Pazartesi, Ocak 29, 2007


Yalnızlar Kraliçesi beni sobelemiş..Aslında Gün daha önce sobelemişti ama çektiğim çanta resimlerini daha bilgisayara yükleyemediğim için önce bu sobemi cevaplıyorum.
Kendimi çok anlatıyorum aslında ama gerçekten bilinmeyen yönlerimde yok değil..
Bence kimsenin bilmediği en büyük özelliğim..Hayatta en çok bozulduğum beni Anne veya Babama birinin şikayet etmesidir..Korktuğumdan değil çünkü benim sırdaşımdır zaten onlar..Şimdiye kadar bir ya da iki kere yaşadım ve sonuçta şikayet eden kimse onu hayatımdan çıkardım.Eğer akraba ise bu kişi ilişkimi en aza indirgedim.Akrabam olmayan 2. vakayla da ilişkimi kestim.Eşim ve kardeşlerim için aynı şey geçerli değil yani onlar şikayet etse de bozulmam..Kardeşlerim benim çocuğum gibi çünkü.Eşim de ettiğinde demek ki başka çaresi kalmamış ki onlara başvurmuş gibi düşünürüm :))
Bir şeyi bana yaptırmak istiyorsanız son yapacağınız şey zorla yaptırmak olsun..Eğer iş inada biniyorsa, kötü niyetinizin olduğuna inanıyorsam, kesinlikle sonuç ne olursa olsun geri adım atmam.Tükürdüğümü yalamam..
Hep kötü taraflarımı anlattım galiba..Arkadaşlık kavramı benim için çok büyük bir kavramdır..Çok arkadaşım oldu, çok arkadaşım da var hala..Arkadaşım için herşeyi yaparım ama kimseye zarar vermeden..Arkadaşlarımda cinsiyet,din,dil,ırk ayrımı yapmam.İnsanların beni yakından tanımalarına izin verdiğim için de beni iyi tanırlar..Beni tanıyan biri samimiyetime inanır..Yani göründüğüm gibi davranırım.Arkadaşlarım benim için önemlidir.Birde her yaştan arkadaşım vardır..
Eskiden iyi bir sporcuydum..Spor akademisine gitmeyi düşünürdüm..Hala çok iyi basketbol oynarım :) Tek pota maç bile yaparım :)
Her zaman çalışan biri değildim..Çocuğumu büyüttükten sonra iş hayatına atıldım..Yani ev kadınlığında ve mutfakta derece yaptım bir zamanlar :) Eğer işteki hırsım öğrencilikte olsaydı okulda derece yapabilirdim..Oysa ben çok sosyal bir öğrencilik geçirdim :)) Derslerim de fena değildi..
Aslında uzun bir yazı yazabilirim ama 5 madde ile sınırlandırıldığı için kesiyorum..Mutfakcamı Burcuyu,Mavi'yi, ve Nilly'i sobeliyorum ve Yalnızlar Kraliçesine teşekkür ediyorum sobesi için :)

Not: Yalnızlar Kraliçesi beni sobelerken Nilly' de sobelemiş ama ben son günlerde bilgisayar okurken minumum zaman kullandığımdan dikkat etmemişim bu yüzden Sardunya' yı sobeliyorum tekrardan..

Pazar, Ocak 28, 2007


Birkaç gün yokum..Fırsat bulursam girip ayrıntıları anlatacağım..
Resim: Monet.

Perşembe, Ocak 25, 2007


İstanbul'lu bir bloggera İzmir' de iş ararken gönüllü yardımcı olacak İzmirli bloggerlar aranıyor..İlgilenen bloggerların hafifliyorum@gmail.com adresine yazmaları rica olunur ..
Not: Cidden bu bir ilandır :)) Pretty kendi bloğuna giremediği için ben yardımcı oluyorum da :))

Pazartesi, Ocak 22, 2007













En son çarşamba günü yazı yazmışım..Sonra da hazır gelenlerden kullanmışım..Bazen hayata yetişemiyorum işte..Bu ara dolu dolu geçiyor günler ve yaşadıklarımın hepsini yazamıyorum..Çarli diyordu geçen gün abla ne o bir oraya bir buraya gezip duruyorsun..Ben yarısını yazmamışım daha ne diyorsun dedim :) Mesela geçtiğimiz hafta o güzel Likya Yolu gezisinden sonra o gece çok sevdiğimiz bir kaç dostla bir araya geldik,şaraplar içtik, sohbet ettik ..Geceyarısına kadar oturmuşuz farketmedik..Bunu unutmuşum yazmayı..Perşembe günü festival basın toplantısı vardı..Önce iki saat konuştuk, hazırlandık sonra basını çağırmıştık geldiler bu arada biz deniz kenarında bir cafedeyiz ve çaylar, kahveler, sahlepler gırla gidiyor,kahkaha ve şakalaşmalarla toplantı yapıyoruz..Zaten bu grubun içinde olmak demek eğlence demek .Bu sene 4. sünü yapacağımız festivalimiz boyunca iş zamanı iş ama her zaman eğlence bizim parolamız :)) Unutmadan eğer haziranın 21-24'ü arası bu tarafa gelirseniz Okay Temiz, Onur Akın, Yeni Türkü gibi sanatçıları ve kendi çapında iyi yerde olan yazarları ağırlayacağız kitap günlerinde..Herzaman ki gibi Sunay Akın, bu sene gösteri de yapacak olan Metin Uca, Halit Refiğ de iki filmi ile festivalimize katılacak..Bu konuyla ilgili daha sonra ayrıntılı yazacağım..Bu sene benim ve Uzunbey'in görevi Okay Temiz ve Mesut Yar ile ilgilenmek..Biri konser verecek Ölüdenizde diğeri de kitap imza gününe katılacak.

Cuma günü harala gürele geçti..Akşam eve geç gidiyorum ve geç vakit yemek yediğimiz için ve yorgun olduğum zaman dayanamıyorum mutlaka uyuyorum.Bu hafta da Hatırla Sevgili 'yi kaçırdım mesela..Cuma akşamı biri aradı ve cumartesi günümüz koşturmayla dışarıda geçti..Sonra dönüp iş yaptım evde..

Pazar günü dışarıya kahvaltıya gidiyoruz genelde çünkü hem hava çok güzel oluyor hem de hepimiz sofrada oluyoruz..Öbür türlü getir götür yap bir şey anlaşılmıyor sohbetten ve bazen de Uzunbeyle önemli şeyler konuşacağımız zaman çıkıyoruz dışarı..Bu pazarda yine Çağıl'ın isteğine uyarak Yörük Müzesine kahvaltıya gittik..Böyle yazıyorum ama müze bir tarafta istersen geziyorsun aslında orası bir apart..Yalçın Apart.Hergün köy kahvaltısı bulabileceğiniz bir yer..Bizde gazetelerimizi aldık, kahvaltımızı keyifle ettik ve ormanda yürüyüşe çıktık.Bir ara öyle bir tepeye çıktık ki daha önce resmini yayınladığım oniki adalardan 2-3 ada görünüyor, Fethiye ve Şovalye adası görünüyor ve Babadağ ile Mendos dağı gözüküyor.Diğer tarafta Akdağlar karlı ve deniz ışıl ışıl.Bu görüntüyü anlatmaya kelimeler yetmez..Makine arabada..Ben öyle bir manzara ile karşılaşacağımızı bilemediğimden almamışım yürürken..Çünkü bayağı bir yokuş tırmandık..Bir ara kesildim iyice ve şişmanlığa verdim yorulmamı.Ama dönüşte in in bitmedi yokuş ve inerken kaymayalım diye kendimizi zor zaptettik..Yani ben yine de iyi yürümüşüm o kadar yolu diye tebrik ettim kendimi ama inerken :)) Eve giderken bahçeden portakallarımızı topladık.

Öğleden sonra pazar pazarındaydık ve evimize geldik..Yemeğim hazırdı ve acıktığımızdan karnımızı doyurduk.Ben biraz iş, biraz gazete, biraz yemek, biraz eğlence derken akşam geç vakit yemek yedik ve tv karşısında uyukladık..Hava çok güzeldi bir ara bahçeye çıkıp armut koltuklarda oturup bira içtik..Balkonu yıkadım ve Tarçın'ı balkondan uzak tutmanın yolunu aradım.

Bugün pazartesi ve anlatamayacağım kadar yoğun bir haftaya giriyoruz..Hayırlı haberlerim var size ama herşey bittiğinde anlatacağım :))Bu hafta belki yazı yazamam diye baştan birşeyler yazmak istedim..Ne zaman rahatlarsam o zaman ekler yazacağım ve sizleri haberdar etmeye çalışacağım gelişmelerden.

