında bekle beni...
Bu bölüm Xtra için..Her sabah yürümeye başladım..2 günde biraz da dikkat edince kilo vermeye başlayacağım sanırım..1 kilo gitmiş ama bu devede kulak.Yine de dizlerimin ağrısı bile azaldı birden.Çünkü öyle bir yere geliyorsun ki kilo da , artık üstüne bir ceket bile alsan ağırlık yapıyor sana.Hele bütün gün de ayaktaysan..Annemle babam bayramın sonunda ya da ocak tatilinde bana gelecek..O gelene kadar biraz kilo verip süpriz yapmak istiyorum:)) Bu arada şimdiye kadar pek yazmadım ama ben kiloluyum bayağı..Aslında kendimi öyle hissetmiyorum ama tartılar yalan söylemez:) Neyse artık zaten ya yürüyerek ya da dr.kontrolünde kilo vermeye çalışacağım , karar verdim.Çünkü istediğim kıyafetleri giyemiyorum..ve kilo verdiğimde Annem bana zeki triko ' dan bikini alacak eskisi gibi.( bende hemen pareosunu alacağım)Çünkü ben artık mayo giymek zorundayım..Hemde genelde özel kesim mayo...Bazen kendime kızıyorum bu kadar zamana kadar bu kilo problemimi önemsemeyip şimdi zorlandığım için.Evet itiraf ediyorum ancak şimdi kendime problem yaptım kilomu..Daha önce harekete geçseydim bu kadar vermek için zorlanmazdım..Gerçi zayıflama isteğim daha yeni yeni başladı sayılır..Tek problem bu da değil.Çevremdeki herkes diyet yaptığımı söylediğimde böyle o kadar güzelsin ki böyle kal diyorlar..İyi ama arkadaşlar ben zayıflayınca da güzel olucam niye benim motivasyonumu öldürüyorsunuz diyemiyorum :)) Geçenlerde denizkızında (burada link veremiyorum çünkü benim Çağıl' ım okula gitti ben beceremem yalnız.Ama yandaki linklerde memleket hayali' ni tıklayabilirsiniz :) ) çok güzel bir yazı gördüm.Kendi yazmış nasıl zamanla zayıfladığına dair .Çok hoşuma gitti.Benim istediğim kilo verme biçimi bu işte..Yavaş yavaş ve sağlıklı.Ayrıca Annem de bu şekilde geçtiğimiz senelerde 10 kilo verdi.Hala da almadı..Neyse işte benim de gelecek zamanlara dair planım kilo vermek zamanla başarabilecekmiyim göreceğiz:))) Favori kıyafetim sırtı açık bluzlar ve çan etekler...
Görüşmek üzere...

Salı, Aralık 13, 2005

AKŞAM AKŞAM..

MSN adresimi lezbiyen seven sapığın biri çaldı:) Nerden mi biliyorum..Çünkü önce benimle konuştu..Bu arada benim msn ' daki arkadaşımın adresine nasıl girdi bilmiyorum..Bu kız bizde çalışan çok aklıbaşında biriydi.Ara sıra msn ' de dertleşir, konuşuruz.Bu gece de nasılsın-iyimisin muhabbetinden sonra beni bir siteye yönlendirdi.Aklımın ucundan geçmiyor böyle bir şey olabileceği.Çünkü Burcu neyse bu kız da o.Ablasız daha bu güne kadar ağzından bir kelime çıkmayan biri.Tesadüfen fazla bir şey söylemeden yönlendirdiği siteye girince mail adresimi ve şifremi kaptırdım tabikii.Sonra bana uyuz sorular sormaya başladı.Önce sorup sonra yönlendirseydi kesinlikle girmezdim..Bende hemen ona sen bir şey mi içtin bu nasıl konuşma dedim? Böyle dediğimde birden msn kilitlendi ve ne hotmail adresime ne msn' e girebildim.Ne geçti eline hiçbirşey! Çünkü benim esas mail depom başka bir adreste ama akşam akşam beni uyuz etti.2 mail adresinden başka hiçbirşey olmayan bir maili ele geçirdi de ne oldu? Neden insanlar zamanlarını bu kadar boşa harcar ki? İşin kötüsü kendi adım ve soyadıma ait olan adresi bir süre boşalması için beklemek zorundayım..Ben böyle şeyleri hiç sevmem..Gerizekalının biri mailimi okumuş banane..Boşa harcanmış zamanlara uyuz oluyorum ben.Bütün msn adreslerim gitti.Şimdi portföyümü tekrar tamamlamam gerek! Uyuz ve sapık lezbiyen manyağına eşimin mail adresinden mail attım ..Sayın lezbiyen manyağı diye..(Niye böyle yazdım çünkü bana sorduğu soru buna benzer birşeydi...)Umarım lezbiyenler kovalar seni..

