Çarşamba, Kasım 29, 2006


Geldim..Çok güzel günler geçirdim.En ayrıntısına kadar da anlatacağım..Hem de resimlerle..Bugün halletmem gereken işlerim var..Yazılar akşama :))

Resim: Fethiye..Aşıklar yolundan şehrin genel görünüşü..

Çarşamba, Kasım 22, 2006


Annemlere gidiyorum arkadaşlar..Hem Burcu' nun iş görüşmesinde Çekmece de olmasından dolayı onları da göreyim diye hem de Çarli' yi, Annemi ve Babamı çok özledim bayrama kadar sabredemeyeceğimden dolayı..Daha önce Uzunbeyle beraber bayramda İstanbul' a gitmeye karar vermiştim ama tatilde başka yere gitmeyi düşündüğümüzden ve bayramdan sonrayı bekleyemeyeceğim için bir sürpriz yapıp gitmeye karar verdim..Herkes çok şaşırdı ve bende onları görene kadar inanamıyorum gideceğime..Yarın yoğun bir gün olacak bir ara Dalaman yapıp geleceğim belki son dakikada yetişebileceğimden bavullarım yanımda olacak..Yarın gece yollardayım yani..Burcu perşembeden gidiyor ..kendi deyimiyle yer kapacakmış :) Çağıl babasıyla kalacak..Okulu ve sınavları var çünkü..Blog bir kaç gün kapalı..Mail adresimi Çağıl kontrol edeceğinden oradan bana ulaşabilirsiniz..
asortikkrep@hotmail.com
Muhtemelen yarın nete zor girerim..Şimdiden allahaısmarladık :)
Asortikkrep İstanbul yolunda...Ay inanmıyorum :)))

Resim: Mimarsinan dolaylarından Büyükçekmece sahil görüntüsü..Muhtemelen ay'ın altında bir yerlerde olan Babamların evinden cuma akşamı bu görüntünün yaklaşık başka bir versiyonunu Burcuyla ve Çarliyle karşı sahilden seyrediyor olabiliriz :))

KONGOYA GİTMEK İSTEYEN VAR MI ?


Şimdiye kadar böyle bir resim ve yazı benim bloğumda görmemiştiniz ama dayanamadım ve yayınlıyorum arkadaşlar..Geçtiğimiz temmuzda olan ve arşivleri ararken bulduğum bir haber..Kongo' da çalışan bir adam araçtan inip kısa bir uyku çekmek istiyor. Sonrasında da ortadan kayboluyor ve sonra bulunan bu oluyor..


Haber: Adnan Eren www.buyukhaber.com

Salı, Kasım 21, 2006

Günün sözü :)


Bir kızılderili atasözü “Bir insanı anlamak istiyorsan, gökte üç ay eskiyene kadar onun ayakkabılarıyla dolaşmalısın” der.

Pazartesi, Kasım 20, 2006


Son zamanlarda keşfettiğim bir fotoğraf atölyesi.Yukarıdaki fotoğraf benim en sevdiklerimden biri.
....
http://www.muammeryanmaz.com
Muammer Yanmaz Fotoğraf Atölyesi'nin 14. Donemi 25 Kasim 2006'da basliyor !!!

Onkayit icin..

Atolye Cumartesi gunleri 10.00-12.00 saatlerinde olmak uzere toplam 8 hafta surecektir.
Katilimcilar, '40 Haramiler' adi altinda atölye sonrasinda ortak calismalara devam edeceklerdir.
Fotografa yeni baslayacak olan veya fotograf bilgisini gelistirmek isteyen herkese açıktır.
8 haftalik kurs bedeli 250 YTL'dir.


1. Hafta: Makina (Digital / Analog) ve yardimci araclar
2. Hafta: Isik bilgisi, kompozisyon
3. Hafta: Uygulamali cekim, degerlendirme
4. Hafta: Siyah-Beyaz karanlikoda
5. Hafta: Reklam fotografciligi, studyo makinalari ve isik bilgisi
6. Hafta: Dis cekim
7. Hafta Dia gosterisi hazirlama, degerlendirme
8. Hafta: Portfolyo, fotograf projesi danismanligi

Adres: 19 Mayis Cad. No:32 Meric Onku Is Hani Kat:2 D:9 Sisli - Istanbul

Tel: 0212 266 66 74
0212 266 66 75

LOSEV, 65 YAS UZERINDEKI GENCLER VE DEGERLI COCUKLAR basligi ile yayinladigi basin bulteninde, "Lutfen 10 Kasim 2006 ile 1 Nisan 2007 tarihleri arasinda salatalik, domates, patlican, biber, seftali, karpuz, erik, muz gibi yaz SEBZE ve MEYVELERI yemeyiniz" ibaresini kullanarak onemli bir beslenme sorununa dikkat cekiyor.
--------------------
LOSEV tarafindan yapilan basin aciklamasi su ifadelerle devam etmekte;
"Cunku bu tarihler arasinda satin alacaginiz bu gidalarin hicbiri dogal ortamlarda, tarlalarda, gunes isiginda ve dogal gubrelerle yetistirilmiyorlar ya nasil yetistiriliyorlar; Naylon ortu ve benzeri kaplamalarin altindaki seralarda Sicak ortam saglamak icin yakilan kaloriferlerle büyümesi icin asiri miktarda kullanilan hormonlarla Boceklerden korunmak icin asiri miktarda kullanilan tarim ilaclariyla yetistiriliyorlar. Cabuk bozulmasin, raftaki omru uzun olsun diye de erkenden toplanip sandiklaniyor ve size sunuluyor. Vitamin ve mineralleri de eksiliyor. Tum bu dogal olmayan kosullarda yetisen sebze ve meyveler kanser riskini %70 artirmaktadir. Isin en aci tarafi hamile bir anne dogal olmayan, sera urunu bu meyve ve sebzeleri mevsiminde yemedigi zaman aldigi bu hormonlar ve tarim ilaclari dogrudan anne karnindaki bebegine de gecmektedir. Yine emziren annelerden, anne sutu ile bu tarim ilaclarinin bebegine gectigi bir cok bilimsel arastirmalarda gosterilmistir. Hem kansorejen hem de pahali olan bu meyve ve sebzeler yerine kisin yetisen ve vitamin, minerallerden zengin olan ispanak, pirasa, karnibahar, yerelmasi, elma, portakal, mandalina gibi kis sebze ve meyveleri tercih ediniz. Bu sekilde hem saglikli olursunuz hem de kanserden korunursunuz.
Biz ciddi, guvenilir bir sivil toplum orgutu olarak sizleri kanserden korumak istiyoruz. Tek amacimiz budur."
---------
Teşekkürler Aysetun :)
Resim: Paul Cezanne ..Natürmort

Fıkra Aysetundan..Sağolsun bazen çok güzel şeyler gönderir bana..
....
Profesör konferans salonuna gelmiş.Ön sırada oturan bir seyis dışında baska kimse yokmuş. Sunuşunu aktarma konusunda bocalamış ve seyise sormuş:

-Buradaki tek kişi sizsiniz. Size gore konuşmalı mı, yoksa konuşmamalımıyım?"