Bu cumartesi Burcu'dan mektup geldi.Biz internet bağlanmadan uzun uzun mektuplaşıyorduk ve sonra msn ve cep telefonu hattını indirimli alınca o uzun mektuplara ara vermiştik.Burcu bana yine yazmış.Çok hoşuma gitti.Bende ona yazacağım..Evlendiğinden beri ve ben Fethiye'ye geldiğimden beri bu böyle..O da saklıyor mektupları bende.Ondan gelen bu mektupları okumak bana mutluluk veriyor..Biraz kafamı boşalttığımda ilk işim cevap yazmak olacak :)

Yukarıdaki resimde dağın eteğinde görülen yer Hisarönü ve Ovacık.Yani Ölüdenizin oturulan mahalleleri yani köyleri ama bildiğiniz köylerden değil çoğunluğu villa ve otel olan bahçeli evlerden oluşan ve yabancıların oturmak için tercih ettiği köylerden .Dağın öte yanından görünen yerleşim yeri Fethiye ve devamında görünen sahil Çalış..Yani ova da nereye giderseniz gidin mutlaka Babadağ'ı görürsünüz..Resmi internetten buldum..Onun için kaynağı yok ama dikkatinizi çekmeye çalıştığım bir nokta var ki resmin solunda araba yolunu görüyormusunuz..Etrafı bomboş ve toprak.İşte paraşütçüler bu yollardan tepeye tırmanıp aşağı atlıyorlar.Giderken de sırat köprüsü gibi bir yolda ilerliyorsunuz yukarı.Ben bir kere çıktımda aşağı inmesi daha korkunç geldi..Düşünün bu yolda ve 1967 m yükseklikte dört çeker bir arabada sallana sallana gidiyorsunuz..Allah düşmanıma vermesin diyeceğim ama Babadağ' da atlayış merkezi..Neyse seveni bu sporu yapsın.Ben mi? Bir daha yukarı çıkmayı düşünmüyorum..En azından tepe noktasına.

Pazar, Ocak 21, 2007

günün sözü..


" Hayat üçbuçukla dört arasındadır.

Ya üçbuçuk atarsın ya da dört dörtlük yaşarsın..."


Resim:Fethiye...www.flickr.com

Perşembe, Ocak 18, 2007

Çok Güldüm :))


Garanti leasing"te calışanlar, bir pastaneye, telefonla pasta siparişi vermiş.

Pastanın üstüne "garanti leasing'den sevgilerle." yazilmasi istenmiş.Telefondaki adam "leasing" kelimesini anlamamış.Onlar da harf harf kodlamışlar.Gelen pasta üstteki resimde :))

Not: yeni geldi mail olarak,paylaşayım istedim.

Çarşamba, Ocak 17, 2007


İki gündür evdeyim..Canım istemedi işe gitmek hem de biraz evi toparlayayım dedim..Geçenlerde portakal reçeli yapacağımı söylemiştim ya..Yaptım..Tarifini de yazarım demiştim..Onu da unutmadan yazayım..

Portakal Reçeli
1 Kg kalın kabuklu portakal
6 su bardağı toz şeker
3 bardak su
2 yemek kaşığı limon suyu

Yapılışı:
Bir tencereyi su ile doldurup kaynatın.İyice yıkadığınız portakalları hiç kabuklarını soymadan aynen kaynayan suya atın.Hafifçe yumuşayana kadar kaynatın..Yalnız kabukların ekşiliği gitsin diye en az üç kere kaynatıp suyunu boşaltın ve yeniden suya koyun.Hafifçe yumuşadığında portakalları tencereden alıp kabukları ile küçük küçük doğrayın.Ayrı bir yerde üç su bardağı su ile şekeri kaynatın.Portakalları bu şekerli suya atın.Koyu bir kıvam aldığında limon suyunu ekleyin.Bir taşım daha kaynatın.Soğuyunca kavanozlara doldurun. Afiyet olsun..
Tarifi internetten buldum ama uzun süre olduğundan kaynağını kaybettim yazamayacağım..


Bu benim ve Çağıl'ın evi..Daha çok benim aldığım küçük biblolar var ama Çağıl' da sürpriz yumurtalardan çıkan küçük oyuncaklarını senelerce sakladı ve onları kırmadı..Böylece küçük oyuncaklardan bir biblo evimiz oldu..Bu ahşap rafı ben TÜYAP hediye fuarından aldığımda kırmızıydı ama o zaman mutfağım kırmızı ağırlıklıydı..Sonra benim mutfak eşyalarım maviye dönünce bende evi boyadım.Mutfağımda asılıdır ve Burcu çok beğendiği için sonra ki sene de gidip ona da bir tane almıştım..

Bu tepsiyi çok yakın bir arkadaşım rengini beğenmediği için kullanmıyordu..Bana verdi ve sarı metal olmasına rağmen ben bunu ahşap boyasıyla boyadım..Şimdi kahve tepsim oldu.

Yazıyı bir an önce göndermeliyim çünkü hem işim var öğleden sonra da yeni taşınan komşuma gideceklermiş komşularım bende gideceğim hem de Tarçın iki oldu oynamak için bilgisayara basıp duruyor, yazıyı kaybedeceğim diyekorkuyorum..Şimdi onun peşinden bahçeye çıktım ve çöpe atılmış lise kitapları gördüm..O kadar üzüldüm ki insanlar onları madem bir derneğe ya da bir kütüphaneye veremiyor hiç değilse çöpe atarken de dikkat edip bir poşete koyup diğer çöplerle beraber koymasın lütfen..Onlara ihtiyacı olan bir sürü çocuk tanıyorum..Hem insanların illa bu gibi şeylere ihtiyacı olması için parasız olmasına gerek yok ki! Neden 2. el kitapları bir tanıdığımıza vermeyelim..Ben Çağıl'ın yardımcı kitaplarını arkadaşlarımın çocuklarına, bizim derneğe ve kütüphaneye, geri kalanlarını da daha kenar köylerdeki ilkokullara verdim..Bir evden o kadar çok mataryel çıktı ki siz bile hayret edersiniz.Çöpe bile atsanız hiç değilse güzel poşetlere koyup ağzını bağlayın ve diğer çöplerle karışacak ortamlara bırakmayın..Kimse almazsa çöpten kağıt toplayanlar alıp satar böylece doğaya bir faydası olur..Ağaçlarımız kesilmez..Bunu işyerimde ve evde bir yüzünü kullandığımız kağıtlardan not kağıdı yaparken de hep düşünmüşümdür..Bankalardan gelen zarflar ve telefon için gelen zarflara da aynı uygulamayı yapıyorum ben..Yani şömine de yakmadan önce mutlaka içine birşey koyup yok olmadan önce bir başka iş için tekrar kullanıyorum..Benim masamda herzaman kullanılmış kağıt notlukları ve eski zarflar vardır..Bu gibi olaylarda bir kişinin bile bir fark yaratacağına da inanıyorum..Lütfen eşyalarımızı ve kullandığımız her şeyi elimizden çıkarırken başkalarında işine yarayabileceğini düşünerek elden çıkarın..Hatta böyle yaptığınız hikayeleriniz varsa bizle de paylaşın..En azından bana ya da bloğunuza yazın..İnanın ki şu markadan şunu aldım hikayeleri okumaktansa şu eşyayı şöyle bir yere bağışladım ya da şundan şunu yarattım hikayeleri beni daha çok etkiliyor..Her işimiz bitti birde bunların mı peşinden koşalım diyorsanız yapmanız gereken sadece çöpe atarken attığınız çöpün tarzına göre ayırmanız..Geri dönüşüm kutularınız olmasa bile bunu yapabilirsiniz..