Pazar, Aralık 11, 2005

PORTAKAL ÇİÇEĞİ...

Eşim bloğu mu okudu ne sabah sabah bizi mangalda sucuk yapalım diye sahile götürdü..Çayımızı demledik termosa, şezlonglarımızı aldık doğru sahile..Sahil dediysem biz zaten deniz kıyısında bir mahallede oturuyoruz.Sadece eşyamız çok diye arabayla gidiyoruz.Sabahleyin yürüyerek 10 dakikayı bulur ancak.Hava çok güzel ve deniz çarşaf gibiydi.Gazetelerimizi okuyup, sucuklu ekmeklerimizi yedik.Ben taş topladım boyamak için.Şimdi geldik ve o Çağıl' ı dershaneye götürdü.Geldiğinde portakal toplamaya gideceğiz bahçemizden..Yani gelecekte evimiz olacak bahçeden..Adını şimdiden koyduk..Portakal çiçeğinden...
Hayırlı pazarlar hepinize..

MANGAL HİKAYELERİ..

Yoğun bir haftayı geride bıraktık, gelecek hafta şimdiden salı günüm doldu.Ben biraz daha kendime zaman ayırmayı ve Çağıl'la zaman geçirmeyi istiyorum ..Bakalım bu hafta biraz bunu başarabilecekmiyim.Yarın eşime baskı yapıp yürüyüşe çıkalım diye tutturdum.Çünkü biz haftanın yorgunluğundan genelde gazetelerimizi alır, tv karşısında okuyup dinlenmeyi severiz ..Hatta ben severim..Ama buranın havası iyi olduğunda mutlaka biryerlere gidilir..Yazın mangalları kapıp o koy senin bu koy benim denize gideriz..Kışın da aynısını denize gitmeden yaparız genelde..Bu piknikler genelde en az 3 aile birarada olur.Bu sene biraz yoğunluktan biraz da işleri ayarlayamamaktan kalabalık gidilmedi.Birde ben 2 aile gidip rahat rahat eğlenmek istiyorum.3 aile ve daha fazla gidildiğinde kimse de ben uyumlu olayım , problem çıkarmayayım demiyor.Uyumlu olmaktan bütün haftayı ben uyumsuz geçirdiğim için artıkkkkk kalabalık aile pikniğe gitmek is-te-mi-yo-rum.Piknik dedimse arkadaşlar bu piknik öyle 2 yumurta haşlayayım gidip piknik yapayım trendlerinde değil.Burada herkes etçi..Biz zaten et olmadan sofraya oturmayız..Hafta sonları plajlarda mangallar yakılır heryer duman olur :) Burada yaşayan yabancılar bir zamanlar biz İstanbul' da kapının önüne plaja karpuzla gelenlere nasıl bakıyorsak aynı şekilde onlarda bize öyle bakıyorlar.Buranın gece pikniklerini de anlatmam lazım.Araba farı ışığında ya da mangal ateşi ışığında gece insanlar evde ne kadar şilte , kapkacak, kilim varsa plaja geliyorlar..Yazın geceleri çok sıcak olduğu için denize girip plajda sabahlıyorlar :)) İlk geldiğimde gözlerime inanamamıştım..Bir arabaya sığmayacak eşyayı ve insanı nasıl olurda yükleyip gece plajda yatar.. ve onları indirip bindirirken insan daha çok yorulur diye düşünürdüm.Ama zamanla her pikniğe gittiğinde mangal takımlarının (ağzı kapalı piknik malzemeleri, maşalar, mangal kömürü, tabak, çanak, biz yerde oturup yemek yiyemediğimiz için 3 şezlong, bir küçük katlanan piknik masası, yazın mutlaka bir şemsiye, yinede 3 şahsa özel kilim ki ben bunları burada kumsalda kum olmadığı için taşlar canımızı acıtmasın diye kullanırım, ve de havlularımız temiz kalsın diye ve daha bilimum parçalar..) çoğalmasıyla gerçekten bir kamyonet tutacak duruma geliyorsun.Tabi biz ne yaptık arabayı değiştirirken bütün bunları ve işimizi göz önüne alarak biraz büyük bir şey alalım dedik, rahat ettik.Burada zaten küçük şehir arabası ancak ikinci araba olabilir..Hele benim eskiden kullandığım tek kapı spor arabalar..Neyse bunları niye anlatıyorum kışın çünkü hava yarın güzel olursa yapabiliriz diye ..Pazar günleri özel yemek yiyebileceğin köyler var burada..Yani ister kahvaltı yapmaya gidersin ister kendin pişir kendin ye türü kebapçılara..Yalnız bir durum var ki açıklamam lazım burada kebapçılar gerçek kebapçı değil yani et ve genelde tandır yiyebileceğiniz yerlere de kebapçı diyorlar..Yani ben kebapçıya gittik dersem et pişirip yenen yerleri anlayacaksınız ..Hoş diğerlerinden de var ama azlar..yani bizim bildiklerimiz..Ve gerçek kebapçı yok..Yani bizim İstanbul' da ki sosyetik kebapçılardan.
Bu kadar yemek muhabbetinden sonra söylemem lazım ki insan burada havasından ve suyundan kilo alıyor tabiki bende aldım ve benim artıkkkkkk rejim yapmam gerekli.Hatta kesin yapmam gerekli ama ben hala yarın mangal mı yapsak diye düşünüyorum..Hem de bugünkü kanepeler , sigara böreği ve şaraptan sonraaaaaaaaaaaaaaaaaaa.
Görüşmek üzere...