Seyis cevap vermiş:

-"Hocam ben basit bir insanim, bu konulardan cok fazla anlamam.

Fakat ahira gelseydim ve bütün atlarin kaçıp bir tanesinin kaldiğını görseydim, yine de onu beslerdim."

Bu sözlerden pek etkilenen Profesör konferansa baslamış. iki saatin uzerinde konusmus durmus. Konferanstan sonra kendini mutlu hissetmis.
Dinleyicisinin de konferansın çok iyi olduğunu onaylayacağını düşünerek:

-"Konuşmayi nasıl buldun?" diye sormuş.
Seyis cevap vermis: "Hocam sana daha once basit bir adam oldugumu ve bu konulardan pek anlamadigimi soylemiştim. Gene de eger ahıra gelip biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim, ama elimdeki tüm yemi ona verip hayvanı çatlatmazdım."
...

Kalbim ve duygularım bu gece bu resimdeki kadar karışık..Nedenini size anlatmak istemediğim ama bazen insanların hayatla yaşadıkları gönül kırıklıkları vardır ya bu işte öyle bir şey..Bunun eşle, çoluk çocukla bir ilişkisi yok şu an.Bu sadece gönlümün en ince çizgilerinin dayanamadığı ve istediği bir şey karşısında olmayan şeylerle ilgili..Aslında bunu biriktiren ve çoğaltan da hayat..
Dün evde geleneksel cumartesi temizliğimi yaptım ve bugün kahvaltıya Yörük müzesine gittik ..Uzun süredir gidememiştik..Sohbet edip, gazetelerimizi okuduktan sonra eve döndük ve ufak bir işimizi hallettikten sonra yemek yedik erkenden..Daha sonra benim canım birşeyler içmek istedi..Babamlar bayramda Kapadokya gezisinden çok güzel bir şarap almışlar..Geçen gün bana kargo gönderirken Annem onu da göndermiş..Bende kimseyle paylaşmaya kıyamadığım için bu gece içeyim dedim..Çok güzel bir şaraptı..Babam kulakların çınlasın..Keşke sen geldiğinde beraber içseydik..Turasan 2003 Kapodokya..Kim yaptıysa ellerine sağlık :) Bu gecenin en güzel şeyi buydu..Şarabı benim içtiğimi Uzunbey' e sadece bir kadeh verdiğimi söylememe gerek varmı bilmem..Bu gece Star'da ki Alaturka pop star yarışması da ne güzeldi..İçtim ağladım ağladım içtim.

Bu aralar buralardan iyice sıkıldım..Bayramda Uzunbey İstanbul' a gidebileceğini söylediği için ben şimdi gidemiyorum..Beraber gitmeye karar verdik..Şafak 41

Resim: Burhan Doğançay..Eğer yanlış hatırlamıyorsam NY Metropolitan Müzesinde tek Türk sanatçısı olarak bizi temsil etmekte..Bu kurdela serisinin mavi zeminlisi (değişik kompozisyonlusu) şu an sergilenen eserler arasında..

Cuma, Kasım 17, 2006


Çok hoş bir konu değil ama Aysetun bana bir mail göndermiş sizlerle de paylaşmak istedim..Konu daha yakın yaşanmış olunca..
...
Cocuk tacizi konusu Turkiye'de de tartisilmaya basladi. Gecenlerde yayinlanan bir haber bir beni o kadar uzdu ki, haber hakkinda yorum bile yapamadim. Konusunu acamadim. Cocuk tacizi konussunun sadece basin malzemesi olmaktan cikarilip gerekli tedbirlerin alinmasini umit ediyorum. Zira basimizi kuma gommenin kimseye faydasi yok. Bu kotulukler sadece kimsesizlerin basina gelmiyor. Ote yandan cocuk tacizi meselesinin daha dikkatli ele alindi diye sevinelim mi yoksa bu vak'alarin ulkemizde de yasandigina uzulelim mi bilemiyorum. Savcilarimizin ve hakimlerimizin son zamanlarda meydana gelen olaylarda verecekleri kararlar ileride bircok cocugun yasamini degistirebilecek. Aslinda kirsal kesimdeki evlendirme yasina bakildiginda cocuk tacizi ulkemizin aci bir gercegi, ancak porno endustrisine yeni kaynak yaratmaya merak bazi kisilerin ulkemizde turemeye baslamasi olasiligi kalbimin daha da sIkismasina sebebiyet veriyor. Mevzuatimiz ne yazik ki bu tarz suclari yeterince cezalandiramiyor. Internet ise bu tur suclari islemeye meyilli insanlar icin ilham kaynagi oluyor. Yakin zamanda egitim kurumlarinda bile suca meyilli insanlarin calistigini uzuntu ve korku ile ogreniyoruz.

Bir sure once okudugum yabanci bir dergiden esinlenerek ufak bir bilgi notu hazirladim. Onu sizinle paylasmak istiyorum. Ayrica kimsesiz cocuklarin korunmasi cocuk esirgeme yuvalarinin islahi ve destek verilmesi ile ilgili yapilabilecekler konusunda fikirleri olan arkadaslardan benimle paylasmalarini rica ediyorum.

Kucuk cocuklari tacizden korumak adina yapilmasi gerekenler:
1. Bebeklerinizi ve cocuklarinizi asla aileden bile olsalar (dede, amca vs..), tanimadiginiz insanlarla veya kendiniz kadar guvenmediginiz insanlarla yalniz birakmayiniz. Cogu vak'anin yabancilar degil tanidik kisiler sebebiyle yasandigi gozlemlenmistir.
2. Cocuklarinizi peryodik olarak muayene edin. Mesela banyodan sonra, giyinirken, bebekler icin alt degistirirken vs.
3. Cocuklarinizi asagidaki ozellikleri sergileyen insanlardan uzak tutun:
- yasitlariyla fazla gorusmeme
- normal bir yetiskinden daha fazla cocuklarla ilgilenme, arkadaslik etme
- cocuksu davranislar sergileme
- cocuklugunda tacize maruz kalma
4. Cocuklarinizi cok dikkat cekici sekilde veya yetiskin gibi veya uzerinde ismi yer alacak sekilde giydirmeyin. (Ismiyle seslenilip guven unsuru yaratilmasini engellemek amaciyla..)
5. Cocuklarinizin gittikleri yuva veya okulda dersliklerin koridordan gorunebilecek sekilde pencereleri olmasina dikkat edin. Soyunma odalarinda ve tuvaletlerde yalniz birakilmadiklarina emin olun.
6. Cocugunuz belirli bir mekana veya yere gitmek istemiyorsa veya bir kisiyi hic sevmiyor ve kesinlikle gormek istemiyorsa kesinlikle zorlamayin, yumusak bir sekilde konusup nedenlerini anlamaya calisin. Soru sorarken urkutmeyin. Cocukta suclaniyor hissi yaratmayin.
7. Cocuklarinizi bakiciya birakiyorsaniz arada sirada habersiz erken eve gelip baskin yapin. Kamera her zaman faydali bir arac.

