Salı, Ekim 31, 2006

Nobran bu boru değil !


Bir "nobran" aldı başını gidiyor..Ben merak etmiştim size de yazayım dedim :)
İşte nobran :
-'Bir insanın yapması gerektiği şeyi yapması gerektiği anlarda değil de yapmaması gerektiği anlarda yaptığı bi şey'miş nobran. Tabii gerçek anlamı farklı.

Esasen bu fazla kullanılmayan, 'arkaik' sözcük, ağzına geldiği gibi konuşmayı, ölçü-denge kollamamayı ifade ediyor. Kimi durumlarda, nobranlık, kaba davranmaya, abuk sabuk konuşmaya kadar genişliyor.

Davranışı kaba, sert ve gönül kırıcı olan, nadan.
"Kadın, seni sevmiş de konuşuyor oğlum, öyle nobran olma."- S. F. Abasıyanık.

İngilizcesi :rude, churlish.

......
-Kibar olmayan, yani kaba, nezaketsiz, gorgusuz, "dan dun konusan" ve kirici manalarinda eski bir kelimedir..
Gonul almayi bilmeyen, cevresindeki insanlari yeterince fark etmeyen, siz isteseniz bile yanasacak iskelesi olmayan insan tipi.
Beraber yasamasi oldukca zor insan tipi.

......
nobran, ku klux klan döneminde ortaya çıkmış bir tabirdir. “nobrain” yani beyin yok anlamındadır. ku klux ların başını çeken vatandaşlar yaptıkları eylemde ve savundukları düşüncede bir mantık aranmaması için nobrain demişlerdir. bu tezahurat olarak söylenirken tempolu nobreyn nobreyn nobreyn olarak kulaktan kulağa geçmiştir. yıllar sonra hitler döneminde tabir olmaktan çıkmış yazılı evrakların üstüne basılan damga haline gelmiş. nazi askerlerinin sefer emirlerinde yer alırmış “nobrain” (ing., almanca sorgulaması yapıp sivrilme amacında olanlar tek ayakta beklesin tahtanın orda) ibaresi. tabi sefer çok olunca kimi az mürekkeepli damgalar silik basar olmuş. evrak ordan oraya ordan oraya taşına taşına olmuş size “nobran”.
aradan yıllar geçip neonaziler türeyince atalarının izinden gidicekler ya; eski evraklara bakmışlar, işleyişe bakmışlar aynı sistemi oturtmuşlar. işte allan ku klux’unun nobrain’i elin neonazisinin karış kadar beyni sayesinde “nobran” olmuş. he anlam olarak aynı şeyi işaret ediyo mu ediyo. mantıklı ve zaman içinde dilimize geçmiş olması için ille sert sessizinin benzeşmesi gerekmiyo tabiki.(kadifhe.wordpress.com)


.....

Herkesin bir nobranı var sanırım :)) Hayırlı uğurlu olsun.

Pazar günü hava çok güzeldi..Güzel bir kahvaltı yaptık ve dostlardan gelen bir telefonla Ölüdenizde yapılan 7.Ölüdeniz Hava Oyunları Festivaline gitmeye karar verdik.Gittiğimizde denize girebileceğimizin de farkına varıp en azından ben pişman oldum bu güzel havayı değerlendirmediğime..Cloud 9 önünde yapılan atlayışlar ve ödül töreninden sonra birşeyler yemeğe ve konuşmaya Kayaköy mü Kargı mı gidelim karar veremedik..Arkadaşlardan birinin Kargıyı görmemesi üzerine Kargı ya gidildi ve hava kararana kadar orada oturuldu.Sohbet sohbeti izledi ve deniz kenarında akşamın keyfi çıkarıldı..

Yukarıdaki fotoğraf benim o gün çektiğim fotoğraflar arasında en güzel bulduğum..Daha çok turistlerin keyfini çıkardığı Belceğiz Plajında çekildi. Kendimizi atlayanlardan koruya koruya çektiğim fotoğrafları ve gösterileri sahil kenarından izledik..Akrobasi grubu ve daha önce Babadağ' dan atlamadan önce resimlediğim Avusturyalı Mike Küng burdaydı..Birde Çek Cumhuriyetinden Thomas Ledning burdaydı..Son anlarında gittik ama en güzel paraşütçüleri de yakaladık böylece..Onları seyretmek çok keyifliydi..

Hava Oyunları festivalinde paraşütçüler Babadağ' dan aşağı atlayıp gösteriler yapıyorlar..İniş yerleri de otellerin önündeki sahil..Ya da kumsala direk iniyorlar..Yani orada yürürken kafanıza birden bir paraşütçü inebilir ..Nitekim gösteriler yapan paraşütçülerden biri de nerdeyse fotoğrafını çekerken bizi sıyırdı..Onun yüzünden sandaletlerime kum doldu:) Ben havaları seyrederken Uzunbey fotoğraf çekiyordu..Arada beni de çekmiş..Tabiki burada kendi fotolarımı değil Belceğiz Plajını ve yere inen, inmekte olan paraşütçülerin fotoğraflarını göreceksiniz :) Çağıl yine bizi ekip bu seferde arkadaşlarıyla Hokkabaza gittiğinden yanımızda yoktu..Belceğiz Ölüdenizin Akdenize bakan kısmındaki plaj..Yani herzaman gittiğimiz iç kısım değil..Ölüdeniz her mevsim çok güzel ama kışın orada sadece otellerin bekçileri ve yerlisinden birkaç aile yaşıyor..Yazın nerdeyse beş dakika da bir kalkan minübüsler kışın belli aralıklarla gidiyorlar..Biz burada yaşayanlar zaten Fethiye' yi baharda daha çok seviyoruz..Çünkü cehennem sıcakları olmuyor o zaman.

Pazar, Ekim 29, 2006



CUMHURİYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN..
En sevdiğim bayram bu bayram :))
Yalnız Atatürk,
Yalnız Cumhuriyet
Yalnız Türkiye...
Hepsi beraber ama sadece onlar..Başka bir şey yok!
Bayrağımı astım..Herkesin Cumhuriyet Bayramını kutluyorum :)

Aslında anlatmaya nerden başlasam bilemiyorum..İnsanın kendinden büyük arkadaşlarının olması güzel bir şey.Çünkü zamanı gelmeden bazı şeyleri öğreniyorsunuz..Benim arkadaşlarımda düzenli olarak mamografi yaptıraran kişilerdir..İlk mamografi bilgim de bu oldu doğrusu..
Meme kanserinde erken teşhis çok önemli..Yeni meme kanseri tanısı konan kadınların % 70’i, 50 yaş üzerindeymiş. Diğer bir deyimle, yaşı 50 yaş üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı, yaşı 50 yaşın altında olan kadınlardan 4 kat daha fazla.
Daha önce meme kanseri geçirmiş ve tedavi olmuş kadınlarda, diğer memede kanser gelişme olasılığı normal kadınlara göre de 3-4 kat daha fazla.
Aile yakınları arasında meme kanserine yakalanmış kadınların, meme kanserine yakalanma olasılığı, diğer kadınlara göre daha fazla.
Memede bir kitle nedeni ile biopsi yapılmış ve iyi huylu bir tümör saptanmış olabilir. Bazı kanser olmayan iyi huylu tümörlerin bulunması, kanser gelişme riskini değişik oranlarda da artırabilmekte.
İlk çocuğu doğurma yaşı da önemli. İlk çocuğunu 30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri görülme oranı 20 yaşından önce doğuranlara göre 2 kat fazla. Hiç çocuk doğurmayan kadınlarda da risk hafif yükselmekte.
Doğum kontrol hapı kullanılması: Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte hafif bir risk artışı olduğu ileri sürülmektedir. On yıl önce doğum kontrol hapını bırakmış olan kadınlarda ise, bu risk tamamen ortadan kalkmakta.
Kilo almakta risk faktörleri arasında.
Fazla alkol alan kadınlarda, almayan kadınlara göre risk nispeten artmakta...