Pazar, Ocak 14, 2007


Likya Yolu Projesi, bu bizim projenin amacı, konusu ve ne yapılacağını zaten kendi içinde barındıran ismi.Likya Yoluyla ilgili daha önce bilgi vermiştim..Dün ikinci öngörüşme toplantımızı yaptık köylülerle..Bugün sizin için seçtiğim resimlerin hepsi geçen toplantıda da adı bizim için değişik gelen Gey Mahallesinden antik Sdyma kentine geçen yol..
Yeni açılan bir yolda yolculuk yaptınız mı hiç? Ben daha önce bu şartlarda Faralya'ya gitmiştim..İnsanın araba kullanırken başı dönüyor yolda ama pür dikkat kullanıyorsun mecburen..Dün arabayı ben kullanmıyordum ama yine de yolda dikkat kesildik hepimiz..Bende hem korkarım hem de yaparım tarzı bir insan olduğumdan boyuna yolu görüntüledim..Normal yolun altındaki patika yol, bu araba yolunun açılmasından önce insanların kullandığı yol..Bizim yolumuzun genişliğini aşağıdaki resimlerden göreceğiniz için patika yolun genişliğini hayal etmeyi size bırakıyorum :)

Bu resimde arabanın yolda ilerlemesiyle camdan görünen manzarayı izliyorsunuz..Dün hem bu yollardan geçtim hem de kendi kendime bu yolda çalışan insanların bu yolu açarken ne tehlikeler altında çalıştıklarını düşündüm..Buradan düşseniz deniz kıyısında ki kayalardan toplarlar sizi..Nitekim Fethiye' de yaşayan bir yabancı Faralya yolu asfaltlandığında arabayla asfalt kurumadan yola çıktığı için ne yazık ki uçurumdan aşağı arabayla beraber düştü iki sene önce.Araba asfaltın kayganlığından ve yolun kenarında koruma olmadığı için deniz kıyısına kadar yuvarlanmıştı..

Bu yolda değil belki ama buna benzer bir çok yolda bu köydeki çocuklar hergün okula gidiyor bu yörede.Taşımalı öğretim yapıldığı için köyden çocukları minübüsle her gün yakın merkezdeki okullardan birine taşıyor arabalar..Yolun altı ve üstü net olarak çıkmış bu resimde..Arada dağın zirvesine çıkıyorsunuz zaten..Yani hava açıkken Rodos'un göründüğü kıyılar bunlar..Harita koyamayacağım şimdi ama bu yol tam da Yediburunlar denilen yerin tepe noktası.

İşte yukarıda gördüğünüz yolun genişliği.. tam en tepe noktada 34 plaka bir araçla karşılaşmayalım mı..Yolun sağında yani uçurumda biz olduğumuz için onlar yolun sol tarafına iyice yapışıp durdular ve biz yavaş yavaş yanlarından geçtik.Burada ve her yerde 34 plaka görebilirsiniz artık bu çok normal bir durum.Ne yazık ki biz 34 plakamızı 2 sene önce arabayı yenilerken değiştirmek zorunda kaldık.

Son resim burada Hoşmerim adıyla tanınan ve benim Çanakkale ya da Balıkesir taraflarından yediğim hoşmerimlere benzemeyen bir tatlının resmi..Gey Mahallesi Muhtarının evinde yediğimiz öğle yemeğinde bize çıkarılan Hoşmerimin hem tarifini hem de resmini aldım ki Fethiye Yemek Kültürüyle ilgili döküman ve bilgi bulamadığımdan belgelemek istedim..
Hoşmerim :
Süt akşamdan pişirilir..Her sabah kaymakları toplanarak biriktirilir..Kendi yağıyla tavada kavrulur ve iyice kızartılır.En sonunda bal ile karıştırılır.Yapılırken sanırım o tatlı halini kırmak için tuz atılmıştı ama bence tuzsuz yapılsa daha güzel olur :))

Bu resimde ki bitki yabani adaçayı..Bahçeden koparıp gelen kahveci bize hemen çay yaptı orada ve mis kokular içinde içtik çayımızı..Öyleki tüm kahveyi bile kokutmaya yetti 5-6 adaçayı..Yapılması :(daha önce içmeyenler için) sıcak su içine bir kaç dal adaçayı koyuyorsunuz ve içiyorsunuz..Dikkat sert sevenler dalı çıkarmadan içsin :)

Toplantı ile ilgili sizinle paylaşmak istediklerimi madde madde yazıyorum :

Likya Yolunu yürürken karşılaşacağınız Oklu Kirpiler zehirlidir dikkat edin ama tüm Dünya da nüfusu azaldığı için koruma altında olduğunu biliyormusunuz?

Deniz kenarından yürüdüğünüzde yine Dünya' da sayı bakımından azalan su kaplumbağalarını görebilirsiniz..

Kırmızı Gagalı Karga yine bu yolda görebileceğiniz değişik türlerden biridir.

Buralarda deniz kıyısında ve deniz esintisi alan dağlarda bol bol sandal ağacı var ve sandal ağacının meyvesi ağaç çileğidir..

Sakız ağaçlarından Yunanistan'da önemli ölçüde para kazanılan bir sektör var ama biz Akdenizde çok bulunan sakız ağaçlarını pek fazla değerlendiremiyoruz.

Avrupa'da ki 12.000 bitki çeşidinin 10.600'ünün sadece Türkiye'de de bulunduğunu ben dün öğrendim..
Babadağ' da sadece 49 endemik bitki çeşidinin bulunduğunu da :))

Bu yolu yabancılar yürüyor..İngilizi ,Fransızı, Almanı..Artık Türklerde çoğalarak yürümeye başladılar ama bu yol bir günde kilometrelerce yürünecek ve insanın neler yapabileceğinin bir kanıtı..Uzun dönem yürüyemeyenler içinde sadece belli rotalarda yürüyebileceniz kısımlar var...Benim bildiğim normal yarı yolu geçen bir rota 12 gün falan sürüyor.Arzuya göre 3 -4 günlük rotalarla da yürüyebiliyorsunuz..Eğer yürümek isterseniz ya da etrafınızda yürümek isteyenler varsa bundan böyle FETAV (0 252 612 33 66 Fethiye Tanıtım Vakfı) bu konuda yardımcı olabilecek..
Biz proje gönüllüleri olarak bu yolu yürümek isteyenlerin hayatını kolaylaştıracağız ya da bu yolda para kazanabilecek insanları bu turizm dalında bilinçlendirmeye çalışacağız. İlerisi için de gelişmesine yardımcı olacağız..
Yine çok güzel bir geziydi..Bir sürü yeni bilgi öğrendim doğayla ilgili..ve gerçek hayat keşfetmektir diyebilirim sonuç olarak :)

Bi kızımız oldu :))


Dün iki ay önce gittiğim şu yeni turizm projesi Likya Yolu için yeni bir toplantı düzenledik.Bu toplantı için sabah daha saat 8.30 da dışardaydım..Yalnız bu yazıda ben projeyi değil size günün sonunda büroya döndüğümde karşılaştığım evin yeni üyesini anlatacağım..Evet bizim bir kızımız oldu ya da Çağıl'a kardeş geldi diyebilirim..Büroya çıktığımda Uzunbey'in katınında merdivenlerde beni bu Tarçın rengi tüyleri olan kız karşıladı..Baba-oğul benim yokluğumu değerlendirmişler ve bana sürpriz yaparak! köpeği de alıp gelmişler :)İsmini benim koymam istendi çünkü ben hem yaratıcıyımdır bu konularda hem de isim anneliği yapmayı pek severim..Bende buraya yerleştiğimizde aldığımız ilk köpeğimiz olan Tarçın' ın adını koymak istedim..Hem onu yaşatmak için hem de bu kız köpeğin tarçın renkli tüyleri vardı onun için..Kendisi bu resimde Uzunbey' in masasının karşısındaki kanepe de keyif yaparken çektiğimiz durumda.

Sabahleyin onu da alıp Şat restauranta kahvaltıya gittik ..Daha yeni birbirimize alıştığımız için önce biraz daraldık..Çünkü o küçük daha..4.5 aylık.Sonra biraz sakinleşti ve koltuğa bağladıkta rahat ettik..Hatta bir ara tasmasını kopardı ve yakalayana kadar cama kafasını çarptı koşarak..Neyse ki birşeyi yokmuş.Daha adını tam benimseyemedi ve eğitim eksikliği var şüphesiz..Küçük bir çocuk gibi hep göz kulak olmak gerekiyor.Reis'imiz eğitimli olduğu için pek sıkıntı çekmemiştik ama bu kızla işimiz var biraz.

Bugün hava çok güzeldi ve biz kahvaltı ederken bir göl durgunluğundaki denizde kürekçiler idman yapıyordu.

Arabada ve evde fıldır fıldır gezen bir köpeğimiz var artık..Aynı küçük bir çocuk gibi..Evin düzeni ve eşyaları ayarlandı bugün biraz..Yol yöntem öğretene kadar biraz zorluğu olacak ki Uzunbey' le de onu işe götürmek zorunda kalacağız..Artık ne zamana kadar sıkılacak ve bana bırakacak bazı şeyleri bilmem ama 3. katta olan bürodan çıkıp tuvalet olayları için 3 kat aşağı inip çıkmayacağımı iyi biliyorum ben :))

Cuma, Ocak 12, 2007



"Bilinen hikayedir, daha once yazdim, yine yaziyorum,
cunku guncelligi hiç bitmiyor..." diye başlayan bir mail aldım geçenlerde..En azından şiiri paylaşmak için bile yayınlamak istedim aslında..Birde olayın aslı olup olmadığını bilenler yazsın diye..Hatta yazının sonunda adı geçen yere yakın biri varsa bakabilir mi diye..Sadece paylaşmak için bile güzel bir yazıydı..Paylaştım.
"
18inci yuzyil Amerika'sinda beyazlar, kızılderilileri
yurtlarindan sürmekte, katletmektedir.