8. Doktor veya ozel ogretmen bile olsa bir yetiskin ile yalniz birakmayiniz. Cocugun yaninda mutlaka en az iki kisi olmali. (Haksiz suclamalara maruz kalmamak adina sozkonusu kisinin de tercih etmesi gereken bir uygulama).
9. Cocugunuzun resimlerini internette hicbir sekilde yayinlamayin. bircok kisinin internet resimlerininden yola cikarak cocuklari takinti haline getirdigi gozlemlenmistir. Cocugunuzun tek basina internete girmesine izin vermek icin bulug cagindan cikmasini bekleyin. Evde internet baglantisi olan bilgisayarin ortak alanda durmasini saglayip, cocugun kendisini bilgisayar ile izole etmesi engelleyin. Bilgisayarin browserina gerekli cocuk kilitlerini uygulayin. Cocugunuza interneti nasil faydali kullanabilecegini ogretin.
10. Cocuk ciplakligini kullanarak reklam yapan markalarin urunlerini almayin.
11. Cocuklarinizi izleyin, dinleyin, size hislerini anlatmasi icin firsatlar yaratin, iletisimi kesinlikle koparmayin.
Ulkemizdeki bu tur vak'alarda genellikle failler 24-40 yas arasi ve genellikle magdur cocuktan birkac yas buyuk cocuklar, diger cocuklar ve bulug cagindaki cocuklar olmustur.
Bu bilgiler saygin hukuk ve cocuk egitimi kaynaklarindan derlemedir.
...

Perşembe, Kasım 16, 2006


Şükran Akannaç : 1928 İstanbul doğumlu..Çamlıca Kız Lisesi ve Güzel Sanatlar Akademisini bitirmiş.İller Bankasında teknik ressam olarak çalışmış.Palyaço ve Çınar Ağacı adında şiir kitapları yayınlanmış.Varlık Yaynevinde düzeltmenlik yapmış.Tanju Okan ' a 1970 yılında Altın Plak kazandıran "Hasret" şarkısının söz yazarı.1998 de babasının memleketi olan Fethiye' ye gelerek aile köklerini bulmaya çalışırken burayı çok severek kalmış.Şiir ve resim çalışmalarına burada devam etmiş biridir.Modern ve soyut stilde resim çalışmaları yapar ve kendine ait bir resim tekniği olan Soğuk Seramik tekniğini bizlere öğrettiği Fethiye Kaymakamlığının çatısında olduğu için Çatı Ressamları adını verdiği bir atölyesi vardır.Yukarıdaki resim onun helezon adını verdiği teknik desenli resimlerinden biridir.Bir çeşit imzası gibidir..Genelde bütün soyut resimlerinde büyüklü küçüklü helezonlarına rastlarsınız.

Aslında eski bir resmi ama "Çakıl' ın Gizemi" sergisi çalışmalarımızda deniz kıyısından topladığımız taşları soğuk seramik çalışmalarınında nasıl kullanılacağını bize gösterdiği ve sergide satılan eseridir.

Yine kendi fikri olan pizza tepsilerini yaldızlı soba boyasıyla boyayarak üstüne yine Çalış'tan topladığımız çakıllarla yapıştırarak boyanmış, ferforje ayak yaptırılarak sehpa işlevine kavuştutulmuş taş boyamalar.


Helezonlardan bir çeşitleme..Yaptığı resimler satıldığı için şu an FETAV' a bağışladıklarından hariç Huzurevi için yaptığı yeni resimleri de orada bulabilirsiniz.Ayrıca küçük bir atölyeside var Huzurevinde..Ara ara huzurevi sakinleriyle ortak sergilere de katılıyor. Son yaptıkları iş havuçlardan reçel yapıp huzurevi yararına satmaktı :)

Hangi bir özelliğini anlatmam lazım burada bilemiyorum..O kadar çok nitelikli ve entellektüel biri ki..Aynı anda hem politik bir sohbet hem de günlük bir muhabbet yapabileceğiniz gibi sanatın her yönünü konuşabilir, her konuda dertleşebilirsiniz..Herkese yetişir..Kesinlikle çok zekidir..Söylediğiniz bir cümle anında değerlendirilip hızlı bir şekilde cevaplandırılır.Okuduğu kitaplara yetişmek çok zordur..Sevdiği kitaplarden biri Da Vinci Şifresiydi..Önce o okudu..Sonra hepimize okuttu..Aşırı derecede bir Cumhuriyet kadınıdır..Atatürkçü Düşünce Derneği üyesidir.Özgürlüğüne çok düşkündür..Bir atölye de oturuyoruz.Canım Kapalıçarşıda ki Şark kahvesine gidip oralarda gezmek istiyor dedi..Bizde olur bir gün gideriz dedik..Ama herkesin kendine göre bağlantıları var ve kimsenin ona ayak uyduramayacağını görünce ben yarın akşam gideceğim falan dedi..Biz vazgeçirmeye çalıştık ve konu kapandı..Ertesi akşam, otobüsler buradan 21.00 de yola çıkiyor bilet alıp İstanbul otobüsüne binmiş o gün sabah Kadıköy'de inmiş..Karşıya geçmiş..Eminönünden geze geze Kapalıçarşıya girmiş..Şark kahvesinde kahvesini içmiş..Orada ki çalışanlara ben kahve içmek için Fethiye' den geldim demiş ama kendi anlatımıyla oradakiler onu çatlak sanmışlar :)) Yine geze geze geri dönüp Kadıöy'den akşam 21.00 arabasına binip Fethiye' ye dönmüştü.Bizde bir daha bir şey yapacağım dediğinde onu vazgeçirmeye çalışmadık çünkü aklına ne koyarsa yapar benim canım arkadaşım..Arkadaşım diyorum çünkü her ne kadar Şükran Teyze desekte o benim ve onu tanıyan herkesin arkadaşıdır..

Bu resmi Uzunbeyle bana hediye etti çünkü biz arı gibi çalışkan insanlarmışız..

Resimde Şükran Teyze' yi Fethiye de salı günü çıkan yeni kitabı "Yaşamı Duyumsadığımız Oranda Varız" imza gününde çektiğim son haliyle görüyoruz.