Bu ve bu gibi bilgileri bir şekilde öğrenmiştim zaten..Babamın annesi Babam on yaşındayken meme kanserinden vefat etmiş..Aslında göğsünü almışlar ama demek o zamanlarda baş edemediler..Annem de benim buraya geldiğim sene göğsünden iyi huylu bir kist aldırmıştı..Bu yüzden aslında bende kitle olmamasına rağmen ve diğer olasılıkları az taşımama rağmen koltuk altlarımda oluşan ağrılardan huzursuz oldum..Aslında dayanılmayacak ağrılar değildi ama sık sık tekrarlamaya başlayınca artık kontrol zamanı geldiğini düşündüm.1,5-2 sene önce de koltuk altımda sanki küçük küçük birşeyler elime gelmişti..O zaman da sadece Dr.elle muayene etti ve birşey bulamadı..Kilo aldığınız için olabilir dedi..Gerek yok ama istersen mamografi çektirebilirsin demişti..ben çektirmedim Dr.uma güvenip.Aslında ağrılar yine sadece koltuk altımdaydı..Arada göğsüme doğru gelişiyordu..Ama moralim çok bozuldu..İnternetten o site senin bu site benim gezip durdum..Aslında arada merak edipte bilmediğin şeylere bakmamak lazım..Bu işi uzmanına bırakmak gerekli..Bilinçsiz internet turları sağlıkla ilgili olduğu zaman çok moral bozucu..Neyse ben Dr.a randevu aldım o gün ama kendimi de çok kötü hissettim..Sanki hep birşeyler çıkacak havasındaydım kendimce..Neyse Dr.a gittik Uzunbeyle..Normalde kendim sık sık elle muayene yaparım çünkü Annem kist aldırdığı sene kuzenine telefonda bende kist var dediğinde o dakika kuzenininde aklına muayene etmek geliyor ve o da tesadüfen bir kist bulunuyor..

Dr.a bunları söyledim..Çok sıkta muayene etme dedi :)) Yok canım takıntılı değilim ben bu konuda..Sadece kadın sağlığıyla ilgili bir projede çalışmıştım, ordan biliyorum..diyemedim :) Önce muayene ,sonra röntgen sonra da ultrason ..Allaha şükür birşey çıkmadı..Ama Dr.um her sene olağan kontroller yapmamı tembih ederek beni yolladı..Yani her sene ekim ayında artık mamografi yaptırmam gerekiyor düzenli olarak..Bunun en iyi zamanı da regl bittiğinde ki ilk 2 günmüş..Sonuna kadar gidip kendimce zor olan muayene kısmını ve hastalıkla yüzleşme kısmını atlatabilip içimi rahatlattığım için çok memnunum..Tabiki önceden bende sıkıntısını yaşadım.Çünkü hastane ile çalışıyoruz ve özellikle ya tanıdığım yüzler karşıma çıkarsa diye..Ama erken teşhis herşeyden çok önemli..Hiç bir şekilde pişmanlık duymak istemediğim için o bana çok zor gelen Dr. a gitme olayını kafamdan sildim böylece..Bu arada mamografi için genel cerrahiden randevu alıyorsunuz onu da öğrenmiş oldum :)

Resimler: Ebru..Kadınlar çiçektir anafikrinden :)

Cuma, Ekim 27, 2006


Ben eskiden kırılan,dökülen şeylere hiç tahammül edemezdim..Yani çalışmıyorken..İnsan evdeyken sanırım böyle şeylere daha takık oluyor ve bütün gün harala gürele işlerle boğuştuğundan tahammülü zor oluyor..Gerçi ben ev işlerine herzaman minimum seviyede yaklaştığım için beni bu hayat hiç esir almadı..O zaman ailede çalışmayan tek genç kadın bendim ve mutlaka her sabah kapalı balkonumda sabahlıkla kahvaltımı yapar,eşimi geçirir, çocuğumu besler, gelen yardımcı kadına kapıyı açar ve çıkıp giderdim evden..Ne o kadar becerikli yardımcılarım oldu burada ne de ben sabredebiliyorum artık evde başka bir iş yapan kadına..Şimdi bu yoğun tempoda bile eve bir başkasını sokamıyorum..Ya yaş aldıkça titizleniyor insan ya da çok yoğun insan ilişkileri yüzünden başkalarına tatil zamanları tahammülün kalmıyor.Eskiden yani çalışmazken bir gün çok çalışacağımı düşünürdüm ve kendimi öyle avuturdum..Öğlene kadar yapılan ev işleri kesinlikle öğleden sonraya sarkmazdı..Mutlaka dışarıda ya bir fuarda ya bir sosyal etkinlikte olurdum..Günlerim vardı..Ama bu günler herkesin genelde yazdığı dedikodu yapılan günlere benzemezdi..Ya da ben öyle günlere takılmadım bilmiyorum..Ben hayatımın hiç bir döneminde sevmediğim insanlarla görüşmedim ki! Yani ondan birşeyler öğrenemediğim ve benim o ortamda olmaktan zevk almadığım zamanlarım çok az oldu..Zaten ilk etkileşimlerle ben karar veririm nasıl bir ilişki yürüteceğime..

Yeni bir kitap fuarı başlıyor bu hafta..(25. İSTANBUL KİTAP FUARI
28 Ekim, 05 Kasım 2006 Beylikdüzü)Buraya geldiğimden beri gitmeyi özlediğim yerlerden biri..Hem ben Büyükçekmeceli olduğum için evime de çok yakındı..Yani en kolay gidebildiğim , senelerdir takip ettiğim şey şimdi çok uzak bana..Bu nasıl bir duygu size anlatamam..İnsanın alışkanlıkları çok önemli işte..Çalışmasam, Çağıl' ın okulu olmasa sadece bu fuar için bile İstanbula gelebilirim.Hem müzelerde de gitmek istediğim sergiler var..Of ya ..Bu muhabbet biraz sonra beni açmayacak noktalara gelebilir..Hemen kapatıyorum :(

Bu aralar çok kitap okumak istiyorum ama bir o kadar da zamanım olmadı..Geçen gün Boğaz Kesen diye bir kitap elime geçti..Fatihin hayatıymış..Elif Şafak' ı bırakıp ona başlayacağım..Merak ettim..

Bugün ayrıntılarını sizle paylaşamayacağım ama akşama netleşebilecek bir durum var..Bunun için dualarınıza ihtiyacım var..Hayırlısıyla olursa istediğim sonuç sizinle paylaşacağım..Bu tv taktiği az sonra gibi oldu ama ancak sonra yazabilirim sizlere..

Annem Çanakkale' de.Burcu' nun bilgisayarı bozukmuş..Yani bayram bitti ama yine de Burcu yazamayacak bilgisayarı tamir oluncaya kadar.

Havalar hafif serinledi..Buraya ilk gezmeye geldiğimde kasım ve ramazandı..Ben ikili bir bluz takım giymiştim ve ogün hep kolsuz bluzle gezmiştim..İkinci geldiğimizde de Çağıl' ı burayı görmeye getirmiştik..24 saat yağmur yağmıştı..Kafayı kaldıramamıştık..Eskiye oranla buralarda artık daha az yağmur yağıyor sanırım ama yağınca da hiç durmadan iki gün yağabiliyor..Bir sene akşam yağıp sabah hava açıyordu..O sene burayı daha çok sevmiştim :)

Hala Çağıl' ın okul servisine gıcık oluyorum..Çünkü kural gereği sadece ana caddelerden çocukları alıp bırakıyorlar..Sanki Londranın göbeğinde yaşıyoruz ..Her yer asfalt ve sular birikmiyor sokaklarda..! Çok şımarık servis şöförleriniz var dedim geçen gün öğretmenimize..Bu ne mantıktır anlamadım..Paranla rezil oluyorsun kavramı buna derler herhalde..Yani sen parayı öde biz çocuğu istediğimiz yerde bırakır ve alırız..Bir gün patlayacağım ama ne zaman bilmiyorum.Alternatif bir servis kursam olur mu acaba?

