Cumartesi, Ocak 16, 2010

Seninle yaşlanmak istiyorum..

Geçen hafta yürüyüş, koşturma, toplantı, yemek ve işle dolu bir haftaydı. Öyle ki annemi bile aramadığım gün olmuş. Oysa her gece dizi saatlerinde ararım çünkü gündüz ben işteysem o da dışarıda olduğundan rahat konuşamıyoruz bu yüzden uzun zamandır geceleri arıyorum.Gece konuşamazsak sabahları araşır, halimizi hatırımızı öğrenip kısa bir konuşmayla geçeriz.Ya da ben gözden uzak bir köşe bulup rahat rahat uzun konuşmlar yaparım arada bir.

Bugün ilk defa evdeyim ve başkalarına ev işi yapacağım dediğim oysa bilgisayar keyfi yaptığım saatlerle geçirmek istiyorum :) Çayımı içtim,yavaş yavaş kahvemi hazırlıyorum.

Fotoğraf Hillside üstündeki yürüyüş yolundan..Karagözlerden Kayaköye geçen Likya Yolu öncesi hazırlık yolu diyebilirim. Kısa ama çok güzel bir parkur. Biz tabii ki normal şekilde yürümüyoruz,Kayaköye giderken arabayı orman içinde parkedip istediğimiz oranda yürüyüp dönüyoruz.Ares gezmiş oluyor,bizde yürümüş. Başkalarıyla yürüyecek oranda hem antremanlı değiliz hem de başkalarına göre plan yapamıyoruz zaman olarak. Ekip belli, Ares,Uzunbey ve ben. Çağıl bu sene dershanede ama geçen gece yanyana otururken , bende maillerime bakıyorum , hadi bana resim göster dedi, normalde biz dışarıda yediğimiz içtiğimiz şeyleri pek konuşmayız,gerek görmüyoruz -ama ben bloğa yazdığımdan herkes görüyor o başka- Çağıl resimleri gördükçe bu ne , buna ne zaman gittiniz, bundan sonra bende yürüyüşlere geliyorum, o kadehler ne, bunu da mı içtiniz- son piknik görüntüleri üstüne- oysa her gittiğimiz yere mutlaka sonradan beraberde gidiyoruz biz.Ya da önceden gittiğimiz bir yerde olsa mutlaka beraber gitmişizdir..Zaten Fethiyede ne kadar değişik yer olabilir ki.. :) gidemediğimiz ama yeme içme kısmına meraklı biri olunca aklı bizde kalıyor işte..Ona gelecek sene üniversitede bu kısımları bol bol yaşayacağını söylüyorum.. Hatta muhtemelen yemeğe düşkün biri olduğu için bu konularda gurme olacağını düşünüyoruz Uzunbeyle.. İlk günleri kesinlikle mekan keşfetmekle geçecektir mutlaka.. Aklıma benim Maçka -Nişantaşındaki öğrencilik günlerim geldi, o zamanlar yenen menemen bile ne kadar değişik ve özel gelirdi, bizde özel mekanlara giderdik ama baba da anne gibi yemeğe meraklı olunca çocuğun böyle olması sürpriz değil :)) Bence beraber gittiğin kişiler o mekanı özel yapan ama yalnız da gitsem keyif alırım ben yine de arkadaşlarla paylaşmak kadar özel olmuyor.
Yol arabanın geçmesi için uygun genelde bu tarz yollarda gezmeye çalışıyoruz çünkü Ares çamurlar içinde gezmeyi sevdiğinden arabanın arka koltuğundaki ki kilim kışın çamur içinde kalıyor, biri oturacağında kaldırıyoruz ve genelde yürüyüşlerde su ve çamur dolu yollara girmemeyi tercih ediyoruz.
Köylünün arı kovanları- Durup arı şeylerinin resmini çekeceğim dedim yürürken Uzunbey dalga geçti, iyi de daha kahvaltı etmemişiz, kahve içmemişim, afyonum patlamamış,saat sekiz civarı, benim gibi haftayı yorgun geçiren bir kadın kalkıp çocuğu dershaneye bırakıp saat sekizde yürüyüşe gelmiş hala dır dır diye ben ona takıldım bu sefer.Hem bazen canımı sıkarsa sen İstanbulun göbeğinde apartmanda mı gördün benim çocukluğum Istırancalarda geçti,ben senden daha iyi bilirim deyip sataşıyorum da kızarsam.Öğretmen çocuğu olup her ne kadar tarla görmesem de yeri gelince bana hava atmasına izin de vermem aslında.Bana ne.. Aramızda kalsın sadece gördüm zaten arı kovanları, çok da bilmem, Demirköyde çok arı vardır (bol ağaç ,ormanlık ve güzel hava ) sonra Mimarsinan ,yine doğal ve hoş bir yerdi o zaman etrafımızda deniz manzaralı yerler,ağaçlar,bahçeli evler, tek bir arı ısırmamıştır beni otuz yaşıma kadar. O kadar sokakta ve doğada oynamış bir çocuk olarak , seneler sonra Sinanoba da bir pasajda işyerimde biriyle konuşurken kulağımın altında boynumdan ısırdığında ne kadar şaşırdığımı siz tahmin edin artık. Şehirleşmeye tepki bence arılardan.. Doğaya dönük büyük bir kentleşme yeri de olsa Sinanoba gidecek yer,konacak çiçekler etrafta azaldıkça arılarda nereye konacağını şaşırmış olmalı kesinlikle.