Hayatımın bu Fethiye devresinde Şükran Teyze'yi diğer bazı arkadaşlarım gibi buradaki şansım olarak görüyorum..İyi ki seni tanımışım Şükran Teyze :))

Kısa kısa anlatmak istiyorum..Bu resimler bizim Çatı Ressamlarının Çakıl'ın Gizemi sergisinden..Çünkü size gelecek yazımda Şükran Teyzeyi anlatmak istiyorum..Şükran Teyzeyi anlatmam için de onun bana öğrettikleriyle başlamam gerekiyor..Bu resim benim Çatı Ressamlarında yaptığım 3. resim..Daha önce küçük bir halini görmüştünüz.Bugün büyük hali..Bu çalıştığımız teknik Şükran Teyze' nin kendi tekniği olan Soğuk Seramik tekniği..Bu sene toparlanıp atölyemizi açamadık ama seramik çalışmayı çok özledim.Şükran Akannaç aslında çok iyi bir ressam ama dün Fethiye Belediyesinde Şükran Teyzenin kitap imza günü vardı..Fethiye Belediyesi Kültür Yayınlarından eski gazete yazılarının derlendiği kitabı çıktı Şükran Teyzenin..Tabii bizde ordaydık ve bol bol onu resimledim..Yani gelecek yazıda Şükran Akannaç'ın imza gününü anlatacağım sizlere..

Bu resimde sergiden bir parça..Ayaklı kaptaki taşlar benim taşlarım :)Bu teknikte herşeyi boyayıp kaplayabilirsiniz, plastik hariç..

Sehpa ahşap boyama, üstündeki pizza tepsisi de boyama..Tepsiye yapıştırılarak boyanmış taşların üzerinde yuvarlak kesilmiş cam var..Bu sehpayı aslında Annemlere yapmıştım ama Burcu kaptı :)) Güle güle kullan ..

Yaptığım ilk soğuk seramik tablo :) Garip kesilmiş resim çünkü üstünde adım yazıyordu..

Resimdeki benim saçımın orjinal hali ve rengi..Bir sene önce böyleydim :))

Akşam Uzunbey ,Çağıl ve beni gülmekten krize sokan şeyi aslında size burdan link vererek gösterecektim..Benden önce gösterdiği için linki bu hızlı arkadaşa veriyorum..Lütfen linkleri izleyiniz :)))

Pazartesi, Kasım 13, 2006

Biraz önce Burcuyla konuştuk..Ona resmimi bloğa koyup koymamam konusunda danıştım..O da bana abla zaten deşifre olmuş haldesin..Resmini koysan ne olur dedi ve ona gönderdiğim bu resimlerden oluşan gruptan bir resim koymamı istedi..Ben yine de küçük bir parça koyuyorum.. Gözlüğüm kendime sevgililer günü hediyesi aldığım gözlük..Arşive bakarsanız hikayesini görürsünüz :)

İlk resmi Uzunbey Ölüdeniz Hava Oyunlarında benden habersiz çekmiş..Ben paraşütçülere bakarken o beni çekiyormuş..Resmin tamamı benim paraşüt resimlerine benziyor ama burda konu mankeni benim :) Bende biraz kırparak yayınlamak istedim.. Resimlerimi yayınlama sebebim bu ay blog açmamın senesinin gelmesidir arkadaşlar..Yüzüncü yazıyı çoktan devirmişim farkında olmadan..Yazı yaşımı da kaçırmak istemedim ve 5 gün öncesinden kutluyorum..İyi ki zorla bana blog açmış Burcucum yoksa bende sadece bloglara yorum yazarak sizleri takip edecekmişim..Ne diyeyim yazmak bana iyi geldi :)) Darısı kendini diğer kötü hissedenlerin başına...

Pazar, Kasım 12, 2006


Dün bütün gün evdeydim..Hem cumartesileri evde iş yapmayı seviyorum hem de çaya misafirim gelecekti onlara hazırlık yaptım biraz..Küçük bir bebekleri olduğu için Anne fazla oturmadı..Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım ama çocukları biraz da insan kendine göre yetiştirmeli.Çok yaramazlık yaptı rahatsız oldum sanmayın ama çocuk bir geçiş devresindeydi ve anneye hiç rahat vermedi..Ben şahsen çok gezenti olduğum için çocuğumu da kendime göre büyüttüm..Her yere götürdüm, önce kanguruda kitap fuarlarına başladık, sonra bebek arabasıyla Bahçelievlerde ki pazartesi pazarlarına, taksiyle Bakırköy' e alışverişlere, Annemle Sultanahmet günlerimize, araba alınca da zaten her daim beraber gezdik..Ta ki okula başlayıncaya kadar..Bir gün hiç unutmuyorum ilk defa sultanahmette bir eve gittik Annemle, eve bir girdik ki tipik bir eski ev..Küçücük salonlu ve salon bile salomanje dedikleri kapıların açılmasıyla oluşturulmuş küçük bir oda..Çağıl yeni yürümeye başlamış..Evin heryeri küçük biblolarla dolu..Ama ben öyle bir yerde hele çocuğu bir dakika bırakmam yaramazlık yapmasın..O gün rahat oturmadım çok ama her yere götürdüğüm için o ilk tecrübelerden sonra rahat ettim..Birde Çağıl ilk yürüdüğünde bir anımız var Uzunbeyle..Haznedar' da oturuyoruz o zaman..Galeria 'ya yemeğe gittik akşam..Pizza Hut' ta pazartesi akşamları yiyebildiğin kadar Pizza geceleri var..Oturduk ama yemek yemek ne mümkün..Bizimki bir kaçıyor ancak 2-3 dükkan sonra yakalayabiliyoruz..Nöbetleştik olmadı, yemek yemeye çalıştık olmadı..En sonunda pes ettik..Kalkarken garson arkamızdan seslendi..Pizzaları paket yapmışlar,kıyamamışlar bize evde yersiniz dediler :))Çağıl hareketli bir bebekti ama çok zorlandığımı söyleyemem çünkü herzaman peşinde dolaştım, kimseyi rahatsız etmesine izin vermedim..Ama çok sevimli bir çocuktu kolay kolay problem çıkarmazdı bana..Sadece Annemlerin evi çok karıştırırdı..Bende biraz şımarıklık yapsın izin verirdim Annemde..Zaten ben vermesem onlar karıştırmazlar pek..Babam ve Annem çocuk evde terbiye edilir der herzaman..Ama Çağıl hala onlara gittiğinde tv.karşısında yemek yer ve Babam ona özel tostlar falan yapar.. Bunlar nerden mi aklıma geldi akşamki bebekten tabi ki :) Küçük kıza bakıp Çağıl'ın o yaştaki hallerini düşündüm hep.

Bugün evde dinleniyoruz..Daha sonra sahilde Çalış'ta yürüyüşe gitmeyi düşünüyorum..Resim çekmek için makineyide işten getirtmiştim..Şimdi Uzunbey'le balkonda kahve keyfi yapacağız çünkü hava çok güzel :)

Cuma, Kasım 10, 2006

Bugün 10 Kasım..


ATATÜRK'ÜN BAZI ÖZELLİKLERİ...