Cumartesi, Aralık 10, 2005

ÇARLİ...

Çarli benim benden 8 yaş küçük erkek kardeşim.Yazılarımda başkalarını yazdığım için bana baskı yaptığından artık onun yazısını yazıp rahatlamak istiyorum.Ben o yaşıma kadar ne kadar çok bir kardeş istemiş dolayısıyla da babamla annemin başının etini yemiştim .Zaten annemin memleketindeyiz, babam lise müdürü , annem ilkokul öğretmeni, teyzemde annemin ve benim okuduğum okulda öğretmen ve eniştem de ilkokulun müdürü.Ne kadar steril bir ortamda ne şekilde büyüdüğümüz malum.Annem hem becerikli hem de estetiği yüksek bir kadın . Ne kadar kendini geliştirecek şey varsa annem o kursta.Bu bendeki her yere yetişme isteği annemden herhal.O yoğun sosyal ortamda bile ben kendimi yalnız hissediyorum ve devamlı anneme ne olur bir kardeşim olsun diye yalvarıyorum.Sonunda beni dinliyorlar ve bana bir kardeşim olacağını söylüyorlar..Dünyalar benim oluyor ve en azından annem kadar hevesle kendi kardeşimi bekliyorum 9 ay.Bunları onu benim kadar çok isteyen kimse olmamıştır diye yazdım.Yani annem babamdan daha çok beklentilerim vardı daha o doğmadan.Doğduğunda nedense bana çok küçük bir bebek gibi gelmedi.Ya da dikkatimi çekmemiş sanırım.Ama o zamanlardan hatırladığım en çok annem okula gittiğinde emmesi için emziği bandırdığımız lokum tozları geliyor.Yani babam sağolsun susması için lokum tozuna bandırıp emziği Çarli’ nin ağzına verirdi.Evin o zamanlar tek bebeği olduğu için en kral zamanıydı onun için.Daha birkaç aylık olduğunda annem bir kardeşimin daha olacağını söylediğinde şaka yaptığını düşünmüştüm önce.Ama ben hiç kıskanan bir çocuk olmadım çünkü hiçbir zaman onlara kıyamadım.Onlardan rahatsız da olmadım..Çünkü o kadar çok istemiştim ki bir kardeşim olsun..Her gece dua etmiştim herkesin bir kardeşi var tanrım bana da bir kardeş ver diye..Allah bana 2 tane verdi.Ne kadar şanslı olduğumu o zamandan biliyordum..Bu yazıya başladığımda sadece Çarli’ nin hikayesiyle sınırlı kalmayacağını biliyordum zaten.Sonra yine onu bebek olarak hatırladığım ilk zaman Çarli’ nin 1. doğumgünü olan 25 temmuz 1980 .Neden bu kadar net çünkü Burcu daha 5 günlük.Ya hastahaneden o gün gelmişler ya da 1-2 gün olmuş bilmiyorum..Biz çifte mutluluklardayız.Yakışıklı kardeşim şimdiden bir küçük erkek pozunda.Sarışın o zamanlar hafif dalgalı saçlı, biraz iri kafalı ve gülerken gözlerinin içinin güldüğü, ağzını kocaman açarak attığı kahkahalarla ruhumda öyle bir resmi var.Ne kadar büyüse ne kadar değişse de o resmi hatıralarımda saklı.Ona hiçbir zaman o açıdan kıyamadım.O bilmez ama benim 8 sene boyunca yaşadığım o ailenin tek çocukluk pozisyonunu zaten büyüdüğüm için onunla paylaşmam zor olmadı .Zaten o ailede onu en çok ben istemiştim.Ama o daha bir sene sonra bebekliğini Burcu’ yla paylaşmak zorunda kaldığı için ben ona hiç kıyamadım.Sanırım annemde..Biz hep Burcu küçük olduğu için Çarli’ ninde bu konumundan ikisini hep bir şekilde ayrı tuttuk.Nedense hayatlarının hiçbir döneminde bu ayrıma kendileri ! varamadı :)