Yürüyüş sonrası Kayaköye bir gittik ki gözlemeciler kapalı, kış ya insanlar kalkıp dükkan açmamış bile.. Kahvenin hemen yanındaki bir tek açıktı..Bizde oraya girdik, güzeldir oranında gözlemesi. Gelin İngiliz bu yüzden Hisarönündeki car boota gitmiş eşiyle,teyze açmış dükkanı.Önce çay sonra gözlemeler iyi geldi .. Kaya Fethiyeden soğuktu. Yayla oluyor ya. Bu konuda da bir itirafım var aslında. Şimdi biz İstanbulda yayla görmedik ya da kullanmıyoruz ya..
Ben yaylayı da Bahçelievlerdeki gibi bir yer isim sanıyordum buraya ilk geldiğimde. Yani onun bir kültür olduğunu bilemedim tabii ki.. Bizde yayla diye bir şey yok, her yer yayla,yeşillik temiz hava (Trakya için söylüyorum, zaten öyle bir kullanımı yok o kelimenin)İstanbulda duysak da ne olduğunu anlamamışım demek ki.. Sadece tatillerde İstanbuldan çıkınca öğrenilmiyor bu kültür.Gezip görmek lazımmış.Meğer her yerin yaylası başkaymış, her köy yaz kış farklı yerlerde yaşarmış, göçermiş.. Mesela her köyün yaylası ve sahili farklı. Yine de bu yüzden sanırım pek yayla sevmiyorum ben buralarda. Sahilde deniz varken gidip devamlı yaşanacak bir yer olamaz benim için yaylalar..Sağlık açısından her ne kadar durum tam tersi olsada. Beni çok cezbetmedi yaylalar işte ama Kaya başka.. Kaya 'yı seviyorum. Üzümlü ya da Kaya dışındaki yerler sadece bir gün gezilip görülecek yerler benim için.
Bu beşamel soslu brokoli, benim genelde sebze istediğimde yaptığım ya da misafir geldiğinde misafirler tarafından beğenileceğini bildiğim bir fırın yemeği.. Brokoli haşlanır, fırın kabına konur , üstüne beşamel sos ve kaşar konur, kaşar kızarana kadar fırında pişirilir. O gece de biter hiç kalmaz.
Bazen aynısını karnıbaharla yaparım ama baharatlarını da eksik tutmam.Genelde yemeklerimde kimyon, karabiber, duruma göre zeytinyağlılarda kekik, etlilerde nane, dolmada yenibahar, tatlılarda tarçın, tavukta safran, börek ve poğaçalarda susam ve çörekotu çoğunlukla sarmısak kullanmaya gayret ederim. Tereyağını özel soslarda ve bazen pilavlarda, zeytinyağını yemeklerde, sızma zeytinyağını salatalarda, nar ekşisini balıkta ve salatada kullanırım, hardalı kesinlikle patates kızartmasında ve tavuklarda çok severim , onsuz yemem diyecek kadar belki de ama yerim yine de..Birde sirke ben sirkeli salata severim,Burcu sirkeli yemez,annem gittiğimizde bazen sorar sirkede koyayım mı diye..Limonlu ve sirkeli hatta,mümkünse ikisi birden olabilir..
Şarap için davet ettiğim arkadaşlara bu menü kesinlikle çıkarılır.. Meyveden çok bu tarz yiyecekler ikram etmeyi severim birde.Meyve ikram edeceksem de kendim servis yaparım. Yani soyup ,süsleyip, tabaklarda hazır vaziyette.Tabakla soyulmamış gelen bana estetik gelmez, gidersem duruma göre yerim ama koca tabaklarda portakal gibi meyveler ve yanında meyve bıçağı bana da yemek zor gelir..Muhabbetin en koyu yerinde çoğunlukla politika ya da iş konuşuyorsun al portakalı soy, nar veremezsin, muz koy, ya da kivi diyelim ..yemek komik geliyor işte..Meyve yalnız yenmeli bence :)Ya da romantik şekilde iki kişi yemeli :) Ya da evde benim yaptığım gibi soyup herkesin önüne hazır çatalla bırakılmış servise hazır.. Sunumu güzel olursa kim soydu nasıl ayıkladı gibi konuları düşünmeden..