"ATA" LAFINI SEVMEZDİ
"Atatürk" lafını ilk kez donemin Türk Dil Kurumu Başkanı bir konuşmasında kullanmış, Mustafa Kemal de çok beğenerek soyadı olarak almıştı. Kendisine "Ata" diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.

EN SEVDİĞİ YEMEK
Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayatı boyunca en sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama canı istediğinde çok sevdiği gül reçelini tercih ederdi.

EN BÜYÜK HAYALİ DÜNYA TURUNA ÇIKMAKTI
Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek en büyük hayaliydi.


BAŞUCU KİTABI "ÇALIKUŞU"YDU
Binlerce kitabi vardı. Ama bunların arasında bir tanesini hayatı boyunca hatta cephede bile başucundan ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin'in ünlü "Çalıkuşu" romanını hep yanında taşır, her gün rast gele bir yerinden acar, birkaç sayfa okurdu.

HAYVAN SEVGİSİ
Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. "Fox" adını verdiği köpeği, Gazi`nin yatağının ayak ucunda uyurdu.

TAM BİR SALON ADAMI
En sevdiği dans valsti. Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu.Klasik Bati müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.

GÖMLEKLERİNİN TÜMÜ BEYAZDI
Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçre`de özel olarak dikilirken sonra yerli mali kullanma kampanyasına öncülük edebilmek için Beyoğlu`nda bir terziye diktirilmeye başlanmıştı.

DOLABINDA LACİIVERTE YER YOKTU
Takım elbiselerinin tasarımlarını hep kendisi çizerdi. Lacivert takım giymeyi sevmezdi.

ÖLÇÜLERİ
Boyu 1.74 idi. Hayatının son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının ilerlemeye başlamasıyla 46'ya kadar düşmüştü. 43 numara siyah rugan ayakkabı giyerdi.

RUMELİ ŞİVESİ
Özenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu. Ancak bazı kelimeleri Rumeli şivesiyle telaffuz ederdi.

HAZİN BİR HİKAYE
Hayatında bir dönem çok önemli yer tutan Mustafa Kemal`in evlenmesinden sonra hayatına trajik bir şekilde son veren Fikriye Hanim`in mezarının nerede olduğu bilinmiyor.

CUMHURBAŞKANLIĞINDAN SIKILIYORDU
Hayatının çoğunu geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak geçirdiği yıllar ona bir tecrit yaşantısı gibi geliyor, çok sevdiği halkından ve sade bir vatandaş yaşamından uzaklaştığını düşünüyordu.

PAPA`NIN TEMSİLCİSİNE ELBİSE
Kıyafet Kanunu çerçevesinde tüm din adamlarının dini kıyafetleriyle sokağa çıkmaları yasaklanınca, Monsenyör Roncalli`ye kendi terzisi Kemal Milaslı eliyle bir koleksiyon hazırlattı.

KENDİSİ TIRAŞ OLMAZDI
Sabah kahvaltılarıyla arası hiç hoş değildi. Yataktan kalkar kalkmaz odasındaki divanin üzerine bağdaş kurarak oturur, günün ilk kahvesini ve sigarasını içerdi. Bir özelliği de kendi kendine tıraş olmamasıydı.

DÜZEN TAKINTISI VARDI
Evinde, çevresinde hatta konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyaları düzeltmeden rahat edemezdi.

HOŞGÖRÜLÜ LİDER
Köylünün birinin gazete kağıdına sardığı tutunu içmeye çalışırken eli yanmış, "Alın bunu kendi içsin" diyerek Atatürk`e küfretmişti. Mahkemeye çıkarılacaktı. Atatürk olayı dinledikten sonra "Onu mahkemeye vereceğinize doğru dürüst sigara içmesini temin edin" dedi.

SİGARA PAZARLIĞI
Hastalığının başlangıcında kendisini muayene eden Dr.Fissinger günde kaç paket sigara içtiğini sormuş, Atatürk "sekiz" demişti. Doktor bunu günde bir pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap vermişti: "Ben zaten bir paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım".

"BU NASIL HALKÇILIK?"
Bir sabah milletvekilleri ile trene binmişti. Kondüktörün milletvekillerinden bilet parası almamasına sasırmış nedenini sormuştu.Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey sinirlenmiş, "Ne de güzel halkçılık ama" demişti.

"LAİKLİK ADAM OLMAKTIR!"
İlk mecliste bir oturum sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya geldiğini anlamadığını söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermişti: "Adam olmak demektir hocam, adam olmak!"

KURBANLARI BAĞIŞLARDI
Gittiği yurt gezilerinde kendisi için kurban edilen hayvanlara bakamaz böyle durumlarda sırtını döner yada kesilmelerini engellerdi.

YABANCI DİLE MERAKI
Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızca'yı sonraki yıllarda geliştirdi. Zengin bir kelime bilgisi vardı. Konuşurken araya Fransızca sözcükler de eklerdi.

FASULYESİNE POKER
Kumardan hoşlanmaz ama arkadaşlarıyla fasulyesine poker oynardı. Oyun sonunda kazandıklarını iade ederdi.

KAN GÖRMEYE DAYANAMAZDI
Cephelerde düşmanla göğüs göğüse savaşmış biri olarak en ilginç özelliği savaş meydanları dışında kan görünce fenalaşmasıydı.

BİR RİCASI BAŞ TACIDIR
Bir gün halk arasında dolaşırken çarşaflı bir kadına rastlamış, "Hafız Hanim benim hatırım için başındaki örtüyü acar mısın?" diye sormuştu. Kadın bas örtüsünü açarak, Atatürk`ün önünde eğildi ve ellerini öptü.

BİLARDO VE YÜZME
Sportmen kişiliği vardı. Her gün at biner, yüzmeye gider ve bilardo oynardı.

EN BAŞARILI DERS
Eğitim hayatı boyunca en başarılı dersi matematikti. Pozitif bilimlere ilgisi hayatı boyunca sürdü.

YAĞCILARA GECİT YOK
Yağcılara çok kızardı Bir akşam sofrasında kendisine gereksiz şekilde iltifat eden Abdülhak Hamit`e müdahale etti.

SON YILBAŞI GECESİ
1937'yi 1938'e bağlayan son yılbaşı gecesini Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras ile bas basa geçirmişti. O gece dolabındaki bazı elbiseleri bakana hediye etmişti.

KÖŞKTEKİ GÜVERCİNLİK
Kuşları çok severdi.Çankaya Köşkü`nde özel bir bakıcının ilgilendiği güvercinliği vardı.
.....

Buraya yazabilecek aslında çok şey var..Sadece izindeyiz demek istiyorum..



Not: Bu özellikleri güzel bir siteden buldum ama kopyaladıktan sonra kaybettim sitenin ismini..

Çarşamba, Kasım 08, 2006


Şu karlı ve soğuk günlerde size çiçek manzaralarıyla süslü verandanın ve evimin fotoğrafını göstereyim dedim..Ama üzülmeyin çünkü bende işlerden bahçede zaman geçiremiyorum bu ara..

