Salı, Eylül 08, 2020

Altın vuruş..


Bir insanın yüzünü görmeden yüreğini sevebilir misin ? -Seversin dedi. Uzun uzun sohbet edip elindeki telefonu kenara koyan kadın. İkisi kuzen oluyorlardı ve senelerdir  görüşmemişlerdi. Onları bu yaz biraraya getiren şu Kazdağlarındaki etkinlikti. Su ve vicdan nöbeti.Hani dağlarda altın aramak için ağaçları kesen şirkete karşı tüm yurttan gelip protesto eylemi yapan kalabalıklara katılmak için bu şehirde buluşmuşlardı. Gece de konser vardı.. Konsere gidip gitmemekte kararsızdı. Artık sevmeyi bıraktığı adam dağdaki etkinliğe kendi şehrinden koca bir ekiple katılacağını yazmıştı ve sosyal medya hesabına eklemişti. “Ben konserde olacağım, sende gel... “
Ahh o üç noktalar olmasa.. mıydı acaba? Olsundu ya.. Senelerdir sesini duymamıştı. Yüzünü de görmemişti. Onu görmeyeli, onu sevmekten vazgeçeli çok olmuştu. “Onun orada olacağını hiç tahmin etmemiştim diyemem” diye düşündü. Gündüz tam alana giriş kapısının karşısına geçip arkadaşıyla meyve yerken hep alana diğer şehirlerden gelen gruplara baktığını itiraf ederken buldu kendini. Tabii ki düşündü, hatta gelmesini istedi için için. Görse tanır mı beni acaba diye kalbi küt küt attı. Hem meyvesini yedi hem sohbet etti hem de kapıdan giren her grubu bir dedektif olayını nasıl incelerse öyle inceledi.
Gerçekten Ege’nin o şirin kasabasından oluk oluk insan gelmişti. Etkinliğe gelen en kalabalık gruplardan biriydi ve onların arasında görmek istediğini görememenin kırıklığı içinde oturduğu yerden kalktı. Yanında etkinliğin organizasyonunda görev alan arkadaşıyla beraber etkinlik bitene kadar dolandı. Fotoğraflar çekti. Dağ tepe yürüdü, insanlarla konuştu. Gerçekten yurdun her bölgesinden yediden yetmişe insan kalabalığında onu görememenin hayal kırıklığını unuturcasına dolandı akşama kadar. Gün batarken bir dönemin kapandığını çoktan kabullenmişti, istemeden, onu görmeden ölmek istemediğini biliyordu ama bunu “o” bilmiyordu. Ona anlatabileceği hiç bir medya da yoktu. Birbirleriyle görüşmüyorlardı ki. Zaten yüzünü de görmemişti ama sesini yüzlerce insanın içinden tanırdı.. Hiç unutmadı.
O gece uyumadan bu denizin iki tarafına gerdanlık gibi uzanan boğazında gözleri hep kalabalıklara takıldı. Belki o da onu aramıştı. Şehirde kaldığını öğrenirse belki gitmez, onu bir şekilde arardı. Nasıl bulacaktı ki? Diye düşündü bir an. Eski telefon numarası haricinde hakkında hiç bir şey bilmiyordu. Sonra aklına son dakika Facebook geldi. Açıp baktı. Gözlerine inanamadı. Etkinlikten sonra konserde olacağını yazmış, inanılmaz.. Gerçekten mi?  Kuzenine sorduğu soruyu yenilerken içinden gerçekten o konsere gidip gitmeyeceğine karar veremedi. O mesajları ona attığını biliyordu. Çünkü onu okuduğunu, takip edeceğini ona da söylemişti ama ayrıldıklarından beri hiç yazmamıştı. Hiç görüşmemişlerdi, sadece onu okuyordu. 
Kararsızlığının ileride pişmanlık yaşatmasını istemedi, kalktı, giyindi, kuzeninden izin istedi. Arabasıyla yabancısı olduğu o şehirde sora sora konser alanını buldu. Sanatçılar sahnedeydi, konseri izledi, o gelse bile onu nasıl bulacağını bilemedi. Oturdu, giriş kapısının karşısında bekledi. Kimse gelmedi. “Gelmeyecek” ise  niye konsere geleceğim diye yazmıştı ki? Aptallığına güldü, ancak gerçek sevgiye inanan bir aptal böyle bir sanal buluşmaya gelirdi. Şarkıları dinledi, oturduğu yerde ağladı, içki olsa kafayı da çekerdi ama kendi haline kendi üzüldü. Bu dünyada yalnız olmaya ve yalnızlığı dibine kadar yaşamaya gelmişim diye düşündü. Bir daha asla asi gece kuşlarının fısıltılarına inanmayacağım dedi içinden. Konser devam ederken son şarkıyı dinlemeden kaldığı otele gitti. Keşke hikayeler hep böyle bitmese diye düşündü içinden, kuzenine iyi geceler dilerken.

2 yorum:

sessiz balik dedi ki...

Bazen onu görmeyi dilemektir esas olay , görmek değil.Aradan geçen zamana ve onca mesafeye rağmen kendinde onu bir şekilde görmeliyim duygusunu bulabilmek her an başımıza gelmiyor ki. O zaman masalın mutlu bittiğine de inanabiliriz :)

buraneros dedi ki...

"...ancak gerçek sevgiye inanan bir aptal", ne güzel bir insan şeklidir; cümlesine selam olsun:)