Şu an Sezen Aksu çalıyor..Ben çok severim de..Uzunbey pek sevmez..Sezen sevmeyen bir Annem bir de eşim var sanırım :) Aklıma Babamla dinlediğimiz Mıchael Jackson' lar geldi birden..Ben lisedeyken Madonna ve Michael dinlerdim çok..Kedim vardı bembeyaz adı da Minik Madonna idi..Minik diye Burcuyla Çarli, Madonna diye Annemler ve ben çağırırdım..İkisini de bilirdi..Sonra kayboldu bir gün..Seneler sonra E-5 te ezildiğini söylediler bana..Oysa ben günlerce onu aramıştım.

Aslında eskiden anlatabileceğim çok şey var hayatımda ..Sanırım anlatmakta istiyorum ama sanırım sıra geldikçe..Yani Burcularla aynı evde yaşarken 3 kardeş yaşadıklarımız..Burcu' nun ne kadar sanatsal bir kişilik olduğunu ve Çarli' nin de bizi idare etmek adına ne kadar zor zamanlar yaşadığını :) Bir tarafta asi, sporcu bir abla..Diğer tarafta ablaya hiç benzemeyen uçuk bir kızkardeş..Sanırım kızları tanıma konusunda en iyi kıstasları biz verebilmişizdir kendilerine :)) Görünce sorup yanıtlarını yazarım sizler için.

Fethiye den Asortikkrep bildiriyor..Hava kapamaya yakın ama soğuk değil ve hüzünlü bir sonbahar sabahı ..

Resim : Halil Paşa.

Perşembe, Ekim 26, 2006


İki gün evden dışarı çıkmadık..Bir dinlendik bir dinlendik ki sormayın..Film izledik uyuduk, uyuduk film izledik..Aralarda güzel yemekler yedik..Sadece gazete aldık ve yattık.İkinci günün akşamı hava o kadar güzeldi ki Uzunbeyle yürüyüşe çıktık sahile..Merhaba Restaurant karşısında günü hafif bir rüzgarda, şezlonglarda oturarak batırdık..Çok romantik bir ortamdı ama biz nedense romantik değildik o gün..Fazla gevşedik herhalde tatilde..denize girenler güneşin batmasıyla hemen denizden kaçtılar..Bizde eve döndük.

Dün geç kalkıp uzun bir kahvaltı ettikten sonra Çağıl sinemaya, biz bayram gezmesine gittik Uzunbeyle..Sonra o beni huzurevine daha önce anlattığım ressam Şükran Teyze' me bıraktı ..Aynı zamanda orada sevdiğim bir arkadaşımın teyzeside var..Önce aşağıda hepberaber oturduk sonra da Şükran teyze sigara içtiği için yukarı kata çıktık..Uzun uzun politikadan ve ilişkilerden konuştuk ve dertleştik benim yaşı büyük ama kendi genç arkadaşımla :) Sonra oradan yürüyerek eve döndüm..Çünkü çok yakın sayılır ve akşamüstü yürüyüşü olsun dedim kendime..İkinci resimde görülen büyük kanal kenarında yürüdüm eve kadar..Bu kanalı Adnan Menderes zamanında Fethiye ovasını su bastığı için açmışlar..Denize dökülen tarafın yakınında böyle şehre giden tekne dolmuşlar var..Böyle manzara eşliğinde şehre kadar gidiyorsunuz..Yaklaşık yol olarak 4 km falan şehir merkezi..İşte bu kanalın bir tarafında Huzurevi de var..Bende bu kanal boyunca yürüdüm keyfini çıkararak :))


Bayramda en çok güldüğüm konu Çağılın benim yaptığım şekerparelere taşpare adını takması ama şerbetini çekmeyen şekerparelerin gerçekten taş gibi olmasıyla üstüne çatalla vurduğunda tak tak diye ses çıkarmasıydı..Esas konu blog müziği yerine bu seslerini cep telefonuna kaydettiği tak tak seslerini Uzunbeyin desteklemesiyle bloğa koyacağını söylemesiydi..Tabi bu bloğa koyma işi kaydetmekten öte cesaret isteyen bir iş olduğundan vazgeçtiler nedense :)) Şekerpareler mi? üçüncüye şerbetlendiklerinde ancak yenecek kıvama gelebildiler ama bizim hevesimiz kaçtı.Aslında ben güzel tatlı yapardım ama aynı anda hem ıspanaklı börek hem izmir köfte hem de tatlı yapınca birisi fire verdi..

Bugün işteyim..Yazıyı da bürodaki bilgisayardan yazıyorum..
Bayram da dinlenmek güzeldi..Keyifli de geçti denilebilir ama insanın tüm sevdikleri yanında olmayınca bayram gerçek bayram olmuyor.

not: Resimler Çalış Plajı tabiki..

Pazar, Ekim 22, 2006


Dünü evde geçirdim..Biraz ortalığı topladım ve biraz dinlendim..Bugün arife olmasına rağmen daha önce anlattığım ve Kıbrısa yerleşen arkadaşımız buradaydı ve bugün onu Dalamana biz götürecektik..Sabahtan buluştuk ve onu Kayaköye kahvaltıya götürmeye karar verdik..Tam yola çıkarken havanında çok güzel olması sebebiyle Kargıya plaja gitmeye karar verdik..İyi ki de öyle yapmışız..Öyle güzel bir hava ve güneş vardı ki tshırt giymediğimiz için pişman olduk..Deniz çok güzeldi ve arife olduğu için kimseler yoktu..Güzel bir kahvaltıdan sonra bizim eve geldik..Balkonda oturduk..Biraz önce Uzunbey onu Dalamana götürmek için çıktı..Benim biraz işim var yapılması gereken onun için gitmedim..Çağıl da tv.seyrettiği için kaldı.
Annemle Babam Kapadokya gezisine çıktılar..Bu bayram aslında ben de oraya gitmeyi düşünüyordum ama bizim işler müsait olmadı..Ayın otuzuna kadar yapmak zorunda olduğumuz bir iş yüzünden gitmedik..Belki böylesi daha iyi oldu çünkü evde yapılması gereken çok işim var..Hem iş yapmayı ve dinlenmeyi de özledim..Çünkü bizim işimiz hep yoğun tempoda çalışılan bir iş.Kolay kolay sezon bitmiyor.
Bayramı evde ve kendime zaman ayırarak geçirmek istiyorum..ve tüm blog camiasının Ramazan Bayramını buradan kutluyorum..