Oklara yaylara karsi, toplarla, ateş kusan sopalarla
saldırılmaktadir bir ırkın üzerine...Artik o koca
kıtanın eski ve tek sahipleri, küçücük bir toprak
parçasinda, şimdiki New York'un Manhattan adasinda,
sıkışmış sekilde yasamlarını sürdürmek zorunda
kalırlar. Ama beyazlar doymaz, orada bile gözleri
vardır. Baskan George Washington, lütfedip Büyük
kızılderili şefi Seatle'a bir mektup yollar ve

" Topraklarinizi bize parayla satın ki " der, " artık
savaş olmasin " .

İşte Sef Seatle'in cevabının tarafımdan yorumlanip,
şiirlestirilmiş hali..



Satalım satmasina da topraklarımızı,
Irmaklar kizkardeşlerimizdir bizim.

Çicekler çocuklarimiz yüz aklarımız,
Delikanli fidanlar, yarına dayanaklarımız.

Gök ana aglamali ama, vurulduk diye degil,
Baba topragiyla kirlensin ayaklarimiz.

Koşmalı yavru ceylanlar, kaçmak icin değil.
Ata topraginda ekilmeli yarınlarımız.

Siz onlari korur musunuz ?
Siz onlari sarar mısınız ?

Ateş kusan sopalardan, ateş sularından ,
Manitu'nun kullarindan, korur musunuz ?

Sokelim sokmesine de çadirlarımızı,
Ya demir atlar kara dumanlarla kükrerlerse !

Vurursa demir çubuklar buffololarımızı !

Bizonlar erkek kardeşlerimiz ürkerlerse !
Barış çubuklari içmeyiz biz, katlolmak icin.

Otlar kadar çokuz, ya otlar tükenirlerse !
Çayirlarımızı satmayiz biz yokolmak icin.

Yarın bizler yokuz, ya nesiller tukenirlerse !

Siz onlari korur musunuz ?
Siz onlari sarar misiniz ?

Soluk benizli sevginizden, aç nefsinizden,
Gölgenizden, kendinizden korur musunuz ?

Goçelim göçmesine de beyaz şef heyhat !
O zaman gökten yagan yağmur degil gözyaşıdır.

Doğa biter yaşamın sonuna başlanır.
Yaşam sonu, yaşamaya çalışmanin başıdır.
Kaçarsak, biçilir ekinler bizle birlikte,
O zaman, yaşlı dünyanin gözü yaşlanır.

Satarsak, tutulur kinler sizle birlikte,
Tahta mezarım degil, beton bir anıt taşlanır.



Sonrasi malum, ABD parayla satin alamadigi o son
topraklari yine silah zoruyla ve katliamlarla alir.
Çadirlari yakarlar, yerlerine asırlar sonra
gokdelenler dikmek icin.

Ayni donemde, yeni yetme bir ülke olan ABD, 1783
yilında, yeni bir denizci devlet kimliğiyle, dunya
denizlerinde gemileriyle salınmaya başlar..

25 Temmuz 1785'te, ABD bayrakli ilk gemi olan Boston
limanina bagli, Kaptan Isaak Stevens'in idaresindeki
Maria, Atlantik'te Cadiz aciklarinda , Cezayir
sularinda Osmanli gemileri tarafindan ele gecirilir.

Sonra Philedelphia limanina bagli, Kaptan O'Brien'in
Dauphin adli gemisi de ele gecirilir. 1793 Ekim ve
Kasim aylarinda 11 ABD gemisi daha Osmanlilarca ele
gecirilir.

ABD Kongresi, 27 Mart 1794 yilinda, Osmanli
denizcilerine karsi koyacak gucte savas gemileri insa
edilmesi veya satin alinmasi icin, Baskan George
Washington'a 700.000 altina yakin harcama yetkisi
verir.

Osmanlilarin olusturdugu bu deniz tehdidi sayesinde,
ABD donanmasinin temelleri atilir. 5 Eylul 1795'te
ABD, bu tehdide karsi bir anlasma yapmayi kabul eder.
Bu anlasmaya gore ABD, Atlantik'te ve Akdeniz'de ABD
sancagi tasiyan hicbir tekneye dokunulmamasi
karsiliginda, Osmanlilara pesinen 642.000 altin ve
yilda 12.000 Osmanli altini ve 216.000 dolar vergi
odemeyi ve Cezayir'deki esirleri iade etmeyi kabul
eder.

Dili Turkce olan ve 22 maddeden olusan bu anlasmaya,
Baskan George Washington ve Cezayir Beylerbeyi Hasan
Dayi imza koyarlar.

Boylece ABD, yillik vergiye baglanmis olur. Bu,
ABD'nin iki asri askin tarihinde, yabanci bir dille
imzalanan tek anlasma oldugu gibi, yabanci bir devlete
vergi odemeyi kabul eden tek Amerikan belgesidir.

ABD tarihinde, kendi dilinde olmayan tek uluslararasi
anlasma Turkce'dir ve ABD'nin tarihinde vergi vermeyi
kabul ettigi tek ulke Osmanli Imparatorlugu' dur....

ABD Baskani George Washington Osmanli imparatoru
tarafindan muhatap gorulmemis ve anlasma Osmanlilarin
Cezayir Beylerbeyi tarafindan imzalanmistir.

Bu anlasmanin orjinali Foreign Office Archives
Washington'dadir."


Mailde adı geçen kişi ve grupların adını yazmadım..Bende saklıdır :)) Şiiri yazan kişi isterse açık yazabilirim..

Perşembe, Ocak 11, 2007

(Yassıca Adalar)
Dün bir davete icabet ettim öğlende :) Atapark otelde.. Sabahtan öğlene kadar bürodaydım ve davetten sonra da Nuray'a uğradım Mavi Kuşlardan Deniz Hanım ile..Birer kahve içtik..Uzun süredir sohbet etmemiştik..Ordan çıkıp büroya gittim ve akşamı bulduk yine çalışırken..Dün akşam Avrupa Yakasını seyrederken uyumuşum ve ancak onbirde kalkabildim..Tabii daha sonra uyumadım.Sabahları 6.45'te kalkıyorum Çağıl için..Bazen onu geçirip tekrar uyuyorum ki bu sabahta yine öyle oldu..Dokuzda kalktım ancak..Sabah doğrudan FETAV'a ( Fethiye Tanıtım Vakfı) uğradım ve oradan doğru kuaförüme gittim..Saçlarımı boyatıp geldiğimde öğlen olmuştu..Büroya çıkmadan da Uzunbey'le yemeğe gittik..Yemekte arkadaşlara rastlayıp biraz çay-kahve faslını da uzattığımızdan yine büroya gelmek biraz zaman aldı..Bugün hava çok güzel olduğundan yemeği dışarıdaki masalarda yedikte..Onun için biraz keyif yapıldı doğal olarak :)
(Kızıl Ada)
Öğleden sonra bir arkadaşımın kitabı basılıyor ..Onunla ilgili bir şeyler konuştuk..Belki festivale, imza gününe katılabilir..Çünkü kitap Kayaköy'de geçen bir aşk hikayesini anlatıyor..

(Karataş Plajı-Kargı)
Biraz sonra işten çıkacağım ama merak ettiğiniz için kısaca bir şeyler yazmak istedim..İki gündür yaptığım işlerin özeti bu..Sakin geçti diyebilirim..Yine de hergün yazayım diye bir kaygım yok..Canım istediğinde yazıyorum ben..Çünkü burası benim için yaratılmış bir sayfa üzgünüm..Başkalarının ne düşünebileceğini en az hissederek yazmak istiyorum..Bu beni rahatlatıyor çünkü.Yazacağım içimden geldiğince..Onun için şimdilik buralardayım..Bir yere gitmeye niyetim yok !


(Karataş Plajından Fethiye görüntüsü..)

Bu resim bizim meşhur Kargı Karataş Plajından..Sonunda bayram öncesi bir akşam yemeğe gittiğimizde resmini çekebildim..