Bunlar benim spesiyalitem olan milföylü börekler.. Senelerdir yaparım ilk zamanlardan beri. Milföyler hazır,zaten bu yüzden seviyorum.Buzdolabımda her zaman olur, ani bir durumda kullanılır. Bir milföy yaprağını hiç açmadan hemen artı şeklinde dörde bölersin, dört parçaya evdeki duruma göre sosis, haşlanmış patates , ekşimik(lor) ,kaşarlı, peynir,ıspanak,kıymalı pırasa, kıyma ne isterseniz koyabilirsiniz.. Ben genelde iki çeşit börek yaparım, biri etli ise diğeri süt ürünlerinden biri ya da patatesli olur.Seveni sevmeyeni olabilir diye ama nedense böreklerim hep biter :) Yani yemeyeni görmedim hem de elde açmam,hazır yufkadan yaparım tepsi böreğini..Bunun bir nedeni de genelde tuzlu için bir tabak tatlı için ikinci servis tabağı kullanırım.. Devamı yok diye herkes tuzluları önceden bitirmiş de olabilir sormadım,merak da etmiyorum:P
Neyse devam edelim sonra bu küçük dört parçadan birini alıp içini doldurup bohça şeklinde kapatırız, kapattığımız kısmı alta gelecek şekilde tepsiye yerleştiririz, tepsinin yağlanmasına gerek yok, yağlı hamur olduğundan zamanında çıkarırsanız yapışmaz.Üstünü iki bıçak darbesiyle çiziniz efendim..Niyesi yok,çizin daha güzel oluyor. Arzuya göre varsa yumurta sarısı çok çok az suyla çırpılır ve üste sürülür. Yoksa kullanmayabilirsiniz. Yapmaya başlarken fırın açılır, böylece siz bitirdiğinizde fırın sıcak olur. Yaprakları kullanmaya başladığınızda yumuşak olması gerektiğini hiç kullanmayanlar için hatırlatmak isterim.. Yaprakları kullanmadan onbeş dakika önce buzdolabından çıkarmış olsanız iyi olur. Üstleri kızarınca börekler de olmuş olur. İyi kızarsın ama altları yapışmadan çıkarırsanız iyi olur. Tepside soğumasını bekleyin birde.Sonra bir bıçak darbesiyle ya da elinizi dokundurduğunuzda kolayca çıkacaktır.
Yukarıda anlattığım tuzlu börek hallerine yine benim sık kullandığım lokumlu halleri var ki onlar işte ayrı bir tat. Yapılışı yine aynı yöntem ama bunun için iç yerine mümkünse fıstıklı , cevizli ve ya fındıklı lokum kullanırsanız daha iyi, yoksa kuş lokumu olabilir ya da kuş lokumu yanına evden ceviz ekleyebilirsiniz.. Aynı yöntemleri tekrar edip fırından çıktıktan sonra sıcak sıcak pudra şekerini döküp servis yapıyorsunuz..Şimdiye kadar beğenmeyenini görmedim diyebilirim.
Bu şekilde bir paketten seksen parça çıkıyor, ben genelde yarısını kullanırım, kırk tane kalabalık için bile yeterli bir miktar hem de ekonomik oluyor..