Verandanın yandan görünüşü..Sardunyalarım gerçek ama saksıdaki pembeler taklit..Gerçi burada taklitlerine gerek kalmıyor..Onları İstanbulda almıştım 6. kat balkonum Büyükçekmece ve Marmara denizi arasında esen rüzgarlara açık olduğundan çiçek yetişmiyordu, sahtesini seyrediyordum balkondan..İçeride gerçekleri vardı tabi.Biri benjamin(ağaç) olmak üzere en az 12-13 saksı çiçeğim vardı salonda..Buradaki salonum çok küçük olduğu için salon çiçeklerimi veranda da bakıyorum..Birde küçük kaktüslerim var porselen kaplarda pencerelerde..Bir tane de büyük bahçede :)

Resimde görülen limon ağacını ben dikmedim ama benim bahçemde..Ev sahibine posta koydum bunlar benim diye..Bakalım toplayacak mı? Gerçi geçen senekileri de ben toplamıştım :) Benim limon ağacım Portakal Bahçesinde ve henüz büyümediği için limonum yok şimdilik ama arkadaşlar uzun süredir söylemeyi unutuyorum ki bu sene Portakal Bahçesindeki portakalları ben toplayacağım :) Yani orayı aldığımızda portakallara eski sahibi emek verdiği için geçen sene sadece 2 çuval portakal aldık kendimize..Bu sene portakalları kısmetse önce huzurevine sonra çocuk yetiştirme yurduna ve en sonra da Patlangıç' ta kız öğrenci yurduna götüreceğim..Sonra da arkadaşlarıma dağıtacağım..Bol bol reçel yapıp saklayacağım gelecek seneye :)

Bu benim bahçemdeki Yağmur Damlası'na şikayet ettikten sonra açan çiçeğim..Sen beş sene açma şikayet edilince aç! Bilseydim daha önce şikayet ederdim ama daha önce Yağmur Damlası yoktu..
Geçenlerde tutması için gidip konuştuğum komşunun köküyle attığı ağacımında kökü çürümüş..Yani tutmadı..Şimdi aynı ağacın çeliğini yetiştirmiştim, onları deneyeceğim bakalım tutacak mı? Bu arada bahçede istemediğim bir sürü çiçek var ama kıyıpta temizleyemiyorum..Eskiden biçme hariç ben bakardım bahçeme..Şimdi işten güçten sadece bazen buduyorum çiçekleri bazen de bakıyorum..
Resimleri pazar günü çektiğimi de yazmak isterim..Orjinal Fethiye bahçesi resimleri yani :))

Özel not: Ankaralı adını bilmediğim Meryem Hanımın arkadaşına da sevgilerimi sunuyorum buradan..Bugün çalan telefonumu açtım Fethiye' den tanıştığım ve ara ara çalıştığım Meryem Hanıma Ankaradaki arkadaşı Fethiyeli birinden söz etmiş..Yazıları okuyunca kim olduğum zaten saklı değil ama benim olduğumu anladığı için içten içten gülüyordu bana..Okuyorum seni hergün AsortikKrep deyip gülüştük ve bende okumaya devam et lütfen dedim :)
Fethiyeden sevgiler Ankara ' ya..Severiz Ankaralıları da gönlümüz geniştir bizim :))

Salı, Kasım 07, 2006


GÖÇMEN

Sevdiklerimin başında bir bilmediğim
Görmediğim özlemediğim özlediklerimin başında

Yurdum olmadan sıladayım
Kimsem ölmeden yasta
Yollarda gözlediğim ne
Mektuplarda beklediğim ne

Nereden sürmüşler beni buralar nere
buralar nere, buralar nere

Bir bildiğim olmalı, bilmez olmuşum
Bir derdim olmalı, gülmez olmuşum
Buralara konmuş göçmen olmuşum
Bir derdim olmalı, gülmez olmuşum

Bülent Ecevit

Bende herkes gibi üzüldüm işte..Allah rahmet eylesin.

Haftasonu yaptığımız gezide Yanıklar köprüsüne gelmeden önce sağdaki ilk yola saptık Kocabük mevkiine geldiğimizde Ahmet(Kizen)Beyin kendisinin planlarını çizdiği, (mimar olduğu için kendi planlarını kullanmış) taş evlerin görüntüsü çıktı önce önümüze..Doğal ahşap bir tabela ile sadece dış kapının yanında “Pastoral Vadi “ yazısı var..Aşağıya doğru hafif eğimle girdik bahçeye ki sokaktan alınma şanslı bir köpek karşıladı bizi..Neden şanslı çünkü hem adı öyle hem de sokaktan aldığımızda ihtiyacı olan bir aileye kavuşacağını düşündük dediler.Zaten bütün gün gördüklerimiz düşünülenle yapılan şeylerin birbirini yansıttığı bu yaşamda güzel görüntülerdi.
Valencia tipi portakal yanında limon, zeytin, nar gibi meyve çeşitleriyle birlikte 900 kadar fidan dikilmiş. Şimdi bu fidanlar büyümüş hatta gezimizin ilk dakikalarında yetişen organik narlardan yedik..Enginarlar ve lahanaların yanında ki ayva ağaçlarından olgunlaşanlar yerlere dökülmüş bile..Gördüğümüz ilginç olaylardan biri de geleneksel taş yöntemiyle zeytinyağı yapımı idi..Ayrıca yine üzümlerden organik şarap yapımı da planlanıp başlanan işler arasında ve geleneksel yöntemlerle zeytinyağı ve sabun üretmekte.
Meyve ağaçlarının arasında, ara ürün olarak sebze ve yem bitkisi üretimi sertifikalı (IMO) organik tarım yöntemleri ile yetiştirilip başta domates olmak üzere sebzelerden üzümlere kadar tüm ürünlerini konuklarla paylaşıyorlar. Gerektiği kadarını tüketiyor, fazlasını yine geleneksel - doğal yöntemler kullanarak daha sonra tüketmek için saklıyorlar. Hayvansal ürün (gübre) gereksinimini karşılamak için, doğal ortamlarında tavuk ve ördeklerini, ağılda ise koyunları barındırıp ekilen doğal yemlerle beslenmelerini sağlıyorlar.
Pastoral Vadi'de organik olarak üretilen ürünlerin doğal yöntemlerle hazırlanarak konuklarına sunulması mutfağın temel çalışma ilkesi olarak benimsenmiş. Çiftlikte yetişmeyen yada yetmeyen ürünleri, aynı tarz üretim yapan yada güvenilen geleneksel yöntemle yetiştiren köylülerden elde ediyorlar.
Genelde evlerde artık pek yapılmayan, mönülerde kolay bulunmayan, yöresel Akdeniz mutfağı ağırlıklı hazırladıkları yemekleri müşterilere ve misafirlerine sunuyorlar.Taş fırında ekmeklerini, yemeklerini ise tandır ve ocaklarda odun ateşiyle yapıyorlar. Yemek hazırlama işlemi aynı zamanda bir atölye çalışması olduğundan, istenirse konuklarıyla yemek hazırlama çalışmalarını beraber yapıyorlar.