Yine de Çarli bir bebek olarak avantajını hep kullandı.O daha zor bu konuda zaptedildiği için- daha farkında olduğu için- genelde annemin uygulamalarında kucağını kapan o olurdu.Burcu bana kalırdı..Bebekliklerinden sonra çok net hatırladığım bölümler yine anaokulu ve çocukparkı yaşları nedense.Bir de sık sık anneannemi görmeye gittiğimiz şubat ve yaz tatili zamanları..Bu arada Burcu 6 aylıkken annemin memleketi Trakya' dan babamın memleketi olan İstanbul’ a taşındık.Çok net hatırladığım bir şey var ki..Ya 3 ya da 4 yaşında.Annem ona hep bilekli ortopedik ayakkabılar alır , bağcıklı.Bir gün evde bakıcıları var bende ilkokul çocuğuyum, Annem okulda..O zamanlar kuzinemiz var , evler sobalı..Kuzinenin üstüne güğüm konur, su ısıtılır falan.Bu da güğümü boş bulmuş onun içine nasıl becerdiyse o bağcıklı koca botlu ayaklarından sağ ayağını güğüme sokmuş..Pat pat diye vura vura geziyor evde.Bakıcı dediysem kız benden taş çatlasa 3 yaş büyük.Ama tecrübe konusunda ben daha tecrübeliyim :) Neyse o güğüme soktuğu ayağını hem vuruyor hem de ağlıyor çıkar bunu diye.İyide nasıl çıkacak onun içinden hiçbir fikrim yok!Önce ikna ettim sakin olursan çıkarırım diye sonra da zorla da olsa ayağının yanından yavaş yavaş botun bağcıklarını söktüm elimi sokarak .Önce ayağını bottan çıkardık sonra botu güğümden çıkardık..
Onları çocuk parkına hep ben götürdüm.Çünkü Annem sosyal bir kadındı.Onlarla gezmeye 13 yaşına kadar gittim ben.Hem yaşım küçük olduğu için annemde yalnız salmazdı beni okul bahçesine.Çünkü basket oynardım ben , basket topum vardı.Elime alır okul bahçesine oynamaya giderdim.13-14 yaşımdan sonra isyan ettiğim için çünkü peşlerinde gezmekten ben arkadaşlarımla ilgilenemiyordum, yalnız gitmeye başladım.Annemle nöbetleşmeye başladık çocuklar konusunda.Gece 12 yaşımdan sonra yalnız kalmaya başladım evde.Yani Annemler gece bir yere gittiklerinde ben bakıyordum onlara.Çok eziyetimi görmüşlerdir.Diyebilirim ki ilk anneliğimi onlarda yaşadım.Eziyet davası ise çok kavga ettikleri için beni çıldırttıklarından.Üzgünüm o günler için..O günlerim için daha büyüdüğümde pişmanlık duyduğumu ve yaklaşık 16 yaşından sonra daha anlayışlı bir abla olmaya çalıştığımı söylemek isterim.Zaten yoğun bir 5 sene geçirdik..Hayatımızın zor dönemleriydi.Ben 14 yaşından sonra zaten büyüdüğüm için yine aramızdaki yaş farkı belirginleşmeye başladı.Sonra o yaşlarda sokakta yalnız oynamaya başladıktan sonra Çarli biraz belalı bir çocuk oldu.Biraz bizi üzdü desem yeridir.Bence o çok yaramaz bir çocuk değildi..Sadece hareketli bir çocuktu ve meraklı..Ve nedense hep annem babam okulda iken problem çıkardı yani yalnızken..Bir gün evdeyim.Annem seminerlerde.Yaz başı..Haziran sanırım..İstanbul o zamanlarda sıcak olur ama hava eser çok.Üstünde yünden kazak ve onun üstünde süveter var.Sokakta oynuyor bende ara ara balkona çıkıp kontrol ediyorum.Birden abla diye bağırdığını duydum, ama nasıl canhıraş bir şekilde bağırdığını anlatamam.Birinci katta oturuyoruz o yoldan bağırdı ben hemen aşağı indim korkudan.Abla yandım diye bana doğru koşuyor..O yaşta onu nasıl akıl ettim ya da canımın içi yanıyor orda nasıl düşündüm, nerden anladım bilmiyorum..