Bunlar sosisliler.. Üst resim bir misafirden alt resim başka bir misafirden ekleme.. Çiğ şekilde nasıl göründüğünü göstermek için.. İçi bol konmuş :) Özellikle kaşarlar bazen içinden taşabilir ziyanı yok, dışına yapışacağından ayrıca kızaracaklarından çok daha güzel bir tadı olacaktır, endişelenmeyiniz..


Bunlar Çarli'nin eşi Arzu' nun bana ördüğü eldivenler,dün erken evden çıkıp işten önce yürüyüşe gittik, hava hafif soğuktu, eldivenlerimi taktım..
Bu yolda yürüdük yine..


Arkada görünen koylardan Ares'in kafasının arkasında olanı Hill Side, uzakta görünen diğer kara parçası ise körfezin diğer ucu.. Yani bir üst resim Göcek ve Yassıcalar tarafını gösteriyor..

Perşembe günü öğlen bir cenaze törenindeydik. Ölüdeniz Belediye Başkanının annesi vefat etti, hem sevilen insanlar hem de oralı olunca gördüğüm en büyük kalabalıklardan biriydi, öğleden sonra da iki toplantı üst üste yapınca akşama çok yorulmuş halde eve döndüm.Uzunbeyle telefonlaşıp dışarıda yemeğe karar verdik. Bu gördüğünüz güzel sofra Kargı da Karataş Plajındaki sabahları gittiğimiz yer. Bize balık alıp gelebilirsiniz biz pişiririz demişlerdi,bizde gittik,hem güzel pişirmişler hem de yanındakiler çok lezzetliydi ,çok keyif aldık. Çok kibar ve daha önce turizmde çalışan bir usta var, bir kır lokantasına göre oldukça iyi bir servisi var. Eski yerin pahalı ve kötü yönetiminden sonra çok sakin ve uygun bir fiyat politikası da var ama sakin şimdilik.. Çok kalabalık olmuyor.. Bu da bize iyi geliyor :) Keyifli bir yemeğin ardından eve gidip dinlendik..

Ekmekleri kendileri yapıyorlar, sıcak ve taze halde gelmesi de çok hoş.Yanında tereyağı ve tulum peyniri de geliyor.
Ben zaten balık pişirmeyi sevmiyorum,hatta daha önce yazdım ayıklamadım hiç hayatımda,bilmiyorum da ayıklamasını..Şimdilik sadece pişirebiliyorum. İyi oldu böyle balık pazarına gidip kazıklanmaktan çok çok iyi bence..

