Cumartesi günü akşamüstü kayakçılar kaymaktan biz ise etrafı dolaşmaktan yorgun düşmüştük..Hem de sabah erken kalkıldığı için bir an önce kendimizi şöyle rahat bir yere atalım dedik :)
İlk defa Eğirdir ve çevresinde olduğumdan etrafı seyrede seyrede yol aldık.Eğirdir resimde de görüldüğü üzere çok güzel manzaraları olan bir yer..Gölün ortasında bir yarımadası var..Şehir o çevreye kurulmuş zaten.Otelden önce arabayla bir tur atıp şöyle etrafı bir keselim dedik.Gezide Tolga diye çok ağırbaşlı ve bizim her dediğimize evet diyen sakin bir rehberimiz vardı..Zaten hem yolcular hem de rehber azgın olursa kimse birşeylerle başa çıkamaz..Bu yüzden bizi iyi dizginledi diyebilirim :)
Geziyi düzenleyen Koral Turizm 'den Murat Bey 'de sağolsun herbirimizin tüm isteklerine yetişti..
Otele vardığımızda kendimizi sıcacık odalarımıza attık ve akşam yemeği için hazırlandık..7.30 da herkez aşağıdaydı..
Güzel mezeleri ve yağda kızarmış levrek balıklarıyla güzel bir yemek yedik..İçkilerimizi de içince kahve içmek için ve tatlı yemek için dışarı çıkalım dedik..Hava kararmıştı ama otelin hemen hemen karşısında kalan DündarBey Medresesini görmemek imkansızdı..1281 yılında yapılmış 1979 yılında ise çarşıya çevrilmiş bir medrese burası..Orada çalışan birinin söylediğine göre minare altı boş olan Türkiye'de ki tek minare buymuş..Dünya da iki taneymiş..Eğer doğru bilgi değilse yorumda düzeltebilirsiniz :)
O gece şöyle bir tur attık ve gelirken gördüğümüz yarımadaya giden yolda olduğunu anladık otelimizin..Sonra kendimize eliyüzü düzgün bir pastane bulup kahve içtik ve tatlı yedik..Otele dönüp odalarımıza geçtik..Diğer arkadaşlar şarap içmişler..
Ertesi gün kayakçılar erkenden gidip dağda kaymaya çıktılar..Biz otelde kahvaltı edip etrafı keşfe çıktık..En az dağ kadar hoşuma giden bir yer oldu Eğirdir..
Eğirdir Adının Efsanesi:
Zamanın birinde Eğirdir'de yaşayan bir bey, eşi ve çocuklarıyla birlikte Sivri Dağı eteklerinde avlanmaya çıkar. Bey orada bir geyik görür, okunu gerer ve geyiğe atar. Ancak ok geyiğe değil, arkada bulunan kayaya saplanır. İşte tam bu noktadan sular fışkırmaya ve çoğalarak akmaya başlar. Beyin çocuğu bu suya kapılır ve boğularak ölür.
Bey, hanımının yanına koşar ve çocuğun boğularak öldüğünü bildirir. Hanım dalmış, elindeki tenkerekiyle yün eğirmektedir. Bey daha da bir isyankâr tavırla; "Hanım hanım çocuğu su aldı götürdü, sen hala elindekini eğirir durursun. Eğirdur bakalım" der.
Böylece Eğirdir adı ilk defa söylenmiş ve bu yöreye verilmiş bir ad olarak kalmıştır.
Bu kısım aslında yarımadanın içinde yer alan kalenin arka kısmı..Kıyılarda yani kaleiçinde pansiyonlar var..Konaklamak için hem manzaralı hem de uygundur diye düşünüyorum..Sabahtan işte bu kıyıları gezip kendimize öğlen yemeğinde yemek yemek için bir yer aradık..Akşamda yediğimiz levrekler çok hoşumuza gittiğinden ya balık lokantası ya da tandır yiyelim diye karar vermiştik.