Son resimde yemek yediğimiz yerin önünden Kızıl Ada görüntüsü..
Kumsal burada oldukça geniş ama her yerde görülen taşlı kumdan oluşuyor..Buranın güzel yanı diğer yerlere göre daha sakin olduğundan kendi şezlonglarınızı da alıp gidebilirsiniz ve denize sıfır bir şekilde yatabilirsiniz..Aralıklarla insanlar gelir ve geçer böylece sadece dalgaların sesiyle ister kitap okursunuz isterseniz uyursunuz..Denizin içinde taş olmadığından çocuklarla gidilebilecek en uygun şehir içindeki plajlardan biridir..Çok derin olmadığından rahat edersiniz..
Ya da şezlong kiralayıp, deniz kenarında hem otururum hem de karnımı doyururum derseniz de bizim yemeğe gittiğimiz gibi yerler de oturabilirsiniz..
Giriş cüzi bir ücretle ve ancak arabayla gidilen bir plaj olduğundan daha sakin olduğunu düşünüyorum..Kışın ücretsiz yani arabanızı ve mangalınızı alıp piknik yapabilirsiniz..Bu arada girişte ödediğiniz ücret Kargı Muhtarlığı tarafından değerlendiriliyor..



Yassıca Adalar, Şovalye Adası, Kızıl Ada,Fethiye, Çalış Plajı, Göcek, Kargı, Hill Side, Letonya, Koca Çalış, Yanıklar, Katrancı Koyu, Günlüklü Koyu,Samanlık Koyları, diğer uğranılan duraklar hepsi Fethiye Körfezi içindeki yerlerdir..Hill Side ve Letonya haricindeki her sahile bir şekilde tekne ile yanaşabilir ve ya ücretli,ücretsiz piknik yapabilirsiniz.

Salı, Ocak 09, 2007



İSTANBUL AĞRISI
Kanatları parça parça bu ağustos geceleri
Yıldızlar kaynarken
Şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen
Sen
Eğer yine İstanbul'san
Yine kan kopuklu cehennem sarmaşıkları büyüteceğim
Pançak pançak şiirler tüküreceğim
Demek yine ben
Limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor
Kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler
Yahudi sokaklarını aydınlatan Telaviv şarkıları
Mavi asfaltlara çökmüş
Diz bağlıyor
Eğer sen yine İstanbul'san
Kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan
Sirkeci Garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp
İntihar dumanları içindeki Haydarpaşa'dan
Anadolu üstlerine bakıp bakıp
Ağlayan
Sen eğer yine İstanbul'san
Aldanmıyorsam
Yakaları karanfilli ....... eğer beni aldatmıyorsa
Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
Yine senin emrindeyim
Utanmasam
Gözlerimi damla damla kadehime damlatarak
Kendimi yani şu bildiğim Atilla İlhan'i
Zehirleyebilirim
Sonbahar karanlıkları tuttu tutacak
Tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor
İmtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den
Tophane İskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş
Direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şöförler
Uykusuz dalgalanıyor
Ulan İstanbul sen misin
Senin ellerin mi bu eller
Ulan bu gemiler senin gemilerin mi
Minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında
Liman liman götüren
Ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi
Akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar
Neden durmaksızın imdat kıvılcımlari fışkırıyor
Antenlerinden
Neden
Peki İstanbul ya ben
Ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy
Gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas
Ya benim kahrım
Ya senin ağrın
Ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın
Çaresiz zehirler kusan çılgın bir yılan gibi
Burgu burgu içime boşalttığın
O senin ağrın
O senin
Eğer sen yine İstanbul'san
Yanılmıyorsam
Koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim
Sicilyalı balıkçılara Marsilyalı dok işçilerine
Satır satır okumak istediğim
Sen
Eğer yine İstanbul'san
Eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim
Ulan yine sen kazandın İstanbul
Sen kazandın ben yenildim
Kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar
Yine emrindeyim
Ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa
Parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam
Hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa
Yanılmıyorsam
Sen eğer yine İstanbul'san
Senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar
Gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan
Bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir
Ulan bunu sen de bilirsin İstanbul
Kaç kere yazdım kimbilir
Kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken
1949 Eylül'ünde birader mirc ve ben
Sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık
Sana taptık ulan
Unuttun mu
Sana taptık.

ATTİLA İLHAN

Pazartesi, Ocak 08, 2007



Bugün aslında anlatacaklarım çok fazla Fethiye ile ilgili şeyler değildi ama resimleri görünce dayanamayıp onları koydum..Yılbaşına girmeden daha yeni yıl beklentileri, eski yıl ne getirdi yeni yıldan ne isteniyor gibi blog yazıları okudum hep..Her yıl bende yazmak istiyorum aslında ama nedense beceremiyorum kafamdakileri yazıya dökmeye..2005 ve 2006 sevdiğim insanlardan ikisini aldı..Hala çok özlüyorum ve sık sık rüyalarıma giriyor..Bu da bende sevdiklerini kaybetme korkusunu ki ben bunu çok uzun zamandır taşıyorum, tekrarladı..Aslında yeni yılda hüzünlü şeyler konuşmak ve yazmak istemiyorum..Yeni yıl yeni yıl diye bir günde herşeyin değişeceği gibi bir beklentim zaten yok..ama bu zamanlarda bizim işler yoğun oluyor-benim işler hep yoğun oluyor da- yeni bir yılda beklentilerim nedir gibi çok vaktim olmadığından tasası sonraki aylara düşüyor..Yeni yılda öncelikle sağlık ve yakınlarımın dertleri ve yokluğunu göstermeyen günler istiyorum..Sonra da bir ev istiyorum..ama her isteğimden çok..Yani ben bile(ne kadar gerçekçi bir kadın olduğumu düşünürsek) Hıdrellezde kalkıp taşlarla ev resmi çizip istiyorsam ne kadar çok istediğimi artık anla be yeni yıl diyorum..Burada muhatabım bana istediğimi getirecek olan 2007 dir bak söylüyorum..Bu sene yeni bir evde yaşamak, onun için alışverişler yapmak, yeni evli bir gelin havasında mutfağımı döşemek, bütün ev eşyalarımı değiştirmek, bahçeme çiçekler dikmek, tohumlar çoğaltmak, portakal ağaçlarından yer bulup bir tane de başka çeşit bir ağaç dikmek, kilerde reçel kavonozlarımı dizmek, soğuk seramik atölyesi yapmak, çatıda tavan arasına çıkmak, portakalların altındaki kötü otları kendim hem de elimle temizlemek istiyorum, bu sene zaman ayıramadığım için ve bahçeye uzak kaldığım için başkalarına yaptırdığım işleri kendim yapmak istiyorum, şöyle akşamüstü komşuma gidip merdivenlere oturup Türk kahvesi içmek, diğer komşumdan ödünç bahçe makası istemek,yalnız kalmak istediğimde veranda da oturup kitap okumak ya da portakalların altına yatıp bir ağaçta kaç çiçek olduğunu saymak istiyorum..Toprak saksılarda sardunyaların renk arşivini tutmak, deniz kenarından topladığım taşlardan nilüfer havuzu yapmak, akşam işten gelince hava kararana kadar çiçekleri budamak, kimseye sormadan istediğim çiçekleri dikmek, bana sorulmadan dikilenleri çıkarmak (Uzunbey duymasın ) çiçek desenli kupamı ferforje masama koyup, fotoğrafını çekmek, akşam serinliğinde bahçede ürpererek dolaşmak istiyorum..Bahçeye taştan duvar yaptırmak, ferforje büyük araba kapısını siyaha boyamak, ağaçların altına araba park yeri ayarlamak, hangi ağaçları en az şekilde kesersem ev yeri çıkarırım hesabı yapmak, mutfağımın önündeki balkonu camla kapatıp kışlık sera yapmak, bu serada kışın keyif yaparak kahvaltı etmek, aydınlık ama sıcak döşenmiş bir yatak odasında uyanmak, mutfakta güzel yemekler yapmak, veranda da sallanan salıncakta bir akşamüstü uyumak..Daha bu ve buna benzer cümleler kurabilirim saattler boyu..Evim var ya da yok ben bu evi burada istiyorum ve en azından bir daha ki seneye kadar da açtığım bu gizemli hayallerimden olana kadar bahsetmeyek kendimi koruyorum..
Dün İstanbul' da bahar havası varmış..O zaman bu resmi Ankaralılara ve yurdun diğer tarafında olanlara göndereyim :) Yurtdışındakilere de aşağıdaki resimleri toptan gönderiyorum :)
Uzun süredir Fethiye resmi koymadım..Büyük eksiklik ,kendi arşivimden ama benim çekmediklerimi bu sefer paylaşayım dedim..Yukarıdaki resimde görülen dağ Mendos'tur..Ondan daha yüksek ve daha heybetli hemen yanındaki dağ Babadağ'dır..Hani şu atladıkları..Bu sabah ilk defa yataktan kalktığımda çok üşüdüm ..Bu demektir ki Babadağ'a kar yağmış..Gerçekten de yolda baktığımda zirvede kar olduğunu gördüm..Bunlar nerden aklıma geldi..Şimdi ofiste iki ingiliz misafirimiz vardı ve ben kazakla oturmama rağmen kadın kısa kollu tişörtle geziyordu.İlk geldiğimizde de bazen önümüzden kabanlı, bazen de kazaklı tipler geçerdi..Ara ara da sandaletli turistler..Burda kimin eski kimin yeni olduğunu kıyafetinden anlarsınız..