Üstündeki yün kazağı ve süveterine yoldan tepsiyle geçen bir çaycı yanlışlıkla çayları dökmüş..Kaynak çaylar örgüden dolayı iyice yapışmış sırtına ve Çarlicim ya 8 ya da 9 yaşlarında .Yandım abla diye bana koşuyor..Önce onları yolda çıkardık hemen..Girişte apartmanın çeşmesi var bahçe sulanan..Altında bir kova su hazır bekleyen..O kovadaki suyu çocuğun sırtına boca edip nasıl annemlere haber verdik nasıl geldiler hatırlamıyorum..Hayattaki birkaç kötü anımdan biridir.2. derece yanık vardı.Günlerce tedavi gördü ve saatlerce elimizde yelpaze sabahlara kadar sırtını yelledik nöbetleşe annemlerle.
Hayat tabiki hep böyle zorlu geçmedi.En büyük hatıram ve hala gururla anlattığım sünnetteki olaydır.Aramızda abla-kardeş ilişkimiz bana göre en yoğun olduğu zamanlardı.Evde sünnet oluyor , doktor gelmiş soruyor sünnet olurken seni kim tutsun? Bizimki bir salon dolusu erkek var odada..Eniştemler, dayımlar, amcamlar en az 15 kişilik erkekler topluluğunda ablam tutsun diye istediğinde zaten gönlümün tamamını çoktan fethetmişti:) (19 yaşında genç bir kızım)Yine de ısrar etse tutardım bir tane erkek kardeşim var onu mu kırıcam! Ama abla yüreğim nasıl dayanırdı bilmem..Kıyamam ben onlara..
Tabiki ben büyüdükçe ve aramızdaki yaş farkından dolayı zaman zaman uzaklaşıp yakınlaştığımız zamanlar olmuştur.20 yaş gibi aslında bizim yaşantımız için erken sayılabilecek bir yaşta evlenmemde sonuçta istemeden ilişkilerimize başka insanların girmesine sebep oldu. Bu onları hiçbir zaman takip etmediğim ya da sevmediğim anlamına gelmediği gibi onlarla bir daha hiç ilgilenmeyeceğim anlamına da gelmez.Özel hayatımızda çocuk ve eş sahibi olmamız birbirimizin kardeş olduğu gerçeğini değiştirmez.Dünya da ne yaparsa yapsın bir ablası olduğunu bildiğini biliyorum..
Onun en çok sigara içmediğine sevindiğimi , dürüst ve anlayışlı bir erkek olduğu için gurur duyduğumu söylemem lazım.Şimdi aklıma geldi yine onu çok net hatırladığım ve geçmişte kalan bir dönem de en zor zamanımda işyerinde çalışanlara ihtiyacım olduğunda bu iki üniversite öğrencisinin kalkıp benim dükkanımda çalışmaları olmuştur.Her ne kadar sakarlık konusunda çok takıldığımız için kızdırmaya çalışsakta bu huyunun biraz da benden geçtiğini düşündüğüm zamanlar da olmuyor değil.Onu hayata karşı inatçı, tutarlı ve iyi bir eş olarak görüyorum.Mutlu bir evlilik yaptığı için seviniyorum..İyi bir işi , mevkii olduğu için bundan mutluluk duyuyorum.Evlenmeden önce konuştuğumuz son geceyi ve annemlerin balkonda yaptığımız konuşmaları hayatım boyunca unutmayacağım..Böyle biri olacağını daha sen çok küçükken biliyordum..Çok çabuk okumayı öğrendiğini hatırladım birden..Ve büyüdüğünde ne iş yapacağını merak ederdim eskiden..Ne güzel bir kardeşin böyle hayata karşı köklerini saldığını görmek…
Buraya gerçekten senin için hatırladığım ve aklıma ilk gelenleri yazdığım bir yazı yazmak istedim.Bunları seninle yaşamak çok güzel..ve herzaman kardeşim olacağını bilmekte ..