Tatuta (Tarım Turizm Takası; organik tarımın hayata uygulanışıyla ilgili turizm şekli) Projesinin bir parçası olan 42 dönüm arazi üstünde kurulan bu çiftlikte geleneksel taş evler ve yörenin bin yıllık yapı geleneği olan kerpiç evler de konaklayabilir, tatil yapabilirsiniz..Kışın da konaklama yapabildiğiniz bu doğal ortamda gözünüz gibi gönlünüzü de ısıtabilirsiniz.Ahşap bungalovları gezerken dikkatimizi çeken bir başka özellik ise çiftliğin içinde yetişen ağaçlardan bu bungalovlara isimler verilmesiydi. Doğal hayatla uyuşmayan bir şey göremediğimiz bu özel gezide yerin altına yapılmış tandır içinde gelenekselden farklı olarak yapılan bir raf sistemiyle yemekler pişiriliyor.Tandırda ısıtılan sıcak su bakır boruyla tüm çiftlikte kullanılabilecek bir kazana gidiyor. Yüzme havuzu olarak kullanılan havuzun işleyişi ise doğal suların kanal yardımıyla belli bir yükseklikten havuza akıtılmasıyla sağlanıyor.Havuzların temizliğinde hiçbir kimyasal kullanılmıyor tabi ki.Güneş altında yosunlaşma olabildiği için su sık sık değiştiriliyor ve çevrenin sulanmasında kullanılıyor.Elektrik için su kanallarından karşıki mahalleye giden bir su borusuna türbin koyup enerjiyi de oradan elde ediyorlar.Burada söylememiz lazım ki atık suları da iki ayrı gruba ayırarak tuvaletten gelenleri bir yerde depolayıp belli oranda kireç karıştırıp Ph’ ını 13 dereceye çıkararak patojen bakteriyi öldürüp, bir süre bekletip ,ağaç gübresi olarak kullanıyorlar.

Biz doğal yaşam üzerine çok güzel birkaç saati birlikte paylaştık.Gerçekten doğayla dost yaşamak ancak bu kadar olurmuş dedik yani insan isterse hayallerini toprağa aktarabilirmiş.
www.pastoralvadi.com

Üstte görülen resim aslında denizden Yediburun adıyla bilinen bölgenin tepesi..Yani üst mahallesi.Bu mahallenin adı da Gey Mahallesi..Adı sadece Türkçe anlamıyla gey olup yabancı geylerle bir alakası yoktur.Zaten öyle küçük ve sade bir köy ki Likya yolunda konaklama yapanlar haricinde pek uğranıldığını sanmıyorum..Bu arada resimler sondan başa doğru sıralandığı için aslında günümüzün son durağını ilk başta anlatmaya başladım.Fotoğraf Gey Mahallesi yolunda çekilmiştir..Yani Likya yolunda..Burada muhtarın pansiyonunda konaklayabilirsiniz..Yalnız yolu böyle manzaralı olan köyün içinde deniz tepeden görünmekte..

Karaağaç ' ta Black Tree adında köyün tek turizm mekanı..Projenin ilk seminerini bu köye verdik.Projenin amacı dağ köylerinde köylünün kalkınmasına faydası olacak alternatif turizm bilgileriyle köylüyü eğitmek..Fethiye' ye bir saat mesafedeki bu köyleri görseniz ne demek istediğimizi anlardınız demek istiyorum sadece..Çünkü köyden geçen Likya Yolu haricinde köylünün turizm için yapabileceği hiç bir şey yok.Çünkü su yok! Resim www.blacktree.net adresinde de görebileceğiniz turizm tesisine ait.Köyün eski ağasının evi bu tesis içinde satın alınmış ve düzenlemelerle kiralanıyor..Resimdeki duvar eski köy evine ait.Genelde bu tesiste Likya yolunu yürüyen yabancılar ve Türkler kalıyor..Çiftliğin doğal sudan yüzme havuzu ve at binme gibi etkinlikleri de var.Sanırım duvarın resmi yan olmuş..İdare edeceğiz artık çeviremem..

Resimdeki kilimler Gey Mahallesi Muhtarının eşi tarafından yapılan ve satılan kilimler..Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın ve görün derim..Ben tekrar oraya satın almak için gitmeye karar verdim.Çok güzeldiler :)


Bu resim Karaağaçtaki Black Tree evinin içinden bir ayrıntı..Biz olsak gidip 5 yıldızlı otellerde şezlonglarda yatarız. Burada ki müşteriler % 80 yabancı..Burada da şezlonglar var ama ahşap :) Yani herşey doğal..Bunları anlatmamın sebebi bu hafta sonu hem cumartesi hem de pazar hep alternatif tatil fırsatları olabilecek yerleri gezdim..Aslında ülkemizde de keşfedecek o kadar güzel yerler var ki ! Bu arada ev 200 yıllık :)

Black Tree evi ..Taş evlerden bir tanesi..

Projeye yeni başladığımız için zamanla yapılan şeyleri sizinle paylaşacağım..Ama temelde amaç köylüyü eğitip turizmin kalitesini yükseltmek..Bu yol Karaağaca giden yol üzerinde bulunan bir nokta..Öğleden sonra güneş bulutların arkasında ve araçtan çekilmiş bir fotoğraf.

Yine Karaağaç yolu üzerinde ki Alınca' dan bir görünüş..Bu yükseklikteki yollara sıfır evler yapılmış..Önünüzde sadece deniz ve derin yarlar hayal edin..Yalnız Alınca sit alanı ama yasak masak dinlenmemiş evler yapılmış..Evler çok kaliteli evler değil..Herkes kendine göre döşüyor..Bir tane satılık dediler 40 milyarmış..Fiyatına aldanmayın.Aslında buralarda denize sıfır ev almanız imkansız gibi birşey.Sit alanı olduğu için fiyatı böyle..Hem yabancılar böyle yerleri kaçırmadığı için hem de yükselişe geçip yanına yaklaşamadığınız için kolay kolay denizi sıfır gören bir ev ya da arsa sahibi olunmuyor buralarda.Ama yatırım yapmak için ister deniz görsün ister görmesin hayattaki en büyük yatırım sadece arsa almaktır arkadaşlar..Bunu da söylemedi demeyin ..Bu arada ben emlakçı değilim..Sadece çok gezdiğim için biraz ilgilenirim böyle şeylerle..Mesela evi olupta yine yatırım için ev alan insanların yerinde olsam mutlaka arsa alırdım diyebilirim.Hatta deniz görmesi önemli değil yatırım için alıyorsanız alabildiğiniz en büyük m2 de arsa almanızı tavsiye ediyorum.Tek önemli nokta tapulu olması ve sit alanı olsa bile bunu bilerek almanız.