Bu resimde şehrin içinden Letonya ve deniz manzarası görünüyor..Karşıda görülen binalar buranın en eski tatil köylerinden Letonya'nın binaları..Resmin sol tarafında Fethiye Kültür Merkezi' ni görüyorsunuz mavi mavi..Denizden de acaip sırıtıyor böyle baktığınızda..Halbuki ben maviyi çok severim ama daha doğaya uyumlu bir renk boyayabilirlerdi diye düşünmüyor da değilim..Sağ tarafta benim işyerimin olduğu bina gözüküyor..Ben bugün baktığımda o mavi binayı gördüğümü düşünün işte..Burası şehrin merkezi..Bankalar, hükümet binası, çarşı hep bu kısımda ama o kadar dar bir alan ki artık otopark problemlerimiz var..Artık şehir diğer taraflara doğru genişlemeye başladı..ama sanırım merkez hep merkez kalacak..Geçmişte yollar o kadar dar yapılmış ki..Bazen caddeleri geniş şehirlere gittiğimde özenip söyleniyorum doğal olarak..Bu işlerde çalışan insanlar aslında gelecek yılları düşünerek hareket etmeli bence..Hatta her işte böyle olmalı ama ne yazık ki günü kurtarmak amaç edinilmiş bazı kafalarda, bu hiç değişmiyor.

Denizden görünüş..Biraz önceki resmin tam deniz tarafından karşı açısı..O kadar güzel manzaralar veren bir şehir ki zaten, nerden bakarsanız ona göre değişik bir açı veriyor..O yukarıda görülen mezar Likyalılardan..Telmesos şehrinin komutanı Amintas mezarı..Daha önce de yazmıştım, 200 basamakla çıkıyorsunuz ve şehrin göbeğinde..Bence en az Ölüdeniz kadar Fethiye'yi temsil eden bir yer..M.Ö. 6. Yüzyıla dayanan bir tarihi var..Basamaklar sonradan yapılmış diye biliyorum çünkü orayı yaparken insanlar kendilerini kayalardan sarkıtıp taşı oymuşlar..Yani oraya taşımamışlar bunu..Böyle yerleri gezdikçe insanların eskiden ne kadar akıllı olduklarını ve giderek yozlaşmaya başladıklarını düşünüyorum sık sık.

Şehrin içinde yine Likyalılardan kalma antik şehir tiyatrosu..Eskiden bu amfitiyatronun üstünde açık ,bahçeli bir sinema varmış..Hani şu bildiğimiz tahta iskemleli..Sonra kazı yapılmış ve üstündeki bazı binalar yıkılarak tiyatro ortaya çıkarılmış..Bir dönem klasik müzik konserleri izliyorduk burada..Turistler bayılıyordu-tabii bizde :)) Cunhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası gelip konser veriyordu..Sonra nedense gelmez oldu..Bir gece dernek yararına kapıda şilte satmıştım yerlisine yabancısına tam 43 tane :)) Asortikliğim dernek işlerinde çok işime yarar :) Herkesi tanıyorum ya , kapıda durup ikişer ikişer satmıştım taşlara oturmayın diye :)

Bir tane de o kadar anlattık yakın plan Amintas mezarı görüntüsü..

Cumartesi, Ocak 06, 2007


Merhaba..
Üstteki resim Sardunya' nın Aktris'i için konulmuş olup yaş ne olursa olsun bazı şeylerin unutulmayacağının resmidir :) Çocuksu bir insan hiç olmadım bu küçük objeler bana çocukluğumu hatırlattığı için saklıyorum..Büromda rafta ya da masamda durur ve onlara baktıkça çocukluğumu hatırlarım..Bu da bana mutluluk verir..Herzaman keyifli zamanlarımız olmaz ya bunlar da benim keyifsiz zamanlarda sinirimi dağıtacak eşyalarım..Büromda bu tarz şeyler çok..

Masanın arkasında Çatı Ressamlarıyla yaptığım tablolar asılıdır..Bir tane Şükran Akannaç çalışması..(Hocaya saygı..) Bir tane çok sevdiğim birinden ve bana yılbaşında hediye ettiği etamin işi küçük bir tablo.. Onları yayınlamadım çünkü Çağıl büroda, tabloların içinde ismim var okunur diye koymadım resimlerini..Daha önce bol bol gördünüz zaten..




Yukarıda ki resimde masamın önü..Soldaki Afrika biblosu bir müşterimin hediyesi..Noel Babayı bu kez İstanbuldan ben kendim aldım..Bürom aynı bir ev sıcaklığındadır..Zaten kendi Berjerlerimi getirdim müşteri koltuğu olarak..Yukarıda Uzunbey'in katında da kanepesi var kullandığımız..Bunlar benim çalışma odasında kullandığım eşyalardı..Sonra büroyu kurarken burada o zamanlar doğru düzgün mobilyacı olmadığından bende evden dekorasyona yardımcı olsun diye getirdim..Sonra da rahat ettik ve değiştirmedik..Sıcak bir ortam sağlıyor, herkes sevdi..Masamda duran kartvizit benim değil..Onun için tabak gibi ortada..Benimkiler bu sefer beyaz ve logomuz renkli sadece..Mantarlar Gülsun'un(Annemin üst kat komşusu) hediyesi..Bir ilaç firmasından..O kadar tatlılar ki herkes nerden buldun diye soruyor bende arkadaşım hediye etti diyorum..Zaten benim arkadaşlarım hep benim seveceğim şeyler hediye eder..Şanslı biriyim ben..Bunu etrafıma baktığımda da anlıyorum :))Koltuğum değişti..Daha bir patron koltuğu aldık bana..Çünkü belim ağrıdığı için değiştirdim..Siyah ve deri bir koltuğum var ben burdayım diyen..Masanın solunda bir kütüphanem var sektör yayınlarını ve basılı evrakları koyduğum..Yine üstünde hediyelerim ve Festival ve sosyal etkinliklerde aldığımız plaketler falan..Masanın önündeki sehpalardan iki tane var..Onları ben ahşap boyama kursuna giderken boyadım..Çok süper değiller ama iş görüyorlar..Hem de ben yaptım demek hoşuma gidiyor :)
-Şu arada önce Çarli, sonra da Burcu aradı..Uzun uzun konuşmak öyle iyi geldi ki Allah şu telefonu bulanlardan razı olsun ..Ne diyeyim :))-



Üstteki resim merdivenlerin yanında karşımdaki masalardan birinin arkasında asılı..Kaplumbağa Terbiyecisi (Osman Hamdi) Uzunbey'in bana hediyesi..Diğeri de çok eskiden Çağıl beğenip seçmişti başka bir işyerimiz için..Van Gogh..Pariste bir cafe.Pembe bordürleri yerdeki halıyla uyumlu olsun diye kullandım :)



Ve son resim..Yılbaşındaki şalım..

Dün bizim kızlar yani Çatı Ressamları her zaman toplandığımız cafede buluştuk..Burası bir pastahane ve cafe aynı zamanda..Rahat rahat oturup ,sohbet ettiğimiz için ve çok kalabalıkta olsak yer ayarlayabildiğimiz için, ben büroya yakın olduğu için severim.. Mercan'da buluştuk..Uzun uzun sohbet ettik, yılbaşı hediyelerimizi verdik, kahvelerimizi içtik ve uzun zamandır görmediğimiz arkadaşlarla buluştuk..Asortik Krep olarak beni tek bilen Meryem olduğu için bana yılbaşı şalımı ne zaman yayınlayacağımı sordu..Bende ona yarın yayınlarım dedim :)) Ona verdiğim sözü yerine getiriyorum ve diğer arkadaşlarımdan bazıları da adresi bildiği için iyice deşifre olduğumdan, adresi herkese verdim en sonunda :)) Blog yazan ama bir türlü özel görüşemediğimiz için, adresi ona veremediğim yazar olan bir arkadaşım var..Sanırım onu da yakında blogspot.com adresinden izleyebileceğiz..Diğer adresinden çok memnun olduğunu sanmıyorum da..Açtığı gibi linkini paylaşacağım sizinle..Çünkü kendisi çeşitli dergilere ve gazetelere yazan biri..İçimizden birilerinin de akrabası :))-( Artık kendileri yazar herhalde)
-Buradan okuyabilirsiniz Nuray' ı..