Zen çok kitap okuyor, arada bende ona veriyorum benim kitaplardan.. Ondan da alıyorum.Bazen onda rastladığım benim dünyada haberim olmayacağı ama bir şekilde onda gördüğümde sevdiğim tarz kitaplarda oluyor.. Bu kitap gibi mesela, geçen gün ona kitap götürdüm, hem kahve içip sohbet ettik. Hastalıkların hangi düşüncelerden ortaya çıkabileceği konusunda güzel bir kitaptı, aşağıda son günlerde boğaz ağrısı çektiğimden -gerçi ben bu hafta çok konuştum yine biliyorum ama- neden ileri gelebileceğini öğrenmek açısından iyi bir kaynak. Bu tarz kitapları tavsiye ediyorum. Hastalanmadan ne olabileceğini görmekte fayda var.Testi kırılmadan misali..
Dün bir doğal ürünler satan bir yer açıldı, açılışta Zenle beraberdik ,dün onun doğumgünüymüş,ben de yeni öğrendim.Sürekli takip ediyordum ama öğrenememiştim, ben doğumgünlerini özel olarak sorup öğrenmeyi değil de farketmeden öğrenip insanları şaşırtmayı daha çok severim.Yine de becerememişim ki atlamışım.
Yasemin bizle yeni çalışmaya başlayan bir arkadaşımız.Geçenlerde onun yeşil şapkasını koymuştum, şimdi de şalı.. Birbirimize örgü kıyafetlerimizi ve aksesuarlarımızı sabahları işe geldiğimizde gösterip gösterip duruyoruz :))
Uzun zamandır bahçe resimleri koyamıyordum.. Hem az ilgilenebiliyorum hem de kış olduğundan.

Burasını yeniden düzenleyip oturabilecek hale getirmek istiyoruz bu yaz. Çam ağacı olduğundan masada oturup yemek yerken ya da birşey içerken çamdan iğne yapraklar dökülüyor, bu yüzden rahat oturulmuyor. Birisiyle görüştük önümüzdeki haftalarda düzenlenecek. Daha önce kendi yaptığımız kayrak taşı düzenlemesi de istediğimiz gibi olmadı.(Birde ben çok zor beğenirim, kendi yaptığımız hoşuma gitmedi-ıslandığında su masanın altında kalıyor ve zemin düz olmadığından benim ferforje koltuklar düz durmuyor, ağır olduğundan kolay çekilmiyor falan. Görünen kare taşlarla yapıp ,hafif yükselteceğiz. Resimlerini paylaşacağım daha sonra.) En keyifli yerin keyfini çıkaramıyoruz bahçede.

Bahçeyi yavaş yavaş temizleyip,düzene sokmaya çalışıyoruz ki bahara hazırlanalım.Klima üstündeki çiçekleri çam iğnelerinden temizledim. Bazı çiçekler çam altında yaşamadıkları gibi bazılarıda coştular.Demek ki çam altında sardunyalar, kurdele çiçekleri,yılbaşılar,kaktüsler , sukulentler ve ortancalar yaşayabilecekleri gibi yukalarda çok seviyormuş..

Testi şeklindeki saksılara sukulentleri çok yakıştırıyorum.

Geçen sene sandığın yerini değiştirmiştik,balkonun tam karşısına aldım ki hem göreyim hem de
orada kaybolan bir boşluğu değerlendireyim.Yalnız aşırı gölgede kalmak buz çiçeğine yaramadı ve sağda gördüğünüz gibi salkım salkım bozuldu,bende onu çıkarmadan yanına kaktüs ve sukulentler diktim.Bunlardan bazıları gölge olsada bozulacak cinste değiller.Daha da hoş durduğunu düşünüyorum böyle kaktüs bahçesi olunca.. Elime değişik cinsler geçtikçe de yanlarına ekleyeceğim..
Bu gördüğünüz saksı aslında bir karakovan.Hani karakovan balı diyoruz ya eskiden bu ağaç gövdeleri oyulup içine arıların bal yapması sağlanırmış.Tüm bir ağacın gövdesinin nasıl temizlendiğini ve balın nasıl çıkarıldığını düşünün artık. Bir köy ziyaretinde köylüler Uzunbeye hediye etmiş.O da bahçe dekorasyonunda değerlendirelim diye getirmiş..Ben içine bir saksı ve kurdele çiçeği kondurdum, o da yerini sevmiş belli ki..