Cuma, Aralık 09, 2005

RESSAM ŞÜKRAN TEYZE..

Sabahları artık yürümeye karar verdim.2 tane arkadaşım var bir haftadır her sabah yürüyen, onlarla yürümek istiyorum artık.Hem evden de yine çok uzaklaştım.İnsan kendini işe kaptırınca mümkün değil evle bir daha irtibat kuramıyorsun.Yarın bizim sponsorluk yaptığımız bir etkinlik var..Oraya gitmek zorundayım ama gelecek hafta ve daha sonra artık iş için kendimi kasmamaya karar verdim.Ben hayatımın hiç bir döneminde işteki kadar hırslı olmadım.Nedir bu işten çektiğim benim.Kendi işimi yapmaktan da artık sinir olmaya başladım çünkü mesai saatin yok.Günün her saati iş düşünmek zorundasın.Arayan müşteriye cevap versen bir türlü vermesen daha sonra kendini suçladığın için bir türlü.Aslında çalışmayı seviyorum ama abartıyorum sanırım.Hem bu aralar yani çok çalıştığım zamanlar Çağılın peşini bıraktığım için sınavlar bir felaket.Dershanede de sınıf düştü son sınavdan sonra.Artık her gece onu fazla sıkıştırmadan bir şekilde motive etmem lazım.Akşam bu gerçeği anlatana kadar şekilden şekile girdim.Üstüne gitmeden çocuk büyütmek kadar zor bir şey yok.Onun için çocuğu küçük olanlar sabretsin büyüdükçe sorunlar başka başka şekilde büyüyorlar.
Burcu Çatı' dan ve Şükran hanımdan biraz bahsetmiş ama bende bu aralar çalışmadığımız için çok özledim atölyemizi.Çatı' dan bahsedebilmek için Şükran Hanım' dan bahsetmem lazım sizlere..Şükran Hanım hayatı boyunca klasik resim çalışmış, en az 50 senelik bir ressam.Akademik eğitimden sonra memurluk hayatı olmuş yine resmi ilgilendiren bir sektörde devlet memurluğu yapmış.Önce İstanbul daha sonra Bursa ' da yaşamış ve bir gün anne tarafından akrabalarını bulmak için Turkuaz Kıyılara gelmiş.Geliş o geliş bir daha gitmemiş burdan.Bir gün artık belli bir olgunluğa eriştiğini düşünüp yeni insanlara kendi tarzı olan bir tekniği öğretmek istediğinde ortak arkadaşlarımızdan tanıştık onunla.Öğrencisi oldum.Ama hayat hocamız mı oldu yoksa resim mi karar veremediğimden kendisi aynı zamanda en yakın arkadaşımızda oldu.Bir devlet dairesinin çatısında küçük bir atölyemiz var.3 senedir yaşadığı Turkuaz Kıyılardan artık kendi evinde yaşamak için gitmek zorunda kaldı.Ama yine bizimle olacak.Ondan sık sık bahsetmek zorundayım ki..Dünya da kendi misyonunu çok önce tamamlamış birinin ne kadar çalışkan ve öğretici olabileceğini anlatayım.Onda gördüğümüz ve kıyısından köşesinden bir şekilde kaptığımız yaşam sevincini ve bir resim hayata nasıl uygulanır,hayattan nasıl zevk alınır anlatabileyim istiyorum.Küçük bir ipucu vermem gerekirse İstanbul' u Kapalıçarşıyı özlediği bir gün buradan gece otobüse binilir, gündüz Kadıköy' de inilir, karşıya Eminönüne geçilir, aşağıdan Kapalıçarşıya girilip Şark kahvesinde kahve içilir...Oradakilere sadece bir kahve için geldim denilir , tekrar geze geze Kadıköye dönülüp oradan otobüse binilir ve gelinir..Sadece özlediği için ..İşte böyle biridir benim Şükran Teyzem..İlerleyen zamanlarda daha güzel hikayelerde buluşmak üzere...