Cuma, Ekim 20, 2006


Dün sabah diyetisyenden çıktım, benim manikürcüm de burada yani aynı merkezde..Bu arada söylemeyi unuttum 2.5 gündür müthiş şekilde yağış vardı..Burada yağmur yağmaz yağmaz, yağınca da seller götürür..Tam manikür seansına başlamıştık ki telefon çaldı..Eşim arıyordu ve büroyu su bastı hemen gelmen gerek dedi..Hemen manikürü yarım bırakıp kalktım.Araba tam kapının önünde olmasına rağmen bir dolu ıslandım..Bürom yakın olduğu için beş dakika sonra olay yerindeydim :) Aslında güldüğüme bakmayın tam anlamıyla rezil olmuş durumdaydı işyerim..Binanın en üst katta teras katı olan benim büromu su basmıştı! Nasıl olmuş diyeceksiniz ki anlatayım..Büronun girişinde benim katım yani içten merdiveni olan bir kat, merdivenle çıkılan ve kapısı balkona açılan bir teras katımız var..Balkonda öyle büyük bir gider var ki bazen düşünürdüm burası resmen kedi geçebilecek genişlikte bir delik..Bunu niye böyle yapmışlar meğer ustaların bir bildiği varmış..Balkonda çiçeklerim var ve biz öğlenleri de orada yemek yiyiyoruz.Rüzgarla sanırım yere ayran kabı uçmuş..Gitmiş deliği tıkamış..Dün akşamdam beri bütün yağan o deli yağmur önce balkon kapısından içeri sonra da merdivenden aşağı girmiş..Merdivenin altına doğru benim masam ,tam altında kütüphanem, yerde duvardan duvara halı her yer su dolmuş..Bir şekilde eğim kapıya doğru değilde bir köşeye doğru toplandığından sular orada birikmiş.Uzunbey kapıyı açarken içeriden şakır şakır su sesleri geliyormuş..Neyse o gün saat ikiye kadar önce içeride biriken bir karış suyu boşaltmaya temizlik firması çağırdık..Hem alt katın hem de üst katın halısının sularını çektiler..Sonra da biz çalışma arkadaşlarımla bürodaki herşeyi sildik..Benim bilgisayarım ve klavyem su içindeydi ve masamda ıslak olmayan tek şey ekrandı..Bunların yanında kütüphanemdeki sektörle ilgili sevdiğim kitaplarım da ıslaktı ve şimdi hepsi berjer koltuğumun üstünde açık ve yayılı bir şekilde kuruyor büroda..Yani iki gündür bahar temizliğindeyiz..Çok yorulduğumuzu bilmem söylememe gerek var mı? Bu arada yoğun işlerimize de yağmur elverdiğince koşturmaya da çalışıyoruz..Onun için bu gece işten çıkıp alışverişe gittik Uzunbeyle ve geldiğim gibi karides güveç ve makarna yapıp yemekten sonra biraz Çağıl'ın ödevine yardım edip uyumuşum..Kandil için arayan arkadaşımın telefonuyla uyanıp biraz birşeyler yazmak istedim..
Dün akşamki galaya gidenlerden duyduğuma göre Cem Yılmaz' ın yeni filmi Hokkabaz çok güzelmiş..Yarın burada da gösterime girdiğinden fazla beklemeyeceğiz.Ben Cem yılmaz filmlerinin seyrettikçe keşfedilen filmler olduğunu düşüyorum..Bunu da Gora' da anladım..İlk seyrettiğimde kesinlikle çocuklar izlememeli diye düşünüyordum..Daha sonra seyrettiğimde aslında gülmek için birsürü sebep bulduğumu farkettim..En güzel halide tv için bazı sahneleri kesilince olmuş,oturup Çağıl' la beraber güle güle seyrettik.
Umarım yağmurlar kesilir..Zaten burada yağmur da yağdığı zaman gidecek büyük kapalı mekan çarşılarımız olmadığı için insan iyice bunalıyor.Yalnız bu sabah evden acele çıktık..Bugün canım tost istedi..Bizim Kültür Merkezinin yanında denize karşı tost yapan küçük bir büfe var.Sabah saatlerinde denize karşı yağsız,ketçap ve mayonezsiz (evet tostun içine eğer söylemezseniz ketçap ve mayonez koyuyorlar ki iğrenç bir şey oluyor)karışık tostumu yedim..Deniz bir çarşaf kadar hareketsiz ve uzun zamandır duymadığım uzaklaşan küçük bir tekne motorunun sesi eşliğinde körfeze bakarak keyif yaptım..Daha şimdiden denizi ne kadar çok özlediğimi farkederek yaza özlem duydum..Biz ceketlerimizi giyerek gezmeye başladık ama bu yabancılar kıyafetleriyle beni öldürecek bir gün..Bugün ilk defa atlet giydim içime ve uzun kollu spor bir bluz..Üstüne kot mont..Büfeye yürürken ürperdim sabahleyin..Tam benim büromun yanında bir otopark var ve otoparka parketmiş bir araçtan önce şortlu ,parmakarası terlikli bir erkek turist,daha sonra da başka bir araçtan askısız penye bluz ve mini etek giymiş bir kadın turist yanımdan geçti..Onları görünce daha bir ürperdim çünkü ayaz vardı hafiften..Şu turistler bazen abartıyorlar bence :))

Salı, Ekim 17, 2006


Bugün pozitif düşünmemiz gereken özel bir günmüş..Bu işlerle uğraşan arkadaşlarım öyle önerdiği için bugün pozitif düşüncelerimi buraya aktarmak istiyorum..Öncelikle de pozitif düşünmek istediğim bir şey koyuyorum resme :)) Sonra işlerim için pozitif düşüncelerle dolmak istiyorum..Aslında işlerim gerçekten istediğim düzende ama diliyorum işte..Sonra biraz sıkıldım sayılır buralarda olmaktan pozitif tatil gezintileri istiyorum kendime :)) Çağıl için herşey iyi gitsin istiyorum okulda ve iyi bir yeri kazansın diliyorum yine üniversitede..Herşeyden önce kendi ailem için sağlık dilediğimi ve herkes için mutluluk dilediğimi de unutmadan yazayım..Yani düşünüyorum :)) Şu ev işi olmazsa kendim için yine eskisi gibi spor bir araba düşüncesi içine girdiğimi de pozitif pozitif düşünüyorum :)) Blog toplantıları yapalım istiyorum..Ankara mı olur artık İstanbul mu yoksa Çanakkale mi bilmem ama bu konuda bayağı pozitif düşünüyorum :)) Yani isterim ama olur mu bilmem :))
Kahve falımda çıkan o kocaman kısmetleri ve katar katar develerle gelen yükleri istiyorum :))Birde yolum kapalı çıktı o açılsın istiyorum :))
Zayıflamak istiyorum yine..Yani bu ara biraz durdu yine gitsin istiyorum bırakmadım peşini ama gerçekten güç kıran bir şeymiş duraklamak..İşte bu kısmı atlamak istiyorum..Birde çok özel bir şey istiyorum yani kendim için hep pozitif geçmesini dilediğim birşey var..O da iyi olsun istiyorum..Bu kadar işte..

Pazartesi, Ekim 16, 2006


Yine aynı konu çünkü beni rahatsız eden bir şeyler var!..ve Cem'in bloğunu okurken buldum..Ben neden Orhan Pamuk sevmem diye..İşte benim o zamanlar okuduğum ve üstünden bayağı bir zaman geçmesine rağmen beynimin pembe loblarının bir köşesinde kalan ve zor hatırlayabildiğim şeyler.. Mümkünse önce alttaki yazıyı yani Ahmet Taner Kışlalı yazısını (BALO MASKESİZ OLSUN LÜTFEN )okuyun sonra üsttekini (ELEŞTİRİLERE CEVABI)..Kolay gelsin.En üstündeki yazının anlatmak istediğimle bir ilgisi yoktur :)
Resim :Hikmet Onat

Pazar, Ekim 15, 2006


MERTER..Rivayete göre Mustafa Kemal Atatürk, 'sağ tarafım senin olsun' diye Merter'i Merter Ailesi'ne, 'sol tarafım da senin' diyerek Bahçelievler'i Yüzatlı Ailesi'ne vermiş. İşte adını Ahmet Merter'e ait 'çiftlik'ten alan Merter, 1960'lı yıllarda bölgenin imara açılması ile gelişmeye başladı ve bugünkü noktaya geldi. Bir dönem Ahmet Merter'in çiftlik arazisi olan Merter, bugün tekstilcilerin merkezi olmuş durumda. Özellikle Keresteciler Sitesi diye anılan bölgedeki tekstil şirketlerinin de etkisi ile yaşanan trafiğe rağmen Merterliler ile tekstilciler birbirleriyle kaynaşmış durumda. Bir dönem İstanbul'un lüks semtlerinden biri olarak gösterilen Merter, her ne kadar bugün o ünvanını barındıramasa da halen içinde kendisinden kopamayan 'fabrikatörleri' ve 'üst gelir' gruplarını barındırmaya devam ediyor. Emlakçıların ifadesine göre Merter'de fabrikası, işyeri bulunan bir çok işadamı depremden sonra tsunami korkusu ile Yeşilköy, Florya gibi semtlerden Merter'e gelmiş. Tabi 1999 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Binası'nın bazı bölümlerinin buraya taşınması da Merter'deki yoğunluğun artmasına neden olmuş durumda.