Yılbaşı çiçeğim açmak üzere.. Bu resme yazı yazarken farkettim ki özel bir yılbaşı çiçeği yazısı yazmam gerekli..Çok değişik ve güzel bir çiçek fazla tanınmayan.Bende severim.Bana Çatalcayı hatırlatır.

Çamın altını temizlerken, tüm çiçekleri de elden geçirmek gerekti.Bu sene daha saksılarını değiştirmemeye karar verdim.Zaten geçen sene bahçeyle hiç ilgilenmedim. Sadece toprak ekledim,biraz da sardunyaları budadım. Her yer çam iğnesiydi zaten,mor salkımı da budadım,onları toparlayınca etraf açıldı.. Sokaktan bahçe görünmeye başladı ama bahara mor salkım açtıkça görünmeyecek yine. Etraftan görünen bir bahçeden hoşlanmıyorum da. Oturduğunda ses duysan bile görünmemek iyi oluyor :)

Bu kitaplar 2. el pazarından aldıklarım.. Şu an Zen okuyor. Ben zamanında okuduğum klasikleri kütüphaneye koymak için bulduğumda kaçırmıyorum. Aralarında bu tarz kitaplarda var, bir tanıdığımdan aldığımdan hepsi beş lira. Çocuk kitabı da var bu beş liranın içinde.Onlarda Atahan' a gidecek.

Mutfaktaki kümesim..Normalde canlılarını pek sevmem.Yanı bahçede goot goot dolaşmalarını..Kapalı ve büyük bir bahçesi olan kümesleri olmalı tavukların.. Bahçeyi eşeleyip dururlar çünkü.Yani tavukları ve kümes hayvanlarını sevmiyorum da. Bir gün geziyle bir yere gitmiştik, tavuğun biri folluğa yatmış bağırıyor.Bizim arabadaki kadınlardan biri bu saatte horoz ötüyor demez mi.. Çok komik gelmişti,tavukla horoz sesini ayıramayan biri, bazen köye gittiğimizde organik tarım ya da bu tarz bilgiler anlatırken köylüye de bu şekilde komik geldiğimizi düşünmeden edemem :)
Tavuk ve horozdan yumurtalıklarımda var ama onlar asılı bir rafta çekmemişim.Burcu almıştı.
Yazdım mı hatırlamıyorum ama bazen ben acaip kelimeler üretiyorum eğer kafam dalgınsa.. Adama köylü yumurtası var mı diyeceğime bunlar şehirli yumurtası mı dedim :)) Yani bildiğimiz markette satılan yumurtalara.Uzunbey yerlerde tabii.. Ben hala ne dediğimin farkında değilim ama adam dumur ! :)) Aramızda bir espri artık şehirli yumurtası :)) Biz pazardan köylü yumurtası alıyoruz ve artık uzunbey sanki önceden hiç şehirde yaşamamış ve tüm çocukluğu boyunca yememiş gibi market yumurtasıyla yapılan hiçbir şeyi yemiyor evde.Yani bizim şehirli yumurtaları artık bizim evde sadece börek ,çörek yapıldığında kullanılıyor o da diğeri olmazsa..
Ne kadar uzun uzun yazdım bu sefer,yazmayı ve bloğu özlemişim,yoğunluktan yazı yazamıyorum ya.
Bu örtü bir zamanlar gittiğim kumaş boyama kursundan.. Türk işi boya böyle oluyor.Kıl telaya ,böyle çizgi çizgi boyuyorsunuz.Bu da örnek olsun diye yaptığım işti. Kenarına sim çekip örtü yapmıştık.Şimdi tost makinasına örtmüşüm,görünce resimledim. 1995' lerden .. Beylikdüzünden..Yakın plan çektim ki belli olsun çizgileri aslı bu kadar büyük değil ve Türk işi kırlent deseni.