Çarşamba, Aralık 07, 2005

TEYZECİK ...

Akşam telefonum çaldı.Şu sapık hat diyorlar ya o telefonum.. Burcu' nun aldığı bizim kullandığımız annem-ben- burcu üçgeninde o hat olmadan dünya para verdiğimiz ..Atoş ki benim yeğenim olur kendileri..4 yaşında..Çanakkale' ye gittiğimde ona demiştim hergün dişini fırçalarsan sana oyuncak alıcam diye o arıyor.Teyzecim ben dişlerimi fırçaladım,bana oyuncak yollayacakmısın diye soruyor? Tabii mestolduğumu söylememe gerek yok..Onunla konuşmak çok tatlıydı..Hem her kargo kapıya geldiğinde teyzem bana bir şey yolladı diyormuş.Sonra da bana açıp teşekkür ediyor.Bende sana bir şey yollarsam sende böyle telefon aç bana diyor :) Ama herzaman telefonda konuşmuyor.Canı isterse...
Geçtiğimiz aylarda ona bir zürafa almıştım onunla yatıyor geceleri gittiğimde kendi gözlerimle de gördüm ve onu uyurken seyrettim keşke daha yakın olabilseydik.Ve şimdi aklıma geldi gittiğimde bana -1 sene önce nerdeyse-geldiğini hatırlıyor ve nerelere gittiğimizi ..Bana şunu aldın , bunu aldın diye sayıyor.Teyze olmak farklı bir şey ve de güzel..Şimdi merakla hala olmayı bekliyorum.Zamanı var daha sanırım..

Salı, Aralık 06, 2005

PAYLAŞMAK GÜZELDİR.

Yeni bir kurs-sanatevi 'nin açılışındaydım.Davetiyelerinde açılışa gelirken mutlaka eski yada yeni bir kitap getirilmesi isteniyordu.Yeni açılan böyle bir yere sayısız kitap ve ansiklopedi hediye geldi ne güzel.Kütüphanesinin bir kısmı doldu.Birde kendi yaptıkları ve açılışta hediye ettikleri kitap ayraçları çok güzeldi.Hepsinin arkasında özlü bir söz ve ya deyim vardı.Ama rastgele yazılmış şeyler değildi bunlar..Hepsi tek tek bulunmuş zamanla seçilmiş, özen gösterilmiş şeylerdi..Arada benim bulup gönderdiğim sözlerde dikkatimi çekti.Ne kadar güzel bir dostla bildiklerini ya da okuduklarını paylaşmak ve ne güzel onların o şekilde değerlendirilmesi..Geri dönmesi...Ben bilgiyi paylaşmayı çok seviyorum..Güzel şeyler yaratan insanları da..
Bu arada hiç kendi atölye grubumuzdan bahsetmediğimi farkettim.Kısaca "ÇATI " diyebileceğim bir atölyemiz var.Biz burada çok olgun bir ressam tarafından yetiştirilmiş(diğer arkadaşlarım yetişmiş ama ben çaylağım) değişik bir teknikte seramik çalışıyoruz.Bu konuyla ilgili aslında bütünüyle kendine özel bir yazı yazmayı düşündüğüm için şimdilik bu kadar.
Görüşmek üzere..