Bu yazı bu akşam neden Merter üstüne kurulmuş anlatayım..Merter benim ilk evlendiğimde oturduğum semt olan Bahçelievlere çok yakın olduğu için seçtiğim bir semttir..Ağustosun 22 sinde bizim evlilik yıldönümümüzdü ve ben Demirköy' de olduğum için birbirimizden uzaktık..ve moral bakımından uygun olmadığım için dönüşte de yazmadım..Genelde geçmişle ilgili yazılarımda çocukluğum var arşivde..Oysa ben size bugün oğluşumun çocukluğuyla ilgili birşeyler anlatmak istiyorum..Biz Uzunbeyle evlenirken kendimize hem onun annesinden hem de benim annemdem biraz uzak bir yer seçtik..Arada olsun kimse kırılmasın diye..Gerçi ben anneme yakın olsun isterdim ama söyleyemedim bu duygumu..Neyse Bahçelievler de kendimize göre bir yuva kurduk ve yaşamaya başladık..Ben daha 5 aylık evliyken canım oğluşuma hamile kaldım..Yeni evliydik..O gelmeden hamilelik testi yapmıştım ve test pozitif çıktı..Bunu telefonda söylemek istemediğim için gelmesini bekledim..Ama akşama kadar nasıl dayandığımı hatırlamıyorum.İlerisi için kafamız karışık olmadığından bizim için problem olmadı hamileliğim..Sonra önce ben Anneme sonra da o annesine söyledi bize çağırıp..İki anne de daha genç oldukları için sanırım büyükanne havasına hemen giremediler :))
Ben hamileliğim boyunca gezdim,tozdum ve yedim içtim..Çok hareketli bir hamilelik geçirdim..Biraz iri olduğum için 7 aylıktan sonra hemen doğuracakmışım muhabbeti yaptı bana insanlar..Bir ara bir baktım ki 15 gün falan var doğurmama..Gideyim Tahtakaleden boncuk alayım da sonra eve kapanayım dedim kendime..Ne kadar ileri görüşlü bir insan olduğumu anlayın artık ki 14 sene önce bugünün modasını yakalamışım..O zamandan bugün kullandığım takıları yapmışım..Neyse görümcemle beraber Tahtakaleye gittik o gün..Tam 12 gün kala çok yorgun bir şekilde akşamüstü kayınvalidemde oturuyoruz..Kayınvalidem iş için 2 günlüğüne bir yere gitti ve annesi ve kızı evde yalnız..Eşim bana dedi ki istersen bu gece burada kalalım hem sen yoruldum hem de onlar yalnız kalmasın..Bende olur dedim..Gece iyi uyudum ..Hatta aldığımız boncuklardan yapmaya başladım..Sabaha karşı uyandım ve banyoya gittim..Sonra bir değişiklik olduğunu farkederek eşimi uyandırdım ve dr.umu aradım..Dr.um beni görmesi gerektiğini söyleyerek hastahaneye çağırdı beni..Merter'e..Oğluşum süprizleri seven bir çocuk olduğu için 12 gün önce süpriz yaparak gelmeye karar vermişti..Biz doğum için eşimin işyerinin anlaşmalı olduğu hastaneyi seçmiştik yakın olduğu için ama oğluş evde kalmadığım tek gecenin sabahı karar vermişti gelmeye..Bu arada sabah 7 de kalktım ben 7.30 da hastahanedeydik ..Ve doğum başlamış olduğu için beni doğuma aldılar :)) Ev taş çatlasa 4 km deydi hastahaneye..ama biz tam ters taraftan yarım saatte geldik sabah trafiğinde..

O sabah yani 15 Ekim 1992 sabahı Merter Vatan Hastahanesinde saat 10.00 da Dünya da hayatta yaptığım en güzel şey olan oğluşum doğdu..Ultrasona girdiğim için cinsiyetini biliyordum ama ben onu zaten daha hamile kaldığımı anladığım gün oğlum diye seviyordum ..Hamileyken problem çocuk filmine gitmiştik..Orada çocuk papyon takıyordu devamlı..Bende ona bakıp benim çocuğumda böyle papyon taksın dedim hep..Taktı da.Hatta pijamasının üstüne bile..Bana hep süprizli bir çocuk oldu..Aynen dünyaya gelmesi gibi süprizliydi..Bu arada 4 kilo 100 gr doğurdum ben onu..Yani iri bir çocuktu..Daha sonraları babasına çektiği için zayıf bir çocuk oldu..Aslında zayıf değildi amaboyu uzun olduğu için zayıf duruyordu..Pantolon-ceket gezdirdim ben hep onu..Pantolon askısı takan bir çocuktu..Buraya geldikten sonra biraz kilo aldı..Artık kilo sorunumuz yok..Bende 50 kilodan sonra yemek için peşinden koşmamaya çalışıyorum..Unutursam da bana hatırlatıyor :))

Benim evliliğim boyunca bana hep yakın bir arkadaş olmuştur Çağıl..Önceleri evde, sonraları alışverişte, buraya geldiğimizden beri de can yoldaşım oldu..Bazen ben sinirliyken o kadar anlayışlı ve olgun davranır ki beni de sakinleştirir..Bazen biz kardeş gibi kapışırız evde..Uzunbey bize siz kumamısınız der..Çikolata aldığında ben paylaşalım isterim genelde o zamanlarda kıyamaz verir..O da benim gibi yemek yemeği sever..Beceriklidir, bilgisayar konusunda uzman olduğunu biliyorsunuz zaten..Zorla iş yaptırırım bazen ona çünkü büyüdüğünde eli kırık olsun isterim..Belki yalnız yaşaması gerekebilir..Liderdir..bu sene başkan olması beni çok sevindirmiştir..Kızlar oğlumu hiç rahat bırakmaz..Ama o iyi bir erkek olduğu için arkadaşla sevgiliyi gayet iyi ayarlar :) Dağınıktır ama bu huyu bana çektiği için zorlanmayız pek..Hayatımda hiç unutmayacağım anılarımdan biri eskiden beni Dünyanın en güzel kadını olarak görmesidir..Anaokuluna başladığı günler arkadaşları annen hangisi diye sormuşlar o da karşıdaki kadınların en güzeli benim annemdir demiş..Yıllardır bu iltifatla yaşıyorum itiraf edeyim..Birde gece bir yere gidiyorsak ve ben tuvalet giymişsem 5 yaşındayken arabanın kapısını o açar ve beni arabaya bindirir..Hatta dans ederdik beraber..Biraz daha büyüdüğünde kızlar tarafından tercih edilen bir erkek olacağını düşünüyorum..Çünkü bazen Dünyanın en tatlı erkeği oluveriyor bir anda..

Benim yaşam kaynağım o..Onsuzken burada yaşayamayacağımı hissettim hep..Hayat boyunca dibinde olamayacağıma göre ara ara kendimi hazırlıyorum büyümesine..Bugün sabah saatlerinde tekrar bir yaş daha büyümüş olacak ! Onu doğurmak hayatta yaptığım en iyi şeymiş..Her ne kadar kendisi inanmasa da onun sevgisini bir başka çocukla paylaşmak istemedim hiç..Onunla geçirdiğim yılları keşke tekrar yaşayabilsek ve tekrar büyümesini izleyebilsem :))

Tek zorlandığım tarafı bir terazi olması..ama sanırım bu da hayatın tuzu biberi..Herzaman bana iyi bir arkadaş, iyi bir oğul ve iyi bir insan olan oğlumun doğumgününü kutluyorum..SENİ ÇOK SEVİYORUM
Her Merterden geçişte onu anımsıyorum, odamda onu ilk gördüğüm zamanı,ilk kıyafetlerini, çalacaklar diye odadan salmadığımı,o pembe ve değişik bebişin benim olduğunu ve hala onu kimseyle paylaşmaya kıyamadığımı :))

Cuma, Ekim 13, 2006



Sinan Aygün Nobel Edebiyat Ödülünü alan Orhan Pamuk için "İçime sindiremiyorum " demiş.. Bende..

Resim : Picasso "musketeer"

Salı, Ekim 10, 2006


Benim adımı aldığım ama şimdiye kadar hiç tarifini vermediğim Krep arandığı zaman ben ve benim bloğum çıktığı için arayanlara bir kıyak yapayım ve eşsiz tarifimi yayınlayayım dedim..Bu tarifi senelerdir ben yaparım hatta Mutfakcamı Burcu ' ya da bir gün telefonda öylesine verdiğimden sonra açıp inanmıyorum çok güzel oldu diyen yine kendisiidr.Bende ona e boşunamı adımız krep hanıma çıktı diyerek vecizelerimizi sunaraktan saygılarını bir kez daha kazanmışımdır..