Surların etrafında böyle ahşap ve eski evler çoğunlukta..En çok bunları görmek hoşuma gitti zaten..Kendimi bir an Çatalca'da Babamın Anneannesinin evi olan Kaleiçi mahallesinde zannettim.Bir tane eski Eğirdir evi restore edilmiş ama biz pazar günü gittiğimizden kapalıydı..Böyle turisttik yerlerde pazar günü gezilebilecek yerlerin kapalı olmasına çok canım sıkılıyor..Biliyormusunuz ki turizm danışmalarda cumartesi -pazar kapalı olurlar ..
Resimde gördüğünüz balıklar tatlısu sazanları..Hani şu sazan gibi atlama derler ya :)) O kadar büyüktüler ki hepimiz balık yemek istedik.
Balık resimlerini balıkçılar çarşısında çektik..Orada bir iki lokanta vardı ama içki servisi adada olduğundan yarımadanın ucundaki lokantalara gittik..
Yarımadanın ucundaki lokantalardan Merve restaurant yazan temiz gözüken ve bizi nazikçe karşılayan bir amcanın yerine gittik..Hem burası gölle aynı hizada yemek yiyip etrafı seyredebileceğimiz bir mekandı..Hava da çok güzel olduğundan herkes yediği levreklerden keyif aldı..Salataları ve bize özel ikram yaptıkları roka tabakları da en az balıklar kadar güzeldi..O tarafa giderseniz tavsiye ederim.Balık fiyatları biz İstanbullular için çok uygundu ..Yani levreğin porsiyonuna 8 ytl ödedik..Biralar 2.5 ytl idi.Fethiye' de turistik olduğu için fiyatlar pahalıdır.Zaten bir porsiyon levrek, bir bira ve salata ile de doyduk..
Ordan kalkıp saat 3'e doğru tekrar dağa arkadaşların yanına çıktık..Bu arada herkez otelden eşyalarını aldı çünkü dağdan direk eve dönecektik..Cumartesi sabahı gazetelerin Antalya ekinde Saklıkent 'te (Antalya) telesiyejin kopup üniversite öğrencilerinin havada asılı kalmasını okuduğumuz halde Davraz'da telesiyeje bindik..Hem korkarım hem yaparım diyen biri olduğum için kendimi cesaretimden dolayı tebrik ediyorum :)
Eğirdir'den yukarı çıkarken askeriyenin dağa yazmış olduğu yazı ve bayrak hoşuma gittiğinden orayı ve genel manzarayı görüntüledik (ilk resim).Askeriyenin yanında resim çektiğimizden askerler bize düdük çaldılar..Ben şöföre bas ağbi diyerek ortalığı panikletme moduna soktum..Sonra da yolda geçen askeri arabaların bizi durduracağı esprileri yapıp güldük halimize :)
Dağa giderken bu sefer aşağıdan kendimize çikolatalar, tatlılar, yiyecekler alıp 15 kişi hemen herşeyi paylaşarak yedik inmeden..Ha bu arada cumartesi günü aşağı inmeden yanımızda götürdüğümüz Sevilen sıcak şarapları nescafe bardaklarıyla içtiğimizi ve arabaya ilk bindiğimizde Tadım'ın bayii olan arkadaşlarımızın nefis fındık ziyafetlerini de yazmazsam olmaz..Fındıkları yedik zaten sonra da iki gün birbirimize "yersen" esprileri yaptık :))
Yorgun ama güler yüzle gezimizi bitirdik ve arabamıza binip dönüş yoluna çıktık..Araba da son zamanların filmi "Dondurmam Kaymak" tarafımızdan güle oynaya seyredildi..Sonrada Cem Yılmaz'ın Hokkabaz filmini seyrettik :)
Dönüş yolunda yediğimiz onca şeye rağmen Fethiye'nin Bekçiler köyünde bulunan Şafak Dinlenme Tesisi diyebileceğimiz mola yerinde kavurma ve pilav yedik..Kavurmaları ve yoğurdu meşhur olan bu yere yolunuz düşerse uğrayın ve mutlaka yemek yerin derim :))
Çok güzel bir geziydi..Unuttuğum ve keyif aldığım daha bir sürü anımız oldu..Bu önümüzdeki hafta yine tur var Davraz'a ama biz Kapadokya turunu bekliyoruz şimdiden :))