Pazar, Aralık 04, 2005

:)

Akşam akşam nette gördüm sanki daha önce görmüşlüğüm vardı ama yine de bazılarına çok güldük:)
*Seven unutmaz oğlum, eight unutur...
*3 Japon sirayla uçaktan atlamis. Japonlar ölmüs, sira ise kirilmis!..
*-Abi sizin araba ne mali?
-Alman mali!
-Bizimkide klimali!!!
*Soru: Yangin dolabini açarsan ne olur?
Cevap:Yang kizar...
*Bir adam intihar edecekmis, vaz geçmis.
Iki adam intihar edecekmis, were geçmis!!!
*Soru: Insanlari niye kafasina su dökerek uyandirirlar?
Cevap: Çünkü suyun kaldirma kuvveti vardir.
*- Oglum hayirli olsun. Araba almissin.
- Evet aldik.
- Peki niye araba aldin? Kendine alsaydin ya !..
*Abü, duydun mu, 50 kisiyi taramislar.
-Yapma ya, nerde?
-Marketin karsisindaki berberde..
*Köfteyle möfte arasinda ne fark vardir?
cevap: Biri kiymadan yapilir digeri miymadan
*- Emel'in selami var!
- Hangi Emel??
- HTML (heştemel)
*-Sana Kaya'nin selami var..
-Hangi Kaya'nin?
-Sana kayanin...
*Ben her seyi dusunurum demek ki ben tefalim.
*Tem otoyoluna muz duserse ne olur?
Cevap: temmuz
*Yerin kulagi war benim de kulagim war..
-ben yer miyim ?
-hayir yemem..
*Kaptan kemal konusuyor, kaptan kemal konusuyor... cikarin beni bu kaptan!
*Volkswagen Passat, sahsi oynama!
* 1965 'de içilen kahvelerin hatrı dolmuştur. İlgilenenlere duyurulur.
* Ozon delik, dünya yuvarlak. Abi ne sapık bir gezegende yaşıyoruz.

Cumartesi, Aralık 03, 2005

Son Günler

Bu sabah kalktım ve çok güzel ve uzun bir yazı yazdım.Fakat çok uzun sürdüğünden bağlantı kopmuş ve yazıyı bir şekilde kaybettim.O yazı yerine sırasıyla hafta içi ne yaptığımı yazıyorum..
Çarşamba günü evde dinlendim çünkü hafta sonu beni yoğun günler bekliyordu.Tahmin ettiğim gibi de geçiyor.Perşembe gündüz belediyenin düzenlediği eski bir evde çalışmayan kadınların para kazanmak için yaptıkları yemekleri satıyorlar.Eğer öğlen işim olmazsa ben arkadaşlarla oraya yemeğe gidiyorum.Akşam başka birileriyle yemeğe çıktığımız için evde yoktuk.Cuma günü ise başka bir grubun oluşturduğu 2.el satış standları var.Bazen onlara yardım için eşya götürürüm.Bazen de satışta yardımcı olurum..Öğleden sonra devlet konservatuarının bale ve konseri vardı oraya gittim ..Çok güzeldi.Bugün cuma günü toplanan derneğin kermesindeydik..Bende gönüllü çalıştım orada..Yarında daha önce yazdığımız "KAR" görme gezisine gidiyoruz.İstanbul' da çok kar gördük biz ama iş icabı gitmek zorunda kaldım:)
Bloğu buradan takip eden arkadaşlarımda kaç gündür yazmadığımdan şikayetçi.Bende çok istedim ama ancak bugün Çağıl bir şekilde evde eski modemi takarak nete girmeyi başardı.Sabah yazdığım yazıyı evden yazmıştım..
Görüşmek üzere.