Son resim bulabildiğim en ayrıntılı Likya Yolu haritası..Bu haritada gördüğünüz Kelebekler Vadisi ve Kabak koyu arasında yol yok.Yani sadece yürüyerek bu yolu geçebilirsiniz şimdilik..İlerde yol açılacağını söyleyebilirim ,çalışmaları var çünkü..Karaağaç Kabak Koyunun tepesi yaklaşık 1000 rakımlı bir yer.Karaağaca gitmek için biz daha uzun bir yoldan(eşen tarafından) dolanıyoruz şimdilik..Onun için yol bir saati geçiyor bazen.Yediburun yazan yerin tepesi ise Gey Mahallesi..Faralya 'yı daha önce yazmıştım zaten..Kelebekler yolu ile kabak koyu arasında ve tepede..Yani bu haritada yazılan yer isimleri deniz kenarındaki yerler..Tepedekileri de ben yazdım tek tek..Likya yolunda yürüseydiniz işte bu şekilde bir deniz kenarına bir tepeye derken Ölüdenize girmeden önce Hisarönü başlangıç noktasından yola başlayarak Ölüdeniz,Faralya,Kabak koyu, Alınca, (yürüten rehbere göre noktalar bazen oynayabiliyor ve bu noktaları işaretleyen yürüyüş rotalarını kaybetmesinler diye taşlardan ve çizgilerden oluşan bir işaret dili var)Karaağaç,Gey Mahallesi,Dodurga.. diye gidiyor..Yol çizgisinin işaretlerinden biri Babalar denilen taşlar..Bunlar büyükten küçüğe doğru üstüste dizilerek kullanılıyor..Ya da bazen taşlara bazen de ağaçlara üstüste 2 çizgi şeklinde bir kırmızı bir beyaz çizgi boyanıyor..Likya Yolu başlangıcı Fethiye olduğu için FETAV(FethiyeTanıtımVakfı)tarafından yürüyüşçü arkadaşlarımın bu işi yaptığını bildiğimden size söyleyebilirim ki bu yolda işaretlenen boyalar bile ağaçlara zarar vermeyecek şekilde plakalara boyanarak takılıyor.Yalnız bunlar çok öenmli çünkü bazen jandarma ve arama kurtarma ekipleri bu yolda kaybolan dağcıları ve yürüyüşçüleri aramak zorunda kalıyorlar.Genelde bu yörenin köylüleri kaybolan kişileri mutlaka yola götürüyor ya da yaralananları hastaneye yetiştiriyor muhtarlar..İşte bu cumartesi gezimin ayrıntılı hikayesiydi..Pazar günü hikayem ise bir organik tarım çiftliğinden...

Pazar, Kasım 05, 2006


-Kabak koyu..Faralya (Uzunyurt)Likya dilinde Faralyanın adı..-
Likya, Antalya ile Fethiye arasında kalan bölgenin eski dönemlerdeki adıdır. Likya Yolu bölgedeki eski Roma dönemi yollarının, Selçuklu ve Osmanlı deve kervanı yollarının ve yörük göç yollarının birbirlerine bağlandığı, tamamı birbirini takip eden yol işaretleriyle işaretlenmiş 509 kilometrelik bir uzun mesafe yürüyüş rotasıdır.Antik Likya şehirlerinden geçerek, muhteşem Akdeniz sahil şeridinin en görülmeye değer yerlerini gezer.
Son 10 yıldır yerli ve yabancı pek çok gezginin uğrak yeri olan Likya Yolu, Fethiye’den başlıyor. Akdeniz’in en bakir koylarını, Toros Dağları’nın zirvelerini, Xantos, Patara, Olympos ve Phaselis gibi Likya’nın en önemli antik kentlerini geçerek Antalya’ya kadar ulaşıyor. Anadolu’nun en eski uygarlıklarından Likya, Fethiye ve Antalya Körfezi arasında kalan ve günümüzde Teke Yarımadası olarak adlandırılan bölgede kurulmuştu.

509 kilometreyle Türkiye’nin planlanmış en uzun yürüyüş parkuru olan Likya yolunun önemli bir kavşağı olan Alınca kısmındaydım bugün..Yeni bir turizm projesi için Alınca' nın üstündeki Karaağaç, Yediburun ve Alınca yolunda enfes resimler çektim..Köylüyle ilk görüşmeleri yaptık..Ben bu projede gönüllü çalışıyorum.

-Sanırım yine Faralya..Konaklamak için başka kalabilecek yer yok çünkü..Ya da uyku tulumlarında ve doğada konaklayabilirsiniz..-

-İlk resmin yakın plan hali :) Yani kabak koyu.-

-Bu resimde Başlangıç noktasından sonra çekilmiş bir resim..Genelde yürüyüşlerde göreceğiniz manzaralar bunlar :)- Arka plan Ölüdeniz,Gemiler koyu ve onun yanındaki koy..


Bu resim aslında Likya yolu başlangıcı olan Ölüdeniz ve Kelebekler koyunu gösteriyor..Sağ tarafta Ölüdenizin Akdenize açık olan plajı Belceğiz diğer taraftaki derin yarın içerisi Kelebekler Vadisi..

Bu konuyla ilgili uzun bir yazı ve çektiğim resimler daha sonraki yazıda olacak çünkü fotoğraf makinesini daha boşaltmadım..Yarın da Fethiyenin bir başka tarafında organik tarım çiftliklerinden birinde olacağım için yazıyı ancak pazartesi yazabileceğim..Ama o kadar güzel manzaralar gördüm ki sizinle paylaşmak istedim..

Perşembe, Kasım 02, 2006


Dün akşam ani bir fikirle arkadaşlarla Hokkabaza gittik..Ben filmi beğendim.Filmi beğenmeme en büyük sebeplerden biri filmin "Çanakkale" yolunda çekilmiş olmasıydı..Hani Burcu'ya giderken Annem'le ve Babam'la arabayla gittiğimiz yol :) Ara ara hüzünlendim ara ara güldüm..

Cem Yılmaz'ı sonradan keşfeden biriyim ben..Önceleri bana komik gelmezdi pek.Düğün sahnesinde Trakya havalarında oynamalarına bayıldım..Birde Trakya da geçtiği için bol bol h' leri yutan insanların muhabbetlerini dinledik :)

Özellikle paraşüt sahnesine çok güldüm..
En çok özendiğim o yolculuğa çıkmış olmalarıydı..Hele Asortikkrep Çanakkaleye gelsin kampanyası varken ! içim gitti..En çok oyununu beğendiğim tabi ki Mazhar Alanson 'du..Geliboludaki balık lokantasına ve mezartaşını diktiği yere bakmaktan kendimi alamadım..O kadar çok orada olmak istedim ki anlatamam..Kim ne derse desin ben bu filmi sevdim..