Nergis en sevdiğim çiçeklerden olmuştur hep. İstanbulda bu mevsim demet demet satılır her yerde, çook eskiden ilk Uzunbeyle o Gayrettepe de çalışırken buluşurduk ve bana alırdı hep. Ne zaman görse hiç kaçırmadan da senelerdir almaya devam etti. Uzun zamandır görmemiştim, buralarda zaten sokak satıcıları da yok çiçek satan kadınlar var ama gece bar-cafe geziyorlar, nergis yok.Burada pazara çıktık geçen gün, baktım yine ıskalamadı.. Pazarda görünce aldı. Benim bahçede var, daha açmadı,yenilerini de aldım geçen gün. Diktim bakalım ne zaman açacak ama bahçeden kıyıpta koparamıyorum. Vazo eski , annemden.

Geçen hafta gelen çocuklu arkadaşlarımız vardı ya.. Bu prenses de Aresi çok sevenlerden :)) Ares'in bakışları çok şey anlatıyor gibi :) değil mi..?

Sevim Hanımla kahve içtiğimiz gün, onun evinde gözüme takılanlardan.. Evin her yanı bu tarz eşyalarla ve eşinin yaptığı resimlerle dolu.

Onun kumaşa diktiği bir arkadaşının kıyafeti..Yaza bana da bir tane yapacağız :)) Bu kadar küçüğü olmayacak belki ama güzel olacak ben bluz istiyorum bu elbise..
Bu kadar uzun bir yazıya şiir koymak ne kadar doğru ama bugün Facebookta gördüm.. Paylaşmadan geçemeyeceğim.
Seninle Yaşlanmak İstiyorum..
Seneler Geçsin, Sen Beni bil ben seni bileyim istiyorum.
Benim olduğun kadar dostlarının,
Dostlarının olduğun kadar benim ol istiyorum.
Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
Yaşayalım ki,
Öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.
Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.
Sen çok dertlenip, içip arkadaşlarınla eve gelmelisin.
Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.
Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
Yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim.
Güzel günlerimizi, evimizde, bir şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız.
Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek.
Böylece yaşamalıyız işte.
Sonra çocuklarımız olmalı,
Düşünsene senin ve benim olan bir canlı.
Geceleri ağladıkça sırasıyla susturmalıyız.
Sen arada mızıkçılık yapmalısın.
Ve ben söylenerek sıranı almalıyım.
Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım,
Söylenerek yumurta kırmalısın.
Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
Zaman su gibi akıp giderken,
Herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı.
Her şeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden.
Mutluda olsa, Kötüde olsa, Yaşadığımız günler bizimgünlerimiz olmalı.
Saçlara düşünce yada gidince aklar,
Çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehirden.
Kavgasız, Her sabah cinayetle uyanılmayan, Sessiz bir yere gitmeliyiz.
Geceleri balkonda denizi seyredip, Sandalyelerimizde sallanmalıyız.
Eve gelip benden kahve istemelisin.
Çocuklar gelmeli ziyaretimize,Geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız.
Öyle sevmelisin ki beni,
Bu yazdıklarım korkutmamalı seni,
Tebessümler açtırmalı yüzünde.
Bir gün bu hayatı bırakıp giderken,
Sadece mutluluk olmalı yüzümüzde
Birbirimiz sevmenin gururu olmalı
HERŞEYDE..
CAN YUCEL

11 yorum:

Unknown dedi ki...

gezdik gördük yedik bahçeyi gördük :)
herşey şahane fakat final hepsinden şahane :)

beste dedi ki...

paralellikler cok isatnbul'da yayla mi gorduk cocukken gittigim aplullu, Edirne'de yok oyle bir kultur ben de denizciyim:) nergisler ki burda 2-3 sapi 10 euro mustakbel evimize tasininca bahcemize dikecegim. fransizlarin zeytinyagli mis sebze kulturu yok tum sebzeleri boyle graten yapip yiyorlar bir sikayetim yok gerci:) Bizde guzel Ares gibi bir dost aldik mi hersey sahane olacak, bizim koyden guzelim fethiye'ye selam yollayacagiz:)Can Yucel sarsti beni iyiki koymussun posta

beste dedi ki...

bbb

Özlem dedi ki...