Şalı burada butiği olan bir arkadaşımdan aldım..Beyaz üstüne pembe güllüsü de vardı ama benim zaten Annemin getirdiği kırık beyaz aynı tarz bir şalım olduğundan,siyahı seçtim ben.O gece bir kaç kişide şal vardı aslında, değişik biçimlerde..Sadece benimkisi kalın örgü ipten ve sanki gülleri üzerime serpiştirilmiş gibi durduğundan daha güzel gibi geldi :)) Yabancılar da örgüyü çok sevdiklerinden sık sık hanımlar şalıma baktılar..Mavi kolye aynı renk kotumla uyumlu olduğu için kullanıldı..Bu ne böyle demeyin :) Örgü şallar ben çocukken de çok modaydı 70'lerde..Hatta bikiniler de vardı, berelerde..Annem Burda dergisi alırdı ve onlara bakarak büyüdüğümden midir nedir giyinmeyi severim..Ha bir de Samanyolu ve Tuna dergileri vardı..Arasıra da çok eski ama Güler Erkan kalıpları hatırlıyorum hayal meyal..Zaten çok güzel dikiş diker; çocukken Lüleburgaz'dan,( Amcam ve Halam orada oturduğundan ) Çatalca'dan (Babamın anne tarafı oralı ) ve Teyzem Fındıkzade' de oturduğundan Paşa' daki kumaşçılarda da çok gezdim..Bakırköy' deki Aker ve Osmaniye' deki Aksu fabrikasını da unutmayalım ( Bu sefer gidişimde fabrikanın oralardan geçerken aklıma gelmişti de.)..Bir kaç kere de Mahmutpaşa' daki kumaşçılara da gitmişliğim vardır..Hala orada durur mu Bursa Pazarı bilmem..
Başka bir gün de Annemle nasıl dikiş diktiğimizi ve becerikli bir kadının neden becerikli bir kızı olmamasını da anlatırım..Bu günlük bu kadar :)

Not: Bazı bloglarda ayakkabı çantasıyla gezmeye gidenleri kokoş ve ağır abla gösterdiklerini görüyorum..Sevgi ve saygı ile.. ama ben öyle kadınlar arasında büyüdüm..Kendim de hala kullanırım kendi boyadığım kumaş boyama ayakkabı çantamı..Bende kullananlara laf çarpanları (!) hani gezmeye gidersiniz de evde misafire bir hoşgeldin demeyen kızlar var ya, öyle görüyorum :)))

Perşembe, Ocak 04, 2007



Tatilimiz güzeldi..Biz her zaman tatile çıkamadığımız için genelde işle ilgili bir şey konuşmamaya çalıştık..Aynı işte çalışan bir karı-koca için bu zor bir durum ama başardık..Üç gün boyunca Çağıl bizim kankamız oldu :)) Çünkü otelde onun yaşında genç yok denebilecek gibiydi..Burada kalmamamızın bir sebebi de Fethiye' de herkes tanıdık olduğu için tatil yapamamamız..Bir şekilde muhabbet gelip işe dayanıyor :) Gerçi Antalya depoya gittiğimizde hemen otoparkta 3 Fethiyeden tanıdığımız araba, bir evli olmayan ama elele dolaşan bir çift :) -ben tanıdım ama görmezden geldim ağzım çok sıkıdır benim , sormayın söylemem - Çağıl'ın öğretmeni ve otoparktaki arabalardan birinin sahibini gördük..

Aslında söze evin önünden arabaya bindikten sonra başlamalı..Pazar sabahı yani eski yılın son günü, Kurban Bayramının ilk günü akşamdan ve bir gün önceden hazırlık yaptığım için erken denebilecek bir saatte yola çıkabildik..Antalya için Fethiye' den iki yol var..Biri yayla yolu,dağlardan diğeri sahil yolu Kalkan ve Kaş 'tan gidilen..Yayla yolu kısa 2.5 saat sürüyor ama hem etraf bomboş hem de yağışlı olduğunda kardan yol kapanabiliyor..Bu yüzden daha önce de gittiğimiz sahil yolunu tercih ettik..O kadar güzel manzaraları var ki insan resim çekmeden duramıyor..Aşağıdaki resimleri ben çektim çoğunu da arabadan..Hava da çok güzeldi..Etrafa bakına bakına 3- 3.5 saatte Kemer'e vardık..Marinanın hemen arkasında olduğu için otele giriş yaptık ve Çağıl'ın en çok sevdiği kısım olan yemek faslına girdik..Otelde çoğunlukla Almanlar ve beşte bir oranda Türkler vardı..Kış olduğu için ve genelde kapalı mekanlarda olduğumuz için otel kalabalık geldi..Çoğu kez restaurantların küçük olmasından dolayı masa sırası bekledik..Onun dışında kapalı havuzu taş çatlasa 4 kişiyle paylaştık..Saunaya hep yalnız girdik ve oğlumun en çok sevdiği masa tenisini devamlı oynadık..Bir gün Kemer'i dolaştık sahilde biraz..Bir gün Antalya'ya gittik öğleden sonra..Ancak Koçtaş'ı bulamadık onun yerine Tekzen'i gezdik..Birde Uzunbey beni Depo'ya götürdü..Orayı gezerken asılma depoya gider diye bir espri yaptı ama yeni nesil Çağıl Bey bizim espriyi anlamadı :P Depo aslında Deepo diye yazılıyor ama ben Depo diye yazıyorum..İngilizce isimler hoşuma gitmiyor alışveriş merkezlerinde..Depo işte; Deepo diye de yazsan Depo, Depo diye de yazsan Depo! Bir de Beylikdüzünde var uydurmasyon bir isim..Beylicium ismine sinir olduğum için içini gezmedim..

Neyse otelde bol bol masa tenisi oynadık oğlumla..Tatilin en keyifli yanı buydu..Ben bol bol yolda fotoğraf çektiğim için benle dalga geçtiler hep..Çağıl Uzunbey'e Antalya'ya gittik, iki nokta yanyana deyip durdu..Ben cümlelerde iki noktayı yanyana kullanıyormuşum diye :) Ben de hiç alınmadım valla. Öyle kullanmayı seviyorum , kime ne ki! Evde de açık büfe yemek istiyormuş bizim evin küçük erkeki..Haftada bir olabilir diye cevap verdim ama akşamları saat yediden sonra nasıl olacak o iş bilmem artık..Annemle ve Burcuyla hemen hemen hergün iki defa konuştuk..Antalya'da Depo' dan kendime çok güzel bir spor ayakkabısı aldım..Uzun uzun yürümeyi düşünüyorum ya artık yardımcı olsun diye..Oğluma da çok güzel bir GS forması aldık..

Uzunbey'le Çağıl'a tatile gitmeden buradan yılbaşı hediyelerini almıştım zaten..Onu da anlatayım da benim çatlak ayakkabıcımla tanışmış olasınız..O nereye geçerse bende o mağazaya geçiyorum ..Artık birbirimize alıştık hatta Uzunbey'le Çağıl'ı yalnız gönderebiliyorum..Bu cümleden onlara güvenmediğim anlaşılmasın çünkü ben modelini beğenmediğim bir şeyi oğlumun ve eşiminde giymesini istemem..(amma kontrolcü olmuşum ama Uzunbey'le zevklerimiz uymaz, ona karışamıyorum..Bende Çağıl' a karışmaya çalışıyorum şimdilik,çoğunlukla da beğeniyor..Aslında büyüdükçe zevkimi, daha çok beğeniyor diyelim)Bu satış elemanı kıza gittim arifeden bir önceki gün güya Akdeniz' de yaşıyoruz ama yani deniz memleketi ve hava çok güzel yani çok zorlasan terlikle bile dolaşırsın..Bütün terlik çeşitleri raflardan kalkmış..Ona, bana terlik lazım dediğimde ne o Havaii' ye mi gidiyorsun dedi..Hoş gidebilirim de artık burada alıştım bu muhabbetlere ..Sen bana erkek Ceyo terliklerinden iki tane veriver dedim ve kışa bıraktığım için bu alışverişi kendime uyuz oldum..Normalde gelecek sezon alışverişimi yaz bitmeden yaparım da ben..Birde çıkmışken Uzunbey ve Çağıl'a kazak ve bir iki üstbaş da aldım bayram için hediye..