Asortik Krep' ten Krep :
125 gr un( 1 su bardağı)
1 yemek kaşığı tozşeker,az tuz.
ılık 250 ml süt ( 1 su bardağı )
2 yumurta
göz kararı un yani sıvı kek hamuru kıvamında akıcı halde :))
unun içine de 1 paket hamur kabartma tozu.
Robota konur, karıştırılır, kızgın tavaya dökülür..Diğer kısınlarını biraz biliyorsunuz diye yazmadım..Tercihen tereyağla çıktıktan sonra yağlanır ve en güzel Ezine beyaz peynir ve çilek reçeliyle yenir :)) Trakya usulü.


Geçtiğimiz günlerde de Age35 in annesi içli köfte yapmış.(6 ekim yazısı) bende ona içli köfte şeklini beceremediğim için yalancısını yaptığımı anlatmıştım..Bana birgün anlatırmısın dedi..İşte o zaman bu zamandır :))
Pratik İçli Köfte
2 su bardağı ince bulgur
2orta boy patates
200 gr kıyma
50 gr ceviz
2 yumurta
kırmızı biber,tuz karabiber..
Tavada kıyma ile soğanı kavurun.Cevizi ufalayın,karabiber,tuz, koyun..Bekletin.
2 su bardağı bulguru, 2 su bardağı sıcak su ile ıslatın.Bulgur kabarırken tuzlu suda patatesleri haşlayın,rendeleyin.Bir yumurtanın tamamını,bir yumurtanın beyazını karıştırın.Patatesleri ekleyin, yoğurun.
Fırın kabını yağlayın,hazırlanan hamurun yarısını iyice yayın,harcı koyun.Kalan hamuru üzerine serin.Yumurta sarısı sürün.Kırmızı biber serpin.Fırına koyun.Kızarıncaya kadar tutun.Afiyet olsun :)

Bugünkü yazım için oruçlulardan özür diliyorum şimdiden :)

Pazartesi, Ekim 09, 2006


Bu ülkede kadinlarin yüzde 81'i hiç sinemaya gitmemis. (Türkiye' de )
--------------------------------------------------------------------------------

Sinemaya giden kadinin orani nedir Türkiye'de? Bu ülkede kadinlarin
yüzde 81'i hiç sinemaya gitmemis.
Belki bir sosyolog daha baska bir sonuç çikartir ama ben bu sonuçlara
bakip bu toplumda kadinlarla erkeklerin ayri ayri yasadigini
söyleyebilirim.

Hatta, sadece erkeklerin gittigi meyhanelerle, sadece erkeklerin
gittigi kahvelerle bu arastirma sonuçlarini yan yana koydugumda
söylemek bile istemeyecegim baska sonuçlar bile çikartabilirim.
Erkeklerin kadinlara bu kadar uzak, birbirlerine bu kadar yakin
yasamasi biraz tuhaf gözükür bana.
Bütün bunlara baktigimizda buranin bir ask ülkesi, sevgi tüten bir
cennet olmadigi açik.
Zaten çok garip bir rastlanti, yapilan bir baska arastirma dünyada
'gücü' her seyden önemli bulan ülkeler siralamasi yapmis ve Türkiye
bir numaraya oturmus.
Bu ülkede yasayanlarin çogunlugu, sorunlarin güçle çözülecegine inaniyormus

Eh, kadinlarini evlere hapsetmis bir toplumun sorunlari da sevgiyle
çözmesi beklenemez.
Belli ki bu ülke kadinla erkegi birbirinden ayirarak birçok açidan
sakatlanmis.
Ülkemizin ask ve sevgi ülkesi olmadigi kaba güce tapinmaya ise yatkin
oldugu anlasiliyor. Peki toplumun gelecegi olan çocuklara ilk
egitimlerini veren kadinlarimizin entelektüel düzeyi ne? Hiç kitap
okumayanlarin orani yüzde 70.
10 kadindan yedisi hiç kitap okumamis.
Hiç tiyatroya gitmeyenler yüzde 87.
Kadinlari böyle olan bir toplumun zeki, zarif, zevkli, incelikli
çocuklar mi yetistirmesini beklemeliyiz yoksa bu degerlere hiç
aldirmayan kusaklar mi? Siz bu tabloya bakinca Türkiye'nin geleceginde
nasil insanlar görüyorsunuz? Türkiye'de son zamanlarda odagina 'kadin
saçini' koyan, 'Kadinlarin basini açalim mi yoksa kapayalim mi?'
tartismasindan kendine ikbal saglayan siyasetle kadinlarin ne kadari
ilgileniyor?

Kadinlarin yüzde 66'si siyasetle hiç ilgilenmiyormus.
Kocasi hangi partiyi tutuyorsa o partiye oy veriyormus.
Bizde siyasetin neden hipopotamlarin itismesine benzedigini
anlayabiliyor insan bu sonucu görünce.
Kadinlarin taleplerinin siyasete yansimasi mümkün mü bu sartlar altinda.
Bu toplumun hiç bir yerinde kadin gözükmüyor.
Lokantasinda, sinemasinda, tiyatrosunda, edebiyatinda, siyasetinde kadin
yok.
Gürültücü bir sirtlan sürüsü gibi dolasan erkekler hakim topluma.
Kadinlari dövüyorlar, öldürüyorlar, eziyorlar...
Ve kadinlarin sesi bile çikmiyor.

Simdi açikça söyleyin, biz Fransa'ya mi yoksa Afganistan'a mi yakiniz?
Böyle bir toplumdan nasil bir yasam çiçeklenmesini beklemeliyiz?
Kadinlara 'seçme seçilme' hakkini vermekle övünen cumhuriyetimiz
seksen yildan beri kadini hayatin içine sokamadiysa, bu tartisilmasi
gereken bir konu degil mi? Türkiye'nin çok ciddi, çok derin sorunlari
var bence.
Bu sorunlarin basinda da kadinlarin durumu geliyor.
Türkiye'de kadinlarin sorununu tartismadan, bu kadinlarin nasil
çocuklar yetistirecegini düsünmeden ülkenin gerçeklerini görmemiz
mümkün degil.
Türkiye geri kalmis bir ülke çünkü kadinlari geri kalmis.

Kadinlari eve hapseden bir ülkenin üretmesi, yaratmasi, gelismesi de
mümkün olamaz bence.
Bu tablo, bu toplumun sakat oldugunu, bir bacagini kendi iradesiyle
kesen bir topal oldugunu gösteriyor.
Bu ülkeyi yönetmek iddiasinda olanlari dinleyin, kadinlarimizdan,
onlarin hayatindan, içinde bulunduklari kosullardan bahsetmiyorsa bosa
konusuyor demektir.
Çünkü, profili çikan bu kadinin doguracagi toplum mutlu ve özgür
olmayacaktir.
Kadinlari düzeltmeden de bu sakatligi tedavi edemezsiniz.
Mutsuz köleler yaratirsiniz sadece. Aynen simdi oldugu gibi...
Ahmet Altan

Bu yazı bugün mailime gelmiş..Herzamanki gibi Aysetun göndermiş :) O kadar doğru cümleler var ki paylaşmak istedim sizlerle.. Resim: zaten bilirsiniz..Natıonal Geographic.