çok çok çok çok çok güzel bir şiir yazına da o kadar güzel yakışmış ki harikasın.
seni okumaka çok keyifli her zaman ki gibi.

Girls On Blog dedi ki...

Asortikcim seni hep okuyorum her zaman yorum yazamiyorum ondan bir hello demek istedim:)

Arese bayiliyorum!

Sevgiler
Rengin

Aysetun dedi ki...

Yayla:) Bende ilk geldiğimde bir ilanı aramıştım "Sahil Ceylan" da diye açıklamada bulununca görüştüğüm şahıs "deniz görüyormu?"diye sormuştum, ne bileyim aynı isimdeki yerlerden aşağıda bulunana sahil dediklerini:D
Sevgilerimle Asortik...

Unknown dedi ki...

ablacığım şiir harika :))böreklere bayıldım en kısa zamanda denemeliyim :) ellerine sağlık olsun :)) fotolara laf yok :) çiçeklerine de tabi ki :))
yayla bizim buralarda da var yazları piknik yapmaya gidiliyor şenlikler falan oluyor temiz hava misler gibi yani :))
güzel bir hafta diliyorum ablacığım harika geçsin haftan
sevgiler...

Asortik Krep dedi ki...

Funda, çok güzel bir şiir bende bittim :)

Beste, keşke yakın olsaydık, Ares'in yavrularından biri senin olsun isterdim :) İlerde olabilir bu aralarda aday arıyoruz da..

Özlem, hayat tarzıma yakın sanırım bu yüzden bende çok sevdim..

Rengin, bende seni hep okuyorum :) Sağol,yine bekleriz efendim :)

Aysetun, evet bu da var sahil dedikleri deniz kenarında olmayabiliyor :))

Burcu,zaten Karadenizi çok görmek istiyorum, cümlen beni kaçırabilir oralara.. ama sınav bitsin belki yaza kaçarım..

turkuaz kıyılar dedi ki...

Asortikciğim biraz gecikmeli okudum yazını ama olsun, her zaman ki gibi keyif ala ala cümlelerin sonuna geldim...
Milföy bendede her zaman bulunur ve acil zamanlar için kurtarıcımdır:) tuzluları hep yaparım ama lokumlu denememiştim, bir deneyelim bakalım, ben zaten tatlı delisiyim, siler süpürürüm heralde:)
Şiir harika gerçekten...
Bu arada eldivenlerine bayıldım... soğuk havalarda güle güle kullan canım:)))

Unknown dedi ki...

Selamlar Minik börekçiklere bayıldım en kısa zamanda ben de yapıcam. Ben fırın tepsisine yağlı kağıt kullanıyorum çok büyük kolaylık hem de deterjandan ve sudan tasarruf ediyorsunuz. Yani her seferinde tepsi yıkama derdi yok. Üstelik aynı kağıdı ( balık hariç ) tekrar tekrar 3 - 4 kez kullanabiliyorsunuz tabiii ki tepsiye yapışma derdi de yok tavsiye ederim :)

Asortik Krep dedi ki...

Turkuaz Kıyılar, eldivenlerden koleksiyon olacak kadar var ama şimdi kahverengi deri ve siyah deri eldiven istiyorum..
Tatlı bende çok severim ama bu aralar yemiyorum..
Buket, inan ki kağıdı da fırında tek kullanımlık kullanabiliyorum, rengi değiştiğinde çıkarıp başka bir kullanım için saklayamam onu..Zaten nasıl beceriyorum bilmiyorum amaparçalanıyor benimkiler.