Cuma biliyorsunuz ki Tijen'le buluştuk, cumartesi de bavul hazırladım..Hazırlarken aklıma hep Ayçiçeği geldi nedense :) O da bavul hazırlamayı anlatmış ama ben mi yaşlanıyorum yoksa çok mu yorgundum bilmem bu sefer bana çok zor geldi..Herkese bir valiz ayarladım..Kendime ve herkese bir makyaj ve banyo ürünleri çantası yaptım..Bilgisayarı da aldık ama girmedik orada..Net bağlantısı yoktu odalarda ve otelde..Bir tane havuz için spor çantası aldım omuza asılan..Çünkü havuz kıyafetiyle yukarı çıkmadık hep aşağıda duş alıp ,iç çamaşırlarımızı soyunma odasında değiştirdik..Asansör vardı her kata ama kış olduğu için ıslak ıslak gezilmiyor.Kendime cüzdanım ve cep telefonlarım için küçük bir çanta aldım yanıma..Böylece yemekte de masa üstüne bile konduğundan yer ayarlamak için iyi oluyor..Hem de derli toplu duruyor cepler..Her gün için ayrı kıyafet aldım spor ama şık..Ona göre de gümüş takı..Gündüz ve gece için yeni aldığım deri botlarımı, spor için ayakkabı, oda ve duş içinde terliklerimi..Bunları ayrıntılı anlatıyorum çünkü her otelin sistemi ayrı olabiliyor..Ben terliksiz basamam yere..Hele ıslak zeminlerde sağlıklı değil hijyen açısından..Yatarken yatağın yanına koyarım gece kalkarsam da ayağıma giymeden çıplak ayak gezemem..Otelin en beğendiğim yanı manzarasıydı..Bir tatil maceramızda böyle bitti.Döneceğimiz gün hava yağmurluydu ama sahil yolu yine de çok güzeldi..Eğer arabayla yola çıkanlardansanız mutlaka bu yolda bir sefer yapmanızı öneriyorum..Tek dikkat etmeniz gereken bayramın ilk günlerinde yemek yerleri kapalı olduğundan istediğiniz saatte yemek bulamayabilirsiniz..Bize geçen sene öyle oldu da..Bu sene bildiğimizden temkinli gittik..Bisiklet ,motorsiklet ya da araba yolculukları için önerimdir..Sahil yolunu kullanın lütfen.
Üsteki resim Kaş'ın eşsiz dalış noktalarında ki batıklardan birinden..Alttaki resim ise Fethiye 'nin deniz altı güzelliklerinden..

Yılbaşı partilerini okuyunca aklıma geldi ki ilk gece oteldeki yılbaşı yemeğine katıldık..Uzun masalarda başkalarıyla oturmak zorunda kalınca haliyle etrafı süzüyorsun..Biz gittiğimizde hemen hemen tek boşluk kalan bir masaya oturmak için izin istedim ben tamamı İstanbul' dan katılan 8 kişilik hanımlar topluluğundan..Aramızdaki 4-5 sandalyeyi boş bırakarak oturduk ve masanın bir başında benim erkekler diğer başında bu yaşı bizden büyük (sanırım) kızlar ordusu otururken aramıza Ukraynalı olduğunu sandığım 3 hatun geldi oturdu..Bir ortayaşlı ama çaktırmayan bir hatun, bu kadını görünce Uzunbeye dönüp bir daha bana asortik deme bak kadının ojeleri bile elbisesinin üç ayrı tonunda diyerek gösterdim..Onun yanında ve Çağıl'ın dibine bizim mankenlere beş basan güzellikte ve uzun boyuyla bir genç kız, birde yanımda biraz abartılı bir gece kıyafetiyle yine bir sarışın ortayaşlı hatun geldi..Ben kıskanç bir kadın değilimdir hatta önce ben bakarım insanlara güzel mi diye :) Yanımda oturan sarışın kadın beni öyle süzdü ki en sonunda Uzunbey bile dönüp bu kadın devamlı sana bakıyor demek zorunda kaldı..Neden bilmiyorum ama devamlı bana baktı..Bu yüzden ben bakamadım bu zayıf ve kokana kadına..Hatta daha sonra otelde karşılaştığımızda da bana selam verip durdu..Ben biraz rahatım ya bu konularda sanırım garip ve değişik geldim :) Bu arada ben siyah bluz ve ceket ikili triko takım ve üstüne burada bir arkadaşımdan aldığım örgü şalı giydim..Herkeste ayrı modellerde şal vardı ama en güzeli benimkiydi..Çünkü siyah ve üstünde kocaman kocaman pembe örgü çiçekler vardı..Bir ara yayınlarım örgü sevenler için.
Esas anlatmak istediğim ben odaya Uzunbey'e ceket almaya gidipte masaya geldiğimde gördüğüm kadını Beyoğlu'unda gece sokakta bile göremeyeceğiniz bir kıyafetle ve süper bir miniyle oturur buldum..Şimdi bir masa düşünün 16 kişilik ve bu masada ki tek erkekler benimkiler :)) Kadın o kadar iddialı giyinmişti ki Uzunbey'e bu kadının bu geceyi yalnız noktalamayacağını söyledim gülerek..Tabi biz yemekten sonra Disco'ya gitmediğimiz için nasıl bittiğini bilemedim ama o kadının sabah kahvaltı kıyafetini görünce akşam kıyafetinin normal olduğuna karar verdim..Gözler lensli ,saçlar sapsarı ve göğüsler fora..Anlayın işte..

Fethiye-Antalya yolu..

Fethiyenin şimdiki hali..Bir alttaki yazıdaki eski resimle arasındaki farklar nasılda belirgin değil mi?

Kalkan'ın şimdiki hali..


Kaş' a girmeden Antalya tarafından giriş yolu..Tepeden.

Çarşamba, Ocak 03, 2007

Sahil resmi de ünlü Kaputaj Plajı..Bu mevsimde bile nerdeyse giresiniz geliyor değil mi? Ricam üzerine Uzunbey arabayı durdurdu ve çektiğim yüzlerce resim arasına onu da ekledim :)
Aslında nereden başlamalı bilmem..Genelde koyduğumuz fotoğraflar aşağıdan yukarıya doğru çıktığından o şekilde bakılsa iyi olur..İki senedir bayramda Antalya tercihimizin ne kadar doğru olduğunu görüyorum..Nedeni hem Fethiye- Antalya sahil yolunun bize keyifli gelmesi hem de hava biz dönene kadar bozmadığı için keyifli bir tatil geçirmemiz...

Üstteki resim dönüş yolunda ve Kumluca- Finike arasındaki Sahilkent tabelalı bir mahalleden..Benim geçerken en beğendiğim yer olan yazlık evlerin oluşturduğu bir semt sanırım..Finike' ye bitişik..Sahili çok geniş ve İğneada gibi plajları serbest..Giderken hava çok güzeldi ve ayrı güzeldi sahil..ama dönüşte o yağmurlu ve rüzgarlı havada da böyle Karadeniz gibi çoşmuştu ..Bayıldım tabii görüntüye..Saatlerce seyredebilirim..
Kemer' de Marina karşısında Özkaymak diye bir otelde kaldık..Otelin Kemer'den görüntüsü..Alttaki resim Marina' daki bir yunus gösteri merkezinden..Odadan çektim..Hatta yunus bile gözüküyor dikkatli bakarsanız..Aşağıdaki havuz görüntüsü odanın manzarası..Tabelalı resim giderken Finike tabelası..Onun yanındaki resim Demre'ye inerken dağlardan çektiğim sahil resmi..Bulutlu yer Kaş ve Demre arası vadideki dumanlar..Sonraki iki resim Kaş'ın resimleri ..Yine Kemer' e giderken hava çok güzel..







































Bu fotoğraf büromdan ve üstteki resim Fethiye 1956..Yani depremden hemen önce..Aşağıdaki plan Kalkan..1956.Bunları koymamdaki sebep yukarıdaki Kalkan fotoğrafına bakıp nw kadar değiştiğini görmeniz..Bu resimlere yabancılar bayılıyor..Bunu da söylemeden geçemeyeceğim :))
Portakallar tahmin ettiğiniz gibi bizim portakal bahçesinden :)

Tatilin devamı bir sonraki yazıda..