Pazar, Ekim 08, 2006



Bu hafta perşembeden beri yazı yazmadığımı şimdi farkettim.Perşembe koşturmakla geçti zaten..Cuma günü işsel sebeplerle buradan gitmek zorunda kalan bir arkadaşımla buluşmak için sabahtan işlerimi bitirdim..Öğleden sonra beni yine onun gibi buraya yeni gelen bir arkadaşıyla tanıştırdı..Benim buradaki en büyük misyonum bu..Buraya yeni gelen insanlara yardımcı olmak :) Ben çok zor alıştım da buraya insanlar benim gibi zorluk çekmesinler diye bulduğumu yakalayıp ilgileniyorum..Hem benim yaşadıklarımı yaşamadan alışıyorlar hem de ben eş,dost, akraba eksiğimi gideriyorum.Bu giden İzmirli arkadaşım beni o kadar çok duygulandırdı ki anlatamam..iki senedir yaşadığımız acı tatlı anlar gözümün önünden geçti..Biz 3 aile çok yakın görüştük..Haftasonları koylarda piknik yaptık, akşamları benim şömine başında şarap içtik, (böyle yazdığım zamanlarda hepimizi ayyaş ve çok içki içen tipler olarak düşünmeyin sakın..Aramızda içki içeni var içmeyeni var, böyle ortamlarda kim ne seviyorsa onu yaparız biz , kimsede birbirini yargılamaz) işlerimizde yardım ettik, gündüzleri buluşup kız muhabbetleri yaptık, sırlarımızı paylaştık..Sonra ayrılık rüzgarları esmeye başladı ve bu arkadaşlarımızdan birinin işleri bozulmaya başladı..Toparlamaya çalıştık olmadı..Terslikler ve zorluklar birbirini kovaladı..Problemler de yaşadık ve bitti..Cuma akşamı eşyalarını alıp başka bir yere gittiler para kazanmak için.



Cumartesi günü genellikle yaptığım gibi evdeydim ve hem ev işlerimi yaptım hemde dinlendim..Havalar burada daha bozmadığı için yürürüş yapmak istedim ama iftara Kayaköye davetli olduğumuz için anca toparlandım ve yürüyüşe gidemedim..Onun yerine iftardan sonra Uzunbeyle beraber yürüyüş yaptık Fethiye de deniz kıyısında ve paspaturda. (eski çarşı) Bugün lisede kankam olan bir arkadaşımı telefonla aradım..Bende eskiden telefon numarası vardı ama telefonumu kaybedince numarayıda kaybetmiştim..Geçenlerde bulduğum karikatürist http://karkatur.blogspot.com arkadaşımdan tekrar ulaştım ona..Tekrar sesini duymak güzeldi..Eski arkadaşlarımın izini bulmak bana çok keyif veriyor..Umarım hepsine ulaşırım..



İki haftadır rejimle ilgili bir şey yazmadım hem sırası gelmedi hem de iş yoğunlaşınca yeme düzenim çok bozuldu..Eski düzene girmekte zorlanıyorum..Bu hafta daha net uygulayabiliyorum artık rejimi..Kilo olarak çok yol katetmesemde yağlardan yaktığımı söylüyor diyetisyenim..Hatta bu daha iyi diye de şaşırıyor..Yani kilo vermesemde yağlardan gittiği için iyi durumdayım..Yavaş yavaş insanlarda söylemeye başladılar..Ben pantolonlarımdan anlıyorum ve tişörtlerimden..Ama bu hafta biraz daha dikkat etmeye çalışıyorum ki sıkıldım yavaş kilo vermekten..Biraz daha hedefi yükselttim..Keşfettiğim bir şey var ki çok su içmek yağları eritiyor..Tabii yağlı yemeklerde yemiyorum ama ne kadar çok su hedefini gerçekleştiriyorsam (günde 3 litre-3.5 olabilir ama 4 değil bu konuya dikkat !) o kadar çok yağ gidiyor :) Mankenlerin elinde su şişesiyle gezmesinin sebebini şimdi anlıyorum..Yemiyorsun tamam ama su içmezsen kilo veremiyorsun.



Eskiden çok aradığımda daha çok özlüyorum diye Annemleri daha az aramaya çalışırdım..iki günü bulurdu aramam ..Artık hergün Annemle ve Burcuyla hatta Çarliyide çok sık aramaya çalışıyorum..Dün akşam Babamı aradım ..Annem Çanakkale de ya..Telefonu kapatırken Babam Uzunbeye selam söyle dedi :))



Çağılla Uzunbey yeni bir köpek almak için baskı yapıp duruyorlar..Onların bu tavırlarından inanın çok sıkıldım..Hem biz sabah 9 da en geç işe gidiyoruz..En erken 4 te Çağıl eve geliyor..Bu köpek sabah 9 dan 4 e kadar ne yapacak bilmem..Kıyamıyorum köpeğin yalnız kalmasına..Reis çok uysal bir hayvandı..Ona da kıyamıyordum ama bizimkilerle başa çıkamıyordum..Şimdi yine takışıyoruz bu konuda..Hatta Uzunbey tamamıyla kararı bana bıraktığından Çağıl almadığım için beni suçluyor..Zor durumdayım..bir yandan da bana emrivaki yaptığı için Uzunbeye de kızmıyor değilim.



Mavi Kuş çalışmaları çok iyi gidiyor..Yardımlar çoğaldıkça ve ihtiyacı olan insanlar destek buldukça iyi ki bu işe başlamışım diyorum..Biz kurucu üye olduğumuz için dernek çocuğumuz gibi..Çok güzel gelişiyor..Uzunvadede çok daha iyi işler yapacağımıza da inanıyorum.



Son zamanlarda Hp bilgisayar ve Biryağdaki ayçiçeklerin olduğu reklamlara bayılıyorum..Biryağın bir önceki reklamına da tapıyordum..Evden kaçtıklarında çekirdek çitleyen insanlara yam yam gözüyle baktıkları reklamlar ..Ayçiçeği yağı burda kullanmıyorum artık ..Bütün yemekleri ve pilavları zeytinyağıyla yapıyorum..Zeytinyağını da buradaki üreticilerden alıyorum..Çok hafif tam yağlık zeytin üretiliyor burada..Oysa Bursa dan aldığımız yağları karıştırmadan kullanamazdık biz..İlk zamanlarda az da olsa çiçekyağ alırdım ben ama artık tamamıyla zeytinyağı kullanıyorum..Biz Trakya da eskiden zeytinyağlı yemekleri de çiçek yağla yapardık..Böylece ısıtmadan oda sıcaklığında da yemek keyifli olurdu..





Resim: Manet

Perşembe, Ekim 05, 2006


Salı günü Çağılın okuluna gittim..Veli tanışma toplantısıydı..Bizi edebiyat zümre odasında ağırladılar..İki rehber öğretmen bize okulla ve öğretmenlerle ilgili bilgi verdi.Ben rehber öğretmenleri genelde severim..İdealist bulurum çünkü..Biraz da Çarli rehber öğretmen olduğu için sanırım severim..Neyse ben özellikle erkek öğretmenle aynı frekanslarda olduğumuzu düşünüyorum.Okula çalışmalarında destek olacağımı söyleyerek toplantıyı tamamladık.Toplantıya Çağılın sınıf öğretmeni de katıldı..Benim size asıl anlatmak istediğim işte bu nokta..Yani sözün özü şu ki...Sınıf öğretmenine dayak hariç her şekilde arkanızdayız diye bir cümle kurdum..Bu cümle öğrtemene garip gelmedi ve onlar eskidenmiş gibi bir cümleyle konuyu tamamladı..Fakat bir veli kalkıp ben taraftarım gibi bir cümle kurdu..İşte arkadaşlar bizi bu zihniyet alaşağı ediyor..Yani olana tamah etme..Daha yukarı davranışları hakettiğini kabul etmeme..Çocuk ya da genç dayakla yola gelir mi? Hele şimdiki zihniyetlerden ne kadar uzak tutarsak o kadar yol alacağımız bir dönemde bu konuların hala konuşulması çok yazık..Şımarık insanlar yetiştirelim demiyorum.Ceza verelim, uzaklaştıralım ama dövmeyelim..Dövdürmeyelim.
Toplantıdaki bir konuda Muğla ' da girilen sınavda 70 üzeri not almadığı için matematik öğretmeni sıkıntısı yaşandığından Çağılların okula atama yapılmamıştı..Şimdi bir şekilde öğretmenleri geldi çarşamba günü ama sanırım gerçek bu..Yani arkadaşlar Anadolu Fethiye bile olsa bazı konularda hala çok geri..Bunun sebeplerinden birisi insanların tabiki yaşam şartlarının çok daha iyi olduğu için İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşamayı seçmesi..Bende zaman zaman o şartlarda çalışsak nasıl olurdu diyorum kendi işimde bile ama siz gelmeyin, biz gitmeyelim bu vatanın evlatlarını kim eğitecek, siz yapamayın biz yapmayalım vatanın ücra köşelerine hizmet kim götürecek, siz açmayın ben açmayayım yolları yarı mevsim kapalı yerlerde iş kim yaratacak..Bazen burada dağ köylerinde bile 3 sınıf eğitim yapan okullar gördüm ben..Evet burada bu kadar turistik ve gelişmiş yerde..Ben bazen şikayet ediyorum ve bana insanlar ne diyor biliyormusunuz sen hiç Anadoluyu gördün mü? Ben hiç Anadoluyu bu manada görmedim..Evet hayatımda buraya gelene kadar sadece onar günlük tatillerde o da Antalya, Bodrum, Çeşme gibi yerlerde gördüm..Ankara da gördüm ama orası başkent, sayılmaz.. Hep söylenen şeyler de görsen isyan edersin..Evet ben isyan ederim ama şartlara değil insanların anlayışına isyanım..Burada bu kadar anlayışına,burası Türkiye anlayışına..Acı birşey paylaşmak istiyorum..İngilizlerle çalışıyoruz, yaşıyoruz burada..Almanlarda var ama az..İngilizlerle diyelim ki randevulaşıyoruz..Bana diyorlar ki Türk saatimi ingiliz saatimi ..O ne demek..Yani saat 3 te buluşuyorsak İngiliz saati saat 3.00...Türk saati 3.30 ya da 4.00..abartırsa 5.00.Çok haksızlar mı hayır ben şahit oldum çoğu davranış böyle ama istisnalar da var..Bu ve bu gibi olayların hepsini insanların kendi işlerine ve yaşamlarına saygı göstermemesi olarak yorumluyorum ben.Kendilerine yapılan davranışlara sesini çıkarmayan siz çıkarınca da hayır durumdan ben memnunum diyen insandan ne kendine ne de başkalarına hayır gelir diyorum..Yukarıda anlattığım dayak olayından tutun, parasını verip satın aldıkları malın kötülüğüne , aldıkları hizmetin sağlıksızlığına kadar kimse bunun daha iyisi nasıl olur demiyor..Ya da ben nasıl daha iyisini yaparım da demiyor..Böyle olduğunda ise alan razı satan razı birde siz şikayet ediyorsunuz diye kötü oluyorsunuz..Hatta düzen bozucu konuma geçiyorsunuz..Ben bir şey benim yararıma olmasa da eğer birileri faydalanacaksa sesimi çıkarmam ..Çıkarmam ki düzen otursun..Ama insanların çoğu bir başkasına faydası dokunacak diye ödü kopuyor..Fesatlık had safhada..Bu sadece burada böyle demiyorum..Anlatmaya çalıştığım zaten şartlar buralarda kötü..Birde insanlar hoşgörüsüz, tahammülsüz ve saygısız olduğunda hepimiz için şartlar daha da kötülüyor..Gelen iyi insan ya da kalifiye insan böyle kötü piyasa da çalışmak istemiyor..Çünkü başka yerde çok daha iyi konumda çalışabilecekken neden burada zaman harcayayım diye düşünüyor..İşte genelde yaşadığım iki sorun bu..Kimse hakettiği şekilde yaşamıyor çünkü bazı kimseler hakettiklerini istemiyor..Onlar istemediği için de çoğunluk bu hakkına kavuşamıyor...Olay bundan ibaret.Ama herkeste bir şikayet bir şikayet.Kimsede düzeltmek için ne yapabiliriz demiyor :((
Ressam: Fikret Otyam

Salı, Ekim 03, 2006

Bloğumun müziğini gelen istek üzerine (özellikle İbeking istediği için) değiştirdi Çağıl..Hatta Burcu şarkıya bayıldığı için onun bloğuna da aynı müziği koyduk..Çok romantik bir parça olduğu için özellikle mum ışığında dinlemenizi tavsiye ederim :))

Pazartesi, Ekim 02, 2006

http://www.alisbagis.com.tr
Bu sitede bir kuruş para harcamadan gönderdiğiniz maillerle bağış yapabiliyorsunuz :))
Sadece hangi derneğe bağış yapacağınıza karar verin ve gönderin ..
Bizim derneğimiz şimdilik orada yok ama banka hesap numaralarımız sitemizde var !
Bakınız lütfen...http://www.mavikus.org
Çok güzel bir bilgi buldum..İnternetin ilk senelerinde yoktu..Gerçi ben" çocuğunuzun internet bilgisiyle nasıl baş edeceksiniz " noktasına geldim ama benim için bir bölüm daha açılmamış..Yine de bulduklarımı paylaşmak istedim..Biz başladığımızda böyle yazılar yoktu :))

Link

Pazar, Ekim 01, 2006

Geçtiğimiz hafta canımız "demir tava" yemek istediği için gittiğimiz Çin Lokantası..Geçen sene Uzunbey sizi bir yere götüreceğim diyerek Çağılla bizi sezon biterken götürmüştü ..Bu sene yine geç vakte kadar çalıştığımız bir akşam isterseniz gidelim demir tava yiyelim dedi..Biz hayatta ikiletmeyiz Çağılla böyle bir teklifi..Hemen yola koyulduk çünkü mekan Hisarönünde..Hisarönü Fethiyenin restaurant ve bar cenneti..Hem de otel. Ölüdenizin bir üst mahallesi olduğu için de gayet turistik bir yer..Bizim festivallerimizi yaptığımız alan da orada..Bu kış o meydana belediye binası yapılacağı için seneye festival alanı değişebilir..Yani öyle bir durum var ki eğer yollar biterse son sene sanırım başkan bize bir amfitiyatro yapma sözü verdi ki hepimiz umutla bekliyoruz..Neyse işte ilk gittiğimiz sene ne yiyebiliriz diye garsona sorduk..Garson bize anlatırken Çağılla ikimiz cozurdayarak geçen demir servis tabaklarında et yemekleri gördük..Onların adı ne diye garsona sorduk..O da bize demir tava mı dedi..Evet demir tava :)) bizde gördük demir tava da olduğunu ama biz otantik ismini öğrenmek istiyoruz..İşe yeni girdiğini ve o kadar bildiğini söyledi..ısrar etmedik bizde..Hem biz kültür manyakları olarak ne yediğimizi çince duymak istiyoruz..Benim oğluş hatta çubuklara hasta olduğu için pilavıda çubukla yemek istediğini söylüyor..Ben gülüyorum çünkü biz Uzunbeyle bunu beceremedik daha önceki deneyimlerimizde..Ama o ilk seferden yemeği nasıl çubuklarla yedi hala anlamış değilim..O tatilimizde kısa ama çok güzel bir tatildi ve burada http://www.sazlik.com kaldık..Eğer doğal bir plaj ve doğal bir ortam ,sessiz bir tatil istiyorsanız Adrasan' ı tavsiye ediyorum..İşte bu muhabbet arasında bizim demir tavalar geldi..En az geçen senekiler kadar güzeldi ve ekşi tatlı soslu tavuk, cips, pilav, çin böreği, midye ve çorbalardan başladık sonunu nasıl getirdik farketmeden şiştik..Bir ara garsonu yakaladık ve yemeğin adını soralım dedik..Garson bize demir tava dedi yine..Çağıl kıs kıs gülerken anne aynı garson galiba diye de düzeltti..Biz bu yemeğin adını öğrenemedik ama eğer yolunuz bir gün Hisarönüne düşerse (yaz sezonunda) demir tava isteyin..Hatta ben bir daha gittiğimde sadece çin böreği ve demirtava yiyeceğim Peking Chinese Restaurantta.. http://www.pekingchineseturkey.comSahibi uzun zamandır Türkiye de yaşayan